Kafkasya bölgesi coğrafi konumu ve sahip olduğu enerji kaynakları nedeniyle tarih boyunca büyük güçlerin ilgi alanına girmiş ve bu büyük güçlerin bölge üzerindeki politikaları, çatışmaları kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu makalenin amacı da çatışma alanlarından biri olan Çeçenistan sorununun araştırılmasıdır.
Rusya ile Çeçenistan arasındaki sorunun kökleri 1817’lere dayansa da Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ardından Çeçenistan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle daha ciddi boyutlara ulaşmış, içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Sorunun çözümü için iki tarafın da yaptığı her müdahale veya eylem sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getirmiş adeta çözümsüzleştirmiştir. Bu çalışmanın amacı; sorunu çözümsüzleştiren temel nedenlerin araştırılması ve çözüm konusunda nacizane fikir verilmesidir.
Kafkasya, sahip olduğu doğal kaynaklar ve jeopolitik önemi nedeniyle tarih boyunca çıkar çatışmalarının yaşandığı bölge olmuştur. Özellikle SSCB’nin dağılmasıyla beraber bölgede bir etnik çeşitlilik yaşanmış ve bu etnik kimliklerin çoğu bağımsızlığını ilan etmiştir. Birliğin dağılmasından sonra; özerklik verilen etnik yapılar bununla yetinirken Çeçenistan uluslar arası hukuk kurallarına dayanarak bağımsızlığın hakkı olduğunu dile getirmiş ve bağımsızlığını ilan etmiştir böylece yıllarca sürecek bir savaşa sürüklenmiştir. Çeçenistan’ın Müslüman halkı, Hıristiyan bir devletin yönetimi altında yaşamayı kabullenememiş; ülkenin Çeçen halkın seçtiği bir lider tarafından yönetilmesini istemiş, özellikle ekonomik ve siyasal olmak üzere her şekliyle bağımsızlık yönündeki direnişine günümüze kadar aralıksız devam etmiştir.
Çeçenistan tarafından bağımsızlık mücadelesi olarak algılanan durum Rusya açısından imkânsız görülmüştür. Her şeyden önce Çeçenistan Rusya için stratejik bakımdan son derece önemli. Rusya’nın güneyini koruyan Kafkas Dağları’nın eteklerinde yer alan Çeçenistan Moskova’nın oluşturduğu güvenlik hattının en önemli parçası. İkincisi Çeçenistan Rusya’nın geleceği açısından son derece önemli olan petrol ve doğal gaz boru hatlarının geçtiği noktada bulunuyor. Özellikle Azeri petrolünün geçiş yolu üzerindeki Çeçenistan’ın kendi başına buyruk olması Moskova’nın hiç işine gelmiyor. Üstelik Rusya’nın en büyük petrol rafinerilerinden biri de Groznide. Son olarak Çeçenistan’ın istediği bağımsızlık verilirse bunu Rusya Federasyonu içindeki diğer özerk cumhuriyetler izleyebilir. O zaman Rusya da tıpkı Sovyetler Birliği gibi dağılır. İşte Moskova bu yüzden Çeçenlerin bağımsızlığını engellemeye çalışıyor.
Türkiye açısından ise sorun Kafkasların güvenliği olarak görülmektedir. Eğer Kafkas sınırını güvenli hale getirebilirse, yani Rusya’yı bu bölgeden askeri olarak uzaklaştırabilirse, Türkiye’nin uzunca bir süre Rusya’dan korkmasına gerek kalmaz. Bunun için öncelikle Kafkasya’daki sorunların çözülmesi gerekir. Dağlık Karabağ, Abhazya, Osetya, Acarya ve özellikle de Çeçenistan sorunları gündemdeyken Türkiye’nin güvenliğini sağlayabilmesi, Rusya’yı bölgeden uzaklaştırabilmesi neredeyse imkânsız.
Amerika Asya’da kendisine karşı çıkabilecek güçte yapılar istememektedir. Bu yüzden bu coğrafyadaki sorunları Rusya’ya karşı kullanmaya çalışmaktadır. Kullandığı sorunların başında ise Çeçenistan gelmektedir. ABD’nin Afganistan üzerinden Orta Asya’ya girişine Rusya’nın Kafkasya üzerinden misilleme yapmasını önlemeye çalışmaktadır.
RUSYA’NIN ENERJİ POLİTİKALARI VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ
Rus federalizmi büyük bir oranda SSCB’den miras alınmıştır. Bu yüzden SSCB’de uygulanan düzenin neredeyse aynısıdır, yani ciddi bir değişikliğe uğramamıştır.[1] Sovyet Rusya’nın çöküşünden sonra bağımsızlığını kazanan devletlerin sınırları ve etnik yapıları da devralınan bu mirasın ürünüdür, komünist dönemden kalmadır. Başta Kafkasya’dakiler olmak üzere, eski Sovyet topraklarında kurulan birçok devlet bünyesinde çeşitli grupları barındırmaktadır. Sovyetlerin çöküşünün üzerinden neredeyse 20 yıl geçmesine rağmen bu coğrafyada hâlâ çatışmaların yaşanmasında en büyük rolü; başta bu grupların bağımsızlık mücadelesi olmak üzere Hazar enerji kaynakları için yaşanan rekabet ve Rusya’nın güvenlik kaygıları oynamaktadır.
Rusya içerisinde sayıları 90’a yaklaşan federal yönetim birimleri hem yönetim karmaşası oluşturmuş hem de kendi aralarında bazı sorunlara da neden olmuştur. Tüm bunlar ise ayrılıkçı hareketlere zemin hazırlayarak ulusal bütünlüğü tehdit etmiştir. Bunların sonucu olarak 1990 sonrası dönemde Rusya; başta Çeçenistan olmak üzere birçok ayrılıkçı hareketle karsı karsıya kalmış ve bu durumun Rusya içerisindeki diğer özerk cumhuriyetlere örnek teşkil etme endişesi Rusya’nın Çeçen bağımsızlığını tanımasının önündeki en büyük engel olmuştur.
Hazar çevresi petrol ve doğalgaz açısından zengin bir bölgedir.[2] Bu nedenle büyük güçlerin rekabet alanı haline gelmiştir. Kafkasya Bölgesi de Hazar Denizi’nde bulunan enerji kaynaklarının dünyaya çıkış kapısı olması nedeniyle, rekabetin en yoğun olduğu ve çatışmaların en fazla yaşandığı alan olmuştur. Bu çatışma alanlarından biri olan Çeçenistan sahasının Hazar Denizi’nden çıkarılan petrollerin aktarıldığı boru hatlarının güzergâhında ve önemli zenginliklere sahip olması nedeniyle bölgedeki çatışmalar ayrı bir önem arz etmektedir. Çeçenistan’ın bağımsızlığını kazanması Rusya’nın bu enerji kaynaklarından yaralanamaması ve Kafkasya’nın kontrolünü kaybetmesi demektir. Rusya’nın kontrolü dışında Hazar petrollerini uluslararası pazara ulaştırılması konusunda gerçekleştirilen en önemli proje olan Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı 2005 yılında faaliyete geçti. Bunun yanı sıra Bakü-Supsa Hattı ile de petrol naklinin gerçekleşmesi Kafkasya’nın stratejik önemini arttırmaktadır. Bu hatların Rusya’nın kontrolü dışındaki bölgelerden geçmesine rağmen Karabağ, Abhazya, Çeçenistan gibi çatışmaların yaşandığı bir coğrafyada bulunması boru hatlarının güvenliği konusunda riskler oluşturmaktadır.[3]
ABD VE RUSYA ARASINDAKİ NÜFUZ MÜCADELESİ
Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin “Süper Güç” olarak konumunu muhafaza etme ve bu konumun devamını sağlamaya yönelik politika geliştirdiği söylenebilir.[4] Bu doğrultuda diğer uluslararası aktörlerin kendi “Süper Güç” konumunu zedeleyecek kadar güçlenmesini engellemek amacındadır. Bu politikanın en açık örneğini de Kafkasya’da sergilemektedir. Çok önemli jeo-stratejik konuma sahip olan bu bölgeye çok uzak bir mesafeden de olsa müdahale etmekte ve Soğuk Savaşın bitmesine rağmen Rusya ile bu bölgeyi paylaşamamaktadır.[5] Sovyetlerin dağılmasını takip eden ilk yıllarda bu coğrafya ABD’nin dış politika öncelikleri arasında değildi. ABD, bölgeye yönelik çıkarlarını bölgedeki enerji kaynakları merkezli tanımlamaktaydı. 1990’ların ikinci yarısından itibaren bu durum değişmeye ve ABD’nin bölgeye yönelik çıkarlarının tanımlanmasında jeopolitik unsurlar ön plana çıkmaya başlamıştır.[6] 11 Eylül süreciyle de ABD’nin bölgeye ilgisi iyice artmış dünyada yeni bir durumun oluşmasıyla birlikte ABD, bu yeni konjonktürden yararlanarak Kafkasya ile daha yakından ilgilenmeye başlamıştır.[7]
ABD “11 Eylül”le birlikte Kafkasya’da daha etkin olmaya başlamış ve bölgeye yönelik uyguladığı politikalarla bu etkinliği Rusya’ya karşı sürdürmeye devam etmek istemiştir.[8] ABD’nin Kafkasya ve Orta Asya’yı “stratejik hayati bölge” olarak tanımlaması Rusya’nın tepkisine yol açmıştır ve Rusya küresel politikada Amerikan karşıtı bir çizgiye yer vermeye başlamıştır. Bunun için de Avrasya-ABD karşıtı bir koalisyondan oluşan karşı ittifak stratejisine yönelmiştir. Özellikle Çeçenistan Savaşı’ndan sonra Moskova’nın zafiyetinin ortaya çıkmasının ardından ABD, Kafkasya’ya yönelik dış politikasında daha aktif olmaya başlamıştır. Bu politikalar Çeçenistan sorununa olan ilgiyi de beraberinde getirmiştir. Rusya, Çeçenistan üzerinde tam hâkimiyet kurmaya çalışarak, ülkesinin yeni bir dağılma süreciyle karşı karşıya kalmasını engellemeye çalışmıştır. Çünkü eğer Rusya Çeçenistan’ı kaybederse, Çeçenistan’la aynı özelliklere sahip öteki özerk cumhuriyetlerin de bağımsızlık talebinde bulunmaları durumunda topraklarının %28’ini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu durum da Rusya’nın bu geri çekilmesi sonucunda Karadeniz ve Hazar Denizi ile irtibatının neredeyse tamamen ortadan kalkması ve bu bağlamda, bu bölgedeki hâkimiyet ve nüfuzunu ABD’ye kaptırması anlamına gelecektir.[9] Özellikle Çeçenistan Savaşı’ndan sonra Moskova’nın zafiyetinin ortaya çıkmasının ardından ABD, Kafkasya’ya yönelik dış politikasında daha aktif olmaya başlamıştır. ABD’nin Kafkasya ve Orta Asya’yı “stratejik hayati bölge” olarak tanımlaması Rusya’nın tepkisine yol açmıştır ve Rusya küresel politikada Amerikan karşıtı bir çizgiye yer vermeye başlamıştır.Hazar Denizi etrafında yer alan 6 yeni cumhuriyet, hem Hazar’daki kullanılmayan doğal gaz ve petrol rezervlerinin sahipleri, hem de Basra Körfezi’ndeki rezervler için söz sahibi konumundadırlar.[10]
SSCB’nin çöküşüyle birlikte ABD’nin başı çektiği dünyanın önemli devletleri artan enerji ihtiyaçlarını karşılamak için Hazar Denizi kaynaklarına yöneldiler.[11] ABD’nin bu bölgeye yönelik en büyük hedefi, zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına Batı’nın ulaşmasını garantiye almaktı. Kendisinin doğal gaz ithalatında bölgedeki büyük oyuncular Rusya ve İran’a ithalat bağımlılığı bulunmamasına[12] rağmen bağımlılığı olan AB ile güçlü ekonomik ve politik ilişkiler içinde olması, bölgeye yönelik politika oluşturmasındaki en önemli etken olmuştu.[13] ABD, Rusya’nın bölgede yeniden hâkimiyet kurup, özellikle boru hatlarını kontrolüne geçirmek suretiyle Batı’nın kaynaklara ulaşmasına sınırlama getireceğinden kaygılıydı.[14] Bu yüzden bu bölgeye yönelik politikalarını genel anlamda enerjiye yönelik olarak gerçekleştirmiştir. Bu politikaları uyguladığı alanlardan biri de Çeçenistan’dır. Çeçenistan’ın Hazar Denizi’nden çıkarılan petrollerin aktarıldığı boru hatlarının güzergâhında ve önemli zenginliklere sahip olması nedeniyle buraya yönelik politikalarında enerji çok önemli bir etkendir. Çeçenistan’ın bağımsızlığını kazanması Rusya’nın bu enerjikaynaklarından yaralanamaması ve Kafkasya’nın kontrolünü kaybetmesi demektir. Bu da ABD açısından büyük önem arz etmektedir.
TÜRKİYE’NİN BÖLGEYE YÖNELİK GÜVENLİK KAYGILARI
Türkiye, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile kendisini bölgedeki yeni oluşumlar ve bundan doğan fırsat, tehdit ve risklerle karşı karşıya bulmuştur.[15] Türkiye bölgedeki her türlü toplumsal hareketten anında etkilenmektedir; çünkü yurttaşlarının önemli bir kesimi bu bölge halklarıyla akrabadır.[16] Ayrıca Kafkasya nüfusunun önemli bir kısmını da Türk halkları oluşturmaktadır.[17] Bu da etnik bakımdan Kafkasların Türkiye için önemini göstermektedir. Bölge Türkiye için sadece etnik bakımdan değil güvenlik açısından da önemlidir. Kafkasya’nın güvenliği Türkiye’nin bölgeyle komşu olması sebebiyle çok büyük önem kazanmaktadır. Ayrıca Türkiye için enerji dâhil olmak üzere yeni kaynaklara ulaşabilme imkânı, artması muhtemel ekonomik ve ticari ilişkiler öncelikli fırsatlar olarak görülmektedir.[18] Türkiye’nin Çeçenistan politikaları da Kafkas politikaları üzerinden değerlendirilerek açıklanabilir.
Türkiye Kafkaslarla özellikle de Çeçenistan’la ilgili kararlar alırken dikkatli ve soğukkanlı olmak zorundadır. Çünkü bu bölgedeki sorunlar Türkiye’nin güvenlik ve iç meseleleriyle paralellik arz etmektedir. Yani Türkiye’deki PKK sorunuyla benzer özelliklere sahiptir. Türkiye ilk başlarda Çeçenistan’a destek vermiş dönemin devlet bakanı Abdulhaluk Çay, Kafkasya Çeçen Dayanışma Komitesi’nin yeni binasının açılış törenine katılmış Rusya ile Çeçenistan arasındaki mücadelenin, bir terörle mücadele olayından çıkıp, soykırım hadisesine dönüştüğünü söylemiştir.[19] Bunun üzerine Rusya, Türkiye‘ye protesto notası vererek, Çeçenistan politikasının değişip değişmediğini sormuştur.[20] Hem Rusya‘nın baskısı hem de 11 Eylül saldırıları sonrası değişen durum ve de bölgede radikal dini akımların güçlenmesi gibi olgular resmi tutumda değişikliğe yol açmıştır. Genel Kurmay Başkanı Çeçenlerden terörist olarak bahsetmiş ve El-Kaide bağlantısı olabileceğini ileri sürmüştür. Rusya’nın Türkiye’nin bu sorunla ilgilenmesini istememesinin temel nedeni sorunun kendi iç politikası olduğunu düşünmesidir. Türkiye’nin sorunla ilgilenmesini engellemek için de Kürt kartını elinde bulundurmaya özen göstermekte gerektiğinde de kullanmaktan çekinmemektedir. Özellikle Duma bu konuda çok aktif davranmaktadır. 1995 yılında Duma‘nın Jeopolitik ilişkiler Komisyonu başkanı Viktor Ustinov liderliğinde bir grup milletvekili sözde sürgünde Kürt parlamentosu 3. Uluslararası Konferansına ev sahipliği yapmak istemiştir.[21] Ayrıca Kafkasya’daki ayrılıkçı grupların Türkiye’de barındığına dair bir takım şüpheler de vardır Rusya’da. Ancak bu gruplar Kafkasya‘daki hareketleri yürütenlerle etnik bağları bulunan küçük bir kısım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşından oluşmaktadır, devletin resmi politikası ile doğrudan bağları yoktur. Ancak Rusya‘nın PKK’ya yönelik politikası en azından Duma‘nın katıldığı devlet politikası niteliğindedir.[22] Rusya ile Çeçenistan arasındaki sorunda Türkiye ilk başlarda Çeçenistan’a destek vermiş dönemin devlet bakanı Abdulhaluk Çay, Kafkasya Çeçen Dayanışma Komitesi’nin yeni binasının açılış törenine katılmış Rusya ile Çeçenistan arasındaki mücadelenin, bir terörle mücadele olayından çıkıp, soykırım hadisesine dönüştüğünü söylemiştir.[23] Bunun üzerine Rusya, Türkiye‘ye protesto notası vererek, Çeçenistan politikasının değişip değişmediğini sormuştur.[24] Hem Rusya‘nın baskısı hem de 11 Eylül saldırıları sonrası değişen durum ve de bölgede radikal dini akımların güçlenmesi gibi olgular resmi tutumda değişikliğe yol açmıştır. Genel Kurmay Başkanı Çeçenlerden terörist olarak bahsetmiş ve El-Kaide bağlantısı olabileceğini ileri sürmüştür.
Ekonomik ve ticari ilişkiler Kafkas ülkeleriyle kurulan siyasi ilişkilerin gerek yansıması gerekse şekillendiricisidir. Kafkas Bölgesi, Türkiye’nin ticari ve ekonomik ilişkilerini kullanarak etkin olmak istediği alanların başında gelmektedir. Bölgedeki çatışmalarda takınacağı tutum Türkiye’nin enerji politikalarını da doğrudan etkileyecektir. Çünkü Türkiye, Kafkas Bölgesi’ni Hazar merkezli enerji kaynaklarına ulaşma ve bunların Batılı pazarlara taşınmasında önemli bir bölge olarak değerlendirmektedir. Ayrıca Kafkaslardaki çatışmalara taraf olmanın ya da tek başına siyasi mülahazalarla hareket etmenin yol açabileceği sınırlamaların, ekonomik ve ticari ilişkilerin sağlamlaştırılmasıyla aşılabileceği düşünülmektedir.[25] Bu ekonomik ilişkiler ağının kurulması, bölgenin bir güvenlik tehdidi olmaktan çıkartılabilmesinin gereği olarak kabul edilmiştir.[26] Çeçenistan Sorunu bu bağlamda düşünülerek soruna ciddi anlamda taraf olunamamıştır. Başlangıçta Çeçenistan’a destek verilmesine rağmen sonrasında Rusya’nın iç işi olduğu söylenip bu destekten vazgeçilmiştir. Uygulanan bu politika sayesinde günümüzde, Türk-Rus ilişkileri çok farklı bir yapıya kavuşmuştur ve Rusya, Türkiye için en önemli dış ticaret partnerlerinin başında yer almıştır. Gerek ikili gerekse çok-taraflı platformlarda Rusya ile geliştirilmiş ekonomik ilişkiler, Türk ekonomisine orta ve uzun vadeli katkılarda bulunmuş ve Türk sanayindeki üretimi çeşitlendirmiştir.[27]
Son olarak Türkiye’nin Çeçenistan sorununa yaklaşımını etkileyen temel parametrelerden biri de bölgeyle tarihi etnik ve kültürel bağlara sahip olmasıdır. Çeçenlerin Müslüman olması dolayısıyla Rusya’ya en sert tepki resmi düzeyde olmasa da halk düzeyinde Müslüman dünyasından gelmiştir. Türkiye de hem Müslüman olması hem de Suriye, Ürdün ve İsrail’den sayıca daha fazla Kafkas kökenli nüfusa sahip olması sebebiyle (Çeçen bir azınlığa da sahipti) kamuoyunu dikkate almak zorundaydı.[28] Bu sebeplerden dolayı politikalarını önce Çeçenistan yanlısı oluşturmuştur daha sonrasında ekonomi ve güvenlik sebebiyle etnik yakınlığı ikinci plana atmak zorunda kalmıştır.
SONUÇ
Çeçenistan Sorununu ele aldığımız bu çalışmada; sorunun tek tarafın bakış açısıyla çözülemeyeceğini bunun yanı sıra tek bir değişken üzerinden yapılacak yorumların da çözüme katkı sağlayamayacağını gördük. Bu nedenle birden fazla değişkenle değerlendirip sorunun çözümsüzlüğünün nedenlerini ortaya koymaya çalıştık. Öncelikle bu sorun; temel aktörler olan Rusya ve Çeçenistan arasında görüşülüp çözülmesi gereken bir problem iken iki tarafın da taviz vermekten kaçınması nedeniyle çözüme kavuşamamaktadır. Çeçenistan SSCB’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını ilan eden diğer ülkelerden hukuksal açıdan bir farkı olmadığını, bu yüzden de bağımsız olması gerektiğini düşünmektedir. Rusya ise olayı kendi bağımsızlığı açısından değerlendirip Çeçenistan’ın bağımsızlığının kendisine vereceği zararları hesaba katarak bu bağımsızlığa karşı çıkmaktadır. Bunun nedeni ise Çeçenistan’ın bağımsız olması durumunda bunun Rusya içerisindeki diğer özerk cumhuriyetlere de sıçrama ihtimali ve Rusya’nın dağılma tehlikesi geçirmesi korkusudur. Ayrıca Çeçenistan’ın Hazar petrollerinin çıkış yolu üzerinde yer alması ve en büyük petrol rafinerilerinden birinin Groznide bulunması da Rusya’nın onu gözden çıkarmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Sorun sadece Rusya ve Çeçenistan açısından değerlendirildiğinde Rusya’nın sorunu kendi iç meselesi gibi görmesi ve Çeçenistan’a göre oldukça güçlü olması sebebiyle şiddet kullanarak çözmeye çalışması sorunu daha da büyütmüştür. Sonuç olarak sorunun sadece Rusya ve Çeçenistan üzerinden değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır. Bu nedenle çalışmamızda sorunda önemli rol oynayan diğer faktörler de açıklanmıştır. Bu faktörler; ABD’nin Kafkasya’daki Rusya’yla nüfuz mücadelesi ve Türkiye’nin bölgeye yönelik kaygılarıdır. Bu yüzden çözüme dair oluşturulacak politikalarda bu etkenler de göz önünde bulundurulmalıdır. Özetle bu sorun ancak sorun dahil olan tüm değişkenler göz önüne alınarak çözülebilecektir.
ASİYE ŞİMŞEK
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Uluslararasi İlişkiler
KAYNAKÇA
ÇETİN Tamer “Orta Asya ve Kafkaslar’da Enerjinin Politik Ekonomisi” Enerji, Piyasa ve Düzenleme (Cilt:1, Sayı:1, 2010, Sayfa 76-100)
NOGAYEVA Aynur “ABD, Rusya Ve Çin’in Nüfuz Mücadelesinde Orta Asya: Araçlar Ve Süreçler” Bilig Yaz 2012 / Sayı 62183-204
KODAMAN Timuçin “Hazar Havzasında Stratejik Oyun” Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Y.2005, C.10, S.1, s.251-262.
ÜLKER ERKAN B. Ayça “Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği Arasındaki Soğuk Savaş Yıllarında Amerikan Dış Politikası” Celal Bayar Üniversitesi S.B.E. Sosyal Bilimler 8/1 (2010) s 183-194
ERTEM Barış “Türkiye Üzerindeki Sovyet Talepleri ve Türk-Sovyet İlişkileri (1939-1947)” Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Volume 3 / 11 Spring 2010
ÖZSOY İsmail “Sovyet Sisteminin Çöküşünden Tarihî ve Evrensel Dersler” bilig Güz / 2006 sayı 39: 163-194 Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı
TELLAL Erel “Zümrüdüanka: Rusya Federasyonu’nun Dış Politikası” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi SBF Dergisi 65-3
AYDIN Nermin Zahide “Hazar Enerji Kaynakları ve Siyaset” KSÜ Sosyal Bilimler Dergisi / KSU Journal o f Social Sciences 9 ( 2) 2012
KILIÇOĞLU Gökmen, KEKEVİ Serkan “Türkiye’deki Kafkasya: Kafkas Diasporasının
Türkiye’nin Kafkasya Politikasına Etkileri” İstanbul Üni. SBF
DUDAYEV, Cohar; 1996 ‘Çeçen Cumhuriyeti’nin Siyasal Devlet Yapısı Sorunu Üzerine, çev.Prof. Dr.Aydın Süer , Çeçen Kafkaslılar Kültür ve Dayanışma Derneği
LAÇİNER, Sedat; NECEFOĞLU, Hacali; ÖZERTEM, Hasan Selim;2009, ‘Türk Dış Politikası’,Uluslararası III. Türk Dış Politikası Sempozyumu Tebliğleri’ USAK
YAPICI, Utku; ‘Tarihsel Süreç İçerisinde Rus-Çeçen Sorunu’ Çeçen Sorunu Üzerine Yapılmış Alan Çalışması, Ankara Üniversitesi ,SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü’
FULLER, Liz; 2006 ‘Aslan Mashadov’un Çeçenistan’daki savaşın sona erdirilmesi için yaptığı girişimler ve onun ölümünden sonra Çeçenistan’ Radio Liberty
Pusula Programı 1996 ‘Çeçenistan Belgeseli’
Kanal 24 ‘Beyaz Kuzgunların Çeçen Kabusu’ www. nartanajans. net
SÖNMEZ, Can; 2002 ‘Çeçenistan Sorunu’nda Son Durum’
TEREK, Argun; ‘ Çeçen Sorunu’ Sam Yayınları, 1995
MANSUR, Şamil; ‘Çeçenler’ Sam Yayınları,1995
KUTLU, Tarık Cemal; ‘Çeçen Direniş Tarihi’ Anka Yayınları,2005
YILDIZ, Sinan; ‘Tarih Boyunca Rusların Çeçen Katliamı’ Sinan Yayınevi,1995
HİZAL, Ahmet Hazar; ‘Kuzey Kafkasya’ Orkun Basımevi,1961
KAMER, Kasım; ‘Çeçenistan: Kafkasya’da Bitmeyen Mücadele’
AKGÜN,Mensur; ‘Çeçen Sorunu’ Sınırlar Ötesi
[1] ATASOY Emin:2008
[2] GÖKÇE Mustafa:2008
[3] “Çeçenler Büyük Savaşa Hazırlanıyor” Cumhuriyet Gazetesi, 08.01.2000
[4] Lind, M. (2007, Şubat 12). What Next? US Foreign Policy After Bush. Open Democracy. Open Democracy: http://www.opendemocracy.net/democracy-americanpower/what_next_4340.jsp.
[5] MİKAİL Elnur Hasan: 2012
[6] mfa.gov.az,2010
[7] MİKAİL Elnur Hasan: 2012
[8] Yasa: 2008
[9] Hakan KANTARCI: a.g.e., 198.
[10] (Edwards, 2003: 84-85)
[11] (Sandıklı ve Bilgin, 2006: 59–67)
[12] (IEA, 2008:358)
[13] (Wesley, 2007: 2)
[14] Soros Foundations Report, 2006: 174-175.
[15]Taştekin Fehim,Özkaya Mustafa “Kafkasya’da Bitmeyen Sürgün ve Çeçenistan Trajedisi” 2002
[16] Haberal, 2004
[17] Zeyrek, 2003,s.349
[18] Çelikpala Mitat “Türkiye ve Kafkasya: Reaksiyoner Dış Politikadan Proaktif Ritmik Diplomasiye Geçiş” 2010
[19] byegm.gov.tr, 2007
[20] byegm.gov.tr, 2007
[21] Olson, 2002: 176
[22] Kazgan, 2003: 177
[23] byegm.gov.tr, 2007
[24] byegm.gov.tr, 2007
[25] Çelikpala Mitat :2010
[26] Çelikpala Mitat :2010
[27] Aydın vd: 1997
[28] Demir İsmail :2010 “Kafkasya ve Çeçenistan Çatışması” TUİÇ Akademi