Fatih Dönemi Sırbistan Seferleri

Date:

Kosova zaferinden sonra Osmanlıların batıda büyük gerileme devrine girmemesi ve Osmanlı’nın başında aklıselim Fetih hareketlerinin devam ettirecek hareketli bir hükümdar eğer tahta geçerse artık Orta Avrupa’ya doğru Türk sınırlarının genişlememesi adına herhangi bir engel kalmamıştır. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet bu fırsatı kaçırmayacak kadar zeki ve bir o kadarda dirayetli bir hükümdardı. Sebebine gelince Balkanlarda artık Türk ordusunun ilerleyişini engelleyecek kuvvetli bir ordu yoktu.Sırbistan’da bu yerlerden biriydi. Fatih dönemine kadar çeşitli defaatler de Sırbistan üzerine seferler düzenlenmiş, akınlar yapılmış ve bunun sonucunda Sırbistan çok zayıflamış ve pek zor bir duruma düşmüştür. Diğer bölgelerinde Sırbistan’dan pek bir farkı yoktu açıkçası. Balkan coğrafyasına şöyle bir göz attığımız zaman Eflak ve Boğdan ile buradaki yapılanmaların orduları Osmanlı ordusu ile kıyaslanmayacak kadar zayıftı. Bosna ve Hersek ve Arnavutluk’da ki  Hristiyan devletler de yine aynı şekilde Osmanlı’nın gücü karşısında kendilerini yardımlar almadan koruyabilecek durumda değillerdi. Bu bölgede macarları istisna tutmak lazım gelir. Macar Kuvvetleri diğer ülkeler gibi zayıf bir durumda değillerdi.Aksine çok kuvvetli bir orduya sahiptiler.Bu dönem aralığında Hunjadi Janos, Macar ordularını komuta etmekteydi. Yüksek bir bilgiye sahip olan bu komutan sayesinde Macar Devleti dağılmadan birlik içinde kuvvetli bir şekilde ayakta durmaya imkan bulmuşlardı. Dini inançları bakımdan Katolik olan macarlar ile Ortodoks inanca sahip olan Balkan devletleri arasında çoğu zaman çatışmalar meydana gelmesi, olası Macar Devleti’ne karşı saldırı veya kendilerine karşı girişilecek Fetih hareketlerinde ne kadar zaman içinde anlaşacaklarını tahmin etmek hem güç hem de şüpheli bir durumdu.
Fetih hareketlerinde bir düzen ve ilişki görülen genç hükümdar Fatih Sultan Mehmet  Konstantiniye’yi aldığı zamanlarda Balkanların bu manzarası ile karşılaştı. Herhangi bir saldırıya karşı  ülkesinin savunmasını kolaylaştırmak ve belki ileride Orta Avrupa ile İtalya’ya karşı  yapılacak muhtemel  istila hareketlerine zemin oluşturmak üzere Sava ve Tuna nehirlerinin oluşturduğu sahasını ele geçirmeye çalıştığını gördüğümüz Fatih‘in Balkanlar’ın bu güçsüz durumundan  yararlanmak istemesi kadar doğal bir şey olamazdı.
Her şeyden önce Fatih’in batıdaki amaçlarının gerçekleşmesi için Sırbistan’la savaşması gerekiyordu. Aslında bunun için kafi derecede sebepleri de vardı; Sırbistan’ın coğrafi konumu bunun en başında geliyordu. Eğer Osmanlılar bu topraklara hakim olurlarsa Tuna’nın diğer tarafında birtakım oluşumlara ve örneğin macarlara karşı yapılacak fetih hareketleri  kolaylaşacak, aynı zamanda eğer bu topraklar elde edilirse komşu diğer devletlerin Türklere karşı başvuracakları saldırı hareketleri de kolayca engellenebilecekti. Bu nedenlerden başka çok fazla verimli yerleri elinde bulundurması ve Tuna kenarında güzel zengin şehirlerin bulunması, aynı zamanda müstakil kalelerinin fazla olması bakımından Sırbistan, Osmanlılar için son derece önemli görünüyordu. Aslında zengin madenleri ile cazibesini arttıran bu bölgenin büyük bir kısmı daha önce Osmanlılar tarafından ele geçirilmiş, lakin Segedin Anlaşması ile bölgeler terk edilmiştir. Bununla beraber diğer gelişmelerden faydalanan Sırp Kralı Osmanlıların elinde bulunan toprakların bir kısmını işgal ederek ele geçirmiştir. Tüm bu olanları dikkate alan Fatih Sultan Mehmet Bizans sorununu hallettikten sonra Sırbistan işini ele aldı.
Fethi takip eden günlerde her taraftan hükümdarı başarısından dolayı tebrik için gelen elçiler arasında ihtiyar Sırp despotu  Georges Brankovitch’in elçisi de bulunuyordu. Tarihlerimiz bu Despot kralı Vilkoğlu  diye tanıtıyor bize. Aslında Brankovitch ikiyüzlü siyaseti takip ediyordu. Bir taraftan Fatih’e elçi gönderiyor diğer taraftan da Ulahlar ve macarlarla ilişkilerini geliştiriyor,fakat aynı zamanda da ödemesi gereken vergileri zamanında ödemiyordu.
Brankovitch gönderdiği elçi heyeti vasıtasıyla zamanında Osmanlı’dan aldığı kalelerin sadece bir kısmının anahtarlarını teslim etmek üzere göndermişti. Casusları aracılığıyla Brankovitch’in çevirdiği işleri haber alan Fatih, elçi heyetine karşı ne iltifat etmiş ne de verilen kale anahtarlarını yeterli bulmuştur. Fatih, zamanında Osmanlı’dan alınan tüm kalelerin anahtarlarını istemiştir. Fatih’in bu isteklerini reddeden Brankovitch Osmanlı sınırlarına saldırılar düzenleyerek şehirleri yağmalamıştır. Bu sebepten dolayıdır ki Üsküp yolu gidiş gelişlere bile kapatılmıştır.Türk şehir ve kasabaları da Sırplar tarafından yağmaya uğramasını Fatih, Priştine kadısının huzuruna gelmesiyle öğrenmiş ve vakit geçirmeden akıncılarını Sırbistan üzerine sefere yollamıştır.Diğer taraftan da Sırp Kralına haber göndererek, Sırp topraklarının Lazar’ın oğlu Stephan’a sonuç itibarıyla ve kendisinin hakkı olduğunu söylemiş ve Sırbistan topraklarını hemen terk etmesini istemiştir.Eğer önerisini kabul ederse Fatih, Krala Sofya şehrini verebileceğini aksi halde Sırbistan üzerine sefere çıkacağını bildirmiştir. Bu haberi götüren elçi 25 gün içinde geri dönmek için emir almıştır.

I.SIRBİSTAN SEFERİ

Elçinin Sırbistan’a gittiği zamanlarda Kral,Tuna’nın diğer tarafında Macarlar ile görüşmelerde bulunuyordu. Bu durumdan yararlanmak isteyen Sırp ileri gelenleri elçiyi oyalamak için her şeyi yapıyorlardı. Bu süre zarfında savaş için ordunun ihtiyacı olan hazırlıkları yapmaya zaman kazanmak istiyorlardı.Bu durumu hisseden elçi zaman kaybetmeden padişaha haber vermek için yola koyuldu. Elçin’in zamanına dönmediğini gören Fatih hemen sefer hazırlıklarına başladı ve orduyu teftiş ettikten sonra Üsküp dolaylarında elçisi ile görüştü.Bilgi, Fatih’e çok önemli bir zamanda ulaşmış ve bu sebeple Fatih elçinin canını bağışlamıştır.
Daha sonra Fatih Sultan Mehmet ordusunun toplanmasını bile beklemeden yaklaşık 20.000 kişilik askeri bir kuvvetle harekata geçmiş ve bu nedenle de artık ilk Sırbistan seferi başlamış oluyordu. Ordunun çok büyük bir kısmı padişaha Sivricehisar’da (Ostrowitz ) yetişti. Kritovulos  bu ordunun  yarısının Süvari olduğunu kitabında nakletmiştir.Lakin Sırp Kralı, Fatih’in sefere başlayacağını öğrenir öğrenmez hemen hükümetin merkezi olan Semendire’ye  gerekli hazırlıkların yapılmasını söylemiş, içerisine önemli miktarda asker yerleştirmiş, hazine ve mallarını da  Sivricehisar’da bırakarak kendisi de Macaristan tarafına kaçmıştır.Tam bu fetih hareketleri esnasında macarlarda boş durmuyorlar,Türkler aleyhine büyük bir askeri faaliyette bulunmak için hazırlık yapıyorlardı. Brankovitch’in ve mahiyetinde ki asilzadelerinin Macarlardan yardım talepleri bu askeri faaliyetin daha da artmasına neden oldu. Tabii bunlar savaş için sebep arayan macarların işini daha da kolaylaştırıyor,zira macarlarda Fatih’in Bizans’ı ele geçirdikten sonra batı seferlerine ve Belgrad üzerine fetih hareketlerine başlayacağını öngörüyorlardı. Bu öngörüden dolayı genç Macar Kralı Kostantinopolin fethinden hemen sonra, Ladislas 1454 yılının ocak ayında Türk tehlikesine karşı gereken  önlemlerin alınması için bir meclis toplamıştı.Bu meclisin sonrasında 16 maddelik kararlar alındı ve bu kararlarla birlikte Türklere karşı bir ordunun organize edilmesi düşünülmüştür.Bu orduya Başkomutanlık edecek olan Hunjadi zaman kaybetmeden hemen ordunun ikmali ve düzeni için çalışmalara başladı. Genç Kral Ladislas ile büyük asiller Hunjadi’ye  maddi manevi her konuda yardım etmekten kaçınmıyorlardı.
Fatih bu sıralarda ordusuyla Filibe taraflarına geldiğinde,Hunjadi’de kendi hazırladığı ordusu ile birlikte Tuna’nın diğer bölgelerinde geçerek Osmanlı’nın ele geçirdiği bölgeleri yağmalamaya başladı.Bu yağmalar sırasında Tırnova yakınlarında rastladığı küçük Türk birliklerine saldırarak onları geri çekilmeye zorladılar ve neticesinde geri çekilen bu birliklerin arkalarında bıraktıkları bol ganimetlerle birlikte tekrardan Tuna’yı geçerek geri döndüler.
Diğer taraftan Türk ordusu hiçbir zorlukla karşılaşmadan iki kol şeklinde Sırbistan içlerinde ilerleyişini sürdürerek o bölgenin anahtarları diyebileceğimiz Sivricehisar ile Semendire Kalesi’ni kuşatma altına aldılar.Fatih, Sofya’ya ulaştığında ordusunun büyük sayılabilecek bir kısmıyla bütün Divanı orada bırakarak 20.000 hafif Süvari ile düşman kuvvetlerine rastlamadan Sırbistan sınırlarını öte geçerek ilerlemeye başladı. Jorry, macarların kısa bir süre sonra yardıma geleceğini söyleyerek  halkına müstahkem yerlere sığınmalarını emretmiştir. Fatih,orduyu ikiye böldü. Bunlardan birisi Semendire diğeri de Sivricehisar kalesine doğru hareket ettiler ki bu iki Kale memleketin anahtarları görevini görüyorlardı. Süvariler tüm Sırbistan dolaşarak yanlarında 50000 esirle geri döndüler; padişah bunların dört binini Kostantiniye yakınındaki bir köye yerleştirdi.
Bir süre  direnen Sivricehisar sonunda ele geçirilebildi.Ama civarındaki bir kısım kalelerin alınmasına ve Kalenin dış duvarlarının bozulmasına rağmen Semendire Kalesi ele geçirilemedi. Bu başarısızlığına rağmen Türk ordusu büyük sayılabilecek başarılar kazanmış sayılabilirdi. Aslında Fatih,bu başarılarını daha da büyütebilir ve yeni kazançlar ekleyebilecek konumda idi.Fakat verdiği ani bir kararla sefere son vermiş,ele geçirdiği yerlere yeteri kadar muhafız, kadı ve komutan atadıktan sonra Edirne’ye geri dönmüştür. Fatih’in bu ani geri dönüşünün altında yatan sebepleri bilemiyoruz.Çünkü o döneme ait eserler de geri dönüldü yazılıyor ama sebebi açıklanmıyordu.Fatih, büyük ihtimal Sırp kralının macarlarla birleşerek büyük ve kuvvetli bir ordu ile kendi üzerine gelebilecek düşüncesi üzerine geri çekilerek daha büyük ve daha kuvvetli ordu için hazırlıklar yapmak istemesi en güçlü ihtimal olmalı.
Sefer dönüşünde çatışmaların devam ettiği dönemlerde Sırbistan’ı yağma etmeye emir alan Firuz Bey oğluna Fatih 32 bin kişilik bir ordu bırakmıştı.Firuz Bey oğlunun görevi eğer Sırp ordusu ile beraber macarlar ortak harekete geçerlerse Macar ordusunu engellemekti.Aradan çok fazla zaman geçmeden Fatih’in bu düşüncesinde ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı.Georges Brankovich ve Hunjadi’nin birlikte hareket ettiği ordu Firuz Bey oğlunun üzerine doğru ilerleyerek onu Kruschevatz dolaylarında mağlup ederek onu da esir etmişlerdir. Bu zaferden sonra Vidin ile Niş bölgeleri arasında kalan Osmanlı toprakları Sırp ve Macar Kuvvetleri tarafından işgal edilmiştir.
Osmanlılar için önemli olan üzerindeki Vidin,savunma kuvvetlerinin yeteri kadar güçlü olmamasından dolayı fazla bir zorluk çıkarmadan Hunjadi’ye teslim oldu.Bu bölgeyi yağmalarla yakıp yıkan Hunjadi  bu bölgeden geri dönerek Belgrad yakınlarına doğru çekildi.Her ne kadar akın sonucu macarlar lehine sonuç verse de yaşlı kurt Hunjadi, Fatih’in ordusuyla tek başına mücadeleye giremeyeceğinin pekala farkındaydı.Bu düşünce üzerine 1454 yılının sonlarına doğru İmparator Friedrich’e bir mektup yazarak Sırbistan’da yaşanan olayları anlatmış hristiyanlığın kurtuluşu için bir Haçlı ordusunun gerektiğini aksi takdirde başarılı olamayacağını anlamıştır. Bu hadiseler üzerine Frankfurt’ta veWienerich-Neustadt’de toplanan meclislerde tartışılmış ve tartışmalar sonucunda Hunjadi’ye destek olacak bir kuvvetin verilmesi kabul edilmiştir.Aslında bu karar toplananlar arasında pek bir istekle verilen bir karar değildi.Nitekim Papa V. Nicolas’ın  aniden gelen ölümü üzerine bu kararın tamamen unutulması bunun en güzel örneğini oluşturmaktadır.Meclisten umduğunu bulamayan Hunjadi hazırladığı yeni sefer planlarını uygulama imkanı bulamadı. Bu sıralarda Sırp Kralı Brankoviç, Györ’de bekliyor,yardımcı Macar kuvvetlerinin hızlı bir şekilde kendisine gönderilmesini istiyor ve kendi hesabına on bin askerin bakılacağını söylüyordu. Ama Brankoviç’in beklediği bu destek kuvvet verilmediği için Brankoviç macarlara kırgın bir şekilde Györ’den ayrılıp Semendire’ye gelmiştir. Diğer taraftan Firuz Bey oğlunun ( adı Mehmed ) Krushchevatz’da uğradığı bozgun macarların Türk topraklarına yaptıkları saldırı ve yağmalar sonrası Vidin’i harap etmeleri Fatih’in tekrar harekete geçmesine neden olmuştur. Bu nedenle Fatih hafif süvarilerini  Macaristan içlerine kadar göndermiştir. Avrupa ve papadan istediği desteği alamayan Brankoviç, Fatih’e karşı tek başına kalmış ve  padişaha bir çok değerli hediyeler, altın ve gümüş kaplamalı değerli taşlarla birlikte bir Elçi heyeti göndererek yılda 30.000 filori vergi vermeyi ve seferlerde asker yardımında bulunacağını, aynı zamanda Osmanlılar’dan eline geçen Sırp kalelerini kendilerine bırakmayı kabul ettiğini bildirerek barış teklifinde bulundu. Bu şartları kabul eden Fatih, bu sebeple Sırbistan seferini sonlandırmıştır. Bu anlaşma Fatih’i tabii ki tatmin etmiyordu ama kışın yaklaşmasından dolayı bu anlaşmayı şimdilik kabul etmiş görünüyordu.

 IISırbistan Seferi

1454 1455 kışını Edirne’de geçiren Fatih bir yandan yine orduyu harp hazırlıklarına başlamakta, o düşüncesini zamanı gelmeden kimseye söylememeye prensip haline getirdiği için Fatih’in bu orduyu nereye sefere göndereceğini kendisinden başka kimse bilmiyordu. Bu dönemlerde sınır komutanlarından Evrenoszade İshak oğlu İsa Bey, Türklere karşı, sırpların savaşa hazırlık yaptığını ama kendi içinde durumu pek de iyi olmadığı için Sırbistan’ın kolay bir şekilde ele geçirebileceğine dair haber göndermişler ve “ devletlu sultanım eğer devletle gelirsen fırsat bu fırsattır” diyordu. Bu hazırlıkları bir savaş sebebi kabul eden Fatih, bütün kış hazırladığı ordusunun başında 1455 bahar aylarında Edirne’den yola çıkarak Sırbistan üzerine doğru ilerlemeye başladı.Üsküp’ün batı tarafında yer alan ve gümüş madenleri ile eskiden bu yana ün salan Kratova ya doğru ilerlemişlerdir ve burada Evrenoszade de orduya yetişerek dahil olmuştur.
Evrenoszade İsa beyin  orduya katılmasında ki en büyük sebep sefere gidilecek olan bölgeler hakkında çok önemli bilgilere sahip olmasından başka bir şey değildir. Ayrıca Evrenoszade İsa Bey burada toplanmış olan mecliste yapmış olduğu oldukça uzun süren konuşmasından sonra yeraltı zenginliği ve gümüşleri ile ünlü olan Nowabrdo şehrinin alınması kararında etkili rol oynamıştır. Aslına bakacak olursak bu şehir önceleri 2. Murat döneminde Osmanlıların elinde olmasına rağmen Sırbistan’la yapılan Segedin Antlaşması sonucunda tekrar Sırbistan’a bırakılmıştır.
Fatih, İsa Bey’i kaleye göndererek Kalenin mukavemet gösterilmeden verilmesini eğer bu şekilde verilirse hiç kimsenin  zarar görmeyeceğini söylemiştir Ama bu teklife rağmen Kale komutanı şehri teslim etmeyince ordu Kaleyi kuşattı. Tarihçilere göre bu şehrin kaç gün Türk ordusuna güçlük çıkardığı sabit olmamasına rağmen sonunda şehir teslim olmuştur. Teslim oluş süresi bazılarına göre 40 gün Bazılarına göre 7 gün ve bazılarına göre de 4 gün güçlük çıkardılarsa da 5. gün Kale Türklerin eline geçmiştir. Daha sonra Fatih birkaç kaleyi daha işgal ettikten sonra Karaca Paşa’yı Sırbistan’ı yağmalamakla görevlendirdikten sonra kendisi de dedesi I.Murat’ın şehit edildiği Kosova’ya geldi.Bu süre zarfında Sırbistan’da ki işlerini bitiren Karaca Paşa Kosova’da orduya katılarak ordu ile beraber önce Edirne’ye ve biraz dinlendikten sonra da İstanbul’a dönmüştür.

BELGRAD SEFERİ VE NEDENLERİ

1456 yılına geldiğimizde Fatih Belgrad’a doğru bir sefer düzenlemeye karar verdi.Belgrad o tarihlerde Macaristan’ın elinde bulunuyordu.Belgrad, stratejik açıdan bakıldığında Avrupa’ya açılan bir kapı niteliği taşıyordu.Eğer Sırbistan’ı elde tutmak ve sınırların Kuzey bölgesinden gelecek istila hareketlerine engel olabilmek,aynı zamanda da Macaristan’da başarı kazanılması için harekât yapabilmek isteniyorsa Tuna kıyılarını ve özellikle Belgrad Kalesi’nin elde tutulması son derece gerekli bir durumdu.
Osmanlı Devleti şehrin bu stratejik önemini daha 2. Murat döneminde anlamış ve İkinci Murat bu kaleyi almaya çalışmışsa da Hunjadi’nin  Osmanlı sınırlarına saldırması sonucunda kuşatmanın kaldırılmasına neden olmuştur. Aslında Belgrad’ın alınması çok zor bir durum gibi gözüküyordu.Sebebi ise  Belgrad Kalesi’nin kurulmuş olduğu bölgeydi. Bu kale Sava ve Tuna nehirlerinin tam birleştiği bir yerde, nehir yolları sayesinde de pek çok yerden yardım alabilecek bir konumdaydı. Ayrıca etrafında su ile doldurulmuş bir hendek de bulunuyordu. Bu yönden alınması epey uğraştıracak gibi görünüyordu. Bu Kalenin alınmasının başka sebepleri de vardı. Eğer fırsatını bulurlarsa etraflarındaki Türk topraklarına saldırıyorlar ve bu nedenle Türk sınırlarının güvenliğini tehdit etmekten geri çekinmemeleri,bu şehrin ve sakinlerinin kesin bir şekilde alınmasının gerekli olduğunu göstermektedir.
Fatih’te kendi topraklarının güvenliğini en üst derecede bir iş olarak görmesi sonunda 1456 yılın baharında Belgrad kalesini almaya karar verdi. Lakin Sırplar ve macarlarda bu şehrin önemini çok iyi bildiklerinden her iki devlet ve bu bölgeyi elinden kaptırmamak için bütün güçlerini kullanmaktan geri çekinmeyeceklerdir. Hakikaten Kalenin savunması için hatırı sayılır derecede Kale muhafızları bulunuyordu. Şehri korumak için görevli olan komutan Szylagyi Michail Macar hanedanına mensuptu. O sıralarda Papa da Hunjadi’yi Kaleyi korumak için teşvik ediyordu.Tüm bu hadiselerden haberdar olan Fatih, kalenin kuşatılması ve çok güçlü bir ordu hazırlamak için çalışmalara başladı. Bu hazırlıklar kapsamında Morava kenarlarında kurdurduğu dökümhanede binlerce kişi tarafından toplar döktürdü. Dökülen toplar arasında boyları 27 ayak olan 22 büyük top bulunuyordu. Nitekim o zamana kadar görülmemiş büyüklükte taş gülleler gönderebilen 7 tane de havan topu yapılmıştı. Bunlara oranla daha küçük çapta yaklaşık 300 topta vardı. Sefer için gerekli olan cephane şaşılacak derecede boldu bu toplar ordunun istikameti üzerinde veya Belgrad’a yakın yerlerde depolanmıştır.
Bütün kış  boyunca hazırlıklar yapan Fatih, bahar aylarında yaklaşık 100.000 civarında bir orduya  komutanlık ederek Sofya istikameti üzerinden Belgrad’a doğru ilerledi. Ayrıca Tuna yolu ile hareket eden Dayı Karaca Paşa komutasında yaklaşık 200 parçadan oluşan bir donanma da ilerliyordu.Ayrıca dökülen büyük toplar da Dayı Karaca Bey komutası altında da aynı istikametten sevk edilmişti. Fatih Belgrad’ı hem karadan hem de denizden abluka altına almak istiyordu.
Fatih ordusunun başında Morava’yı geçince Sırp tarafından haber almak için Aksakal İshak’ı Semendire’ye, Hasan Bey isminde birini de macarlar hakkında istihbarat toplaması için Belgrad civarına göndermiştir. Şamlı oğlu Mehmet Bey ile İştin oğlu Ali Bey Rudnikte kalmak için emir aldılar. Kalmalarında ki asıl sebebi ise düşmanın arkadan saldırması ihtimaline karşılık vermektir.Semendire taraflarına gidenler o tarafın büyüklerinden birini ele geçirdiler ki o kişi de aynı işi yapmak üzere görevlendirilmişti. Esir edilen bu kişi Fatih’in huzurunda Sırp kralının Macaristan’a kaçtığını ve kendisine yardım karşılığında Güğercinlik ( Golumbacz ) ve bir kısım Sırp şehirlerini de Macar Kralına vermeye söz verdiğini söylüyordu.Belgrad civarına gidenlerde bu bilgiyi doğrulamakla birlikte macarların harbe hazır olduklarını bildiriyorlardı. Bu gerçekse Karacabey’den gelen bir haberle Macar ordularının Tuna’nın diğer tarafında görüldüğünü söylemesiyle daha net ortaya çıktı. Bu bilgiler doğrultusunda Fatih Semendire tarafına yöneldi bu tarafa gitmesin de ki asıl sebep düşman ordularının Tuna yoluyla ilerleyen Türk donanmasını yolunu kesme ihtimalinden başka bir şey değildi. bir süre Semendire ovasında kalan padişah burada ki muhafızları ile birlikte küçük çatışmalardan sonra asıl hedef olan Belgrad üzerine yürüdü.
Bu sıralarda Rudnik  taraflarına gönderilen İştin oğlu ile Şamlı oğlu Sivricehisar dolaylarında toplanmış olan ve Türk ordusunu arkadan vurmak isteyen düşman güçlerini  yendiklerine dair haber göndermişlerdir. Bu haberden sonra ilk önce Dayı Karaca Bey tarafından hem denizden hemde karadan kuşatma altına alınmış olunan Belgrad üzerine doğru yürüdü.lakin Karaca Paşa’nın kuşatması tam bir kuşatma değildi; Sava yolu açıktı ve buradan  Belgrad’a yardım gelme ihtimali vardı. Aslında bu durumu Türk komutanları da biliyordu ama gemileri sava nehrine geçirebilmenin çok zor olduğunu düşünüyorlardı. Çünkü arada kara bağlantısı vardı. Zeki padişah Fatih Sultan Mehmet tıpkı Bizans kuşatmasında olduğu gibi yine gemileri karadan yürüterek Sava nehrine geçirdi. Daha sonra gerekli tedbirler alındı ve  Belgrad bombardıman altına alınmaya başladı. Kaledekilerin karamsarlığa düştüğü sıralardaMacar ordusunun Tuna’nın diğer yakasın da toplanmaya başladığı haberleri duyuldu, bu kuvvetler Hunjadi’nin emri altındaydı. Sayıları 60 bini geçen bu güçlerPeterwadin’i  çoktan geçmişlerdi.Bu haber üzerine Fatih’te alınması gereken önlemleri tartışmak üzere bir meclis topladı ve o mecliste Dayı Karaca Bey çok ilginç ve bir o kadar isabetli görüş ortaya attı. Ona göre Tuna’nın diğer tarafına geçilerek macarlarla çarpışmak en doğru yoldu; padişah diğer tarafa geçmese bile kendisinin bir kısım kuvvetlerle karşıya geçip düşmanla çarpışmasının gerekliliğinden bahsediyordu. Bu sayede düşman kuvvetleri ve Türk ordusu arasına girecek ve bu şekilde Macar ordusuyla Belgrad’ta kuşatma altında olan muhafızlar arasındaki bağlantıyı kesecekti. Lakin bu çok önemli ve sağlam fikri beğenmeyenler,diğer tarafta ki düşmanın bana ne zararı var;gözüne karşu onu yağmaladup harab etmek mehabet-i saltanatı ziyade eder.”dediler.
Bu karşıt görüşlü kişiler ortaya bazı zayıf deliller attılar ve Karacabey’in padişaha yaranmak için böyle hareket ettiğini öne sürdüler. Hatta “ nemçe ne köpektir ki bunca cüyuş-i derya-huruş mukabelesine gele, belki şimdiye dek tahtgahundan bile içeru” kaçmıştır gibi bazı anlamsız sözler söylemişlerdir. Karacabey’in bu fikirlerine en çok itiraz edenler ise Rumeli beyleridir. Bu kişiler Belgrad feth olacak bize çift sürmek düşer dediler.Hatta Aşıkpaşazade’nin aktardığına göre;” gayrı yerde düşman kalmaz dediler almamaya hile ettiler, beylerinin himmeti olmadı elhasıl bunların Belgrad’ı almaya safaları olmadı. Sonunda Karaca Bey’in attığı fikre karşı olanlar arasına Fatih’de katılınca bu fikir reddedildi. Aslında son derece zeki olan Fatih Sultan Mehmet’in bu isabetli fikre neden katılmadı gerçekten anlamak güç, hangi sebepler vardı; bunu bilemiyoruz.Sadece ihtimaller üzerine gidilerek Fatih’in Macar kuvvetlerinin Tuna’nın diğer tarafına geçebileceğini düşünmemesi ihtimalini sebep gösterebiliriz.Eğer geçerse de güçlü ordusunun onları geçeceğini düşünmüş olabilir belki de. Durum böyle iken, Macar ordusu Tuna’nın diğer tarafına geçerek orada ordugah kurmuştur.Daha sonra da 200 parçadan oluşan bir Filo Osmanlı donanmasıyla çarpışmak üzere Belgrad’ın önlerine geldi ve girdiği bu çarpışmadan zaferle ayrıldı. Savaş yaklaşık 5 saat sürmüştü.Belgrad muhafızlarının da kırk kadar yelkenliyle yer aldığı bu savaşta 3 türk  gemimiz batırılmış 4 tanesi de macarların eline geçmiştir. Artık Macar ordusunun Belgrad’a rahatça girmesi için herhangi bir engel kalmamıştı. Bu yenilgi aynı zamanda şehir muhafızlarının da direnme gücünü arttırmıştır. Bu süre zarfında Hunjadi’nin  komutasındaki ordunun bir kısmı Belgrad’a girmiş bir kısmı da Sava’nın sol sahilinde ordugah kurmuştur.Tüm bunlarla birlikte Belgrad surları yeterli derecede parçalanmış buluyordu.Fatih donanmasının yenildiğini görünce, Macar kuvvetlerinin tamamının kaleye girmesine izin vermemek için saldırıya geçmeyi emretti.Lakin saldırıdan bir gün önce ordu sabahtan akşama kadar çarpışmış, yorgun düşmüş olduğundan dolayı bu saldırıda herhangi bir başarı sağlanamamıştır. Fatih, en önemli komutanlarından Dayı Karacabey’in bulunduğu top atış yeri olan bölgeye düşman güllesi isabet etti ve  kopan parçalardan birisinin Karacabey’e çarpmasıyla Karaca Bey şehit olmuştur.Durum böyle olmasına rağmen Fatih saldırı emrinden vazgeçmedi ve ertesi gün için verdiği bu kararı bir zorunluluk olarak görüyordu.
Bundan dolayı Osmanlı ordusu 21 Temmuz’da sabah vaktinde saldırıya başladı.Ama şehir çok şiddetli ve kararlı bir şekilde savunuluyordu.Bu arada bazı yeniçeriler hendekleri aşarak açılan deliklerden şehre girme imkanı buldular.Şehre girenlerin sayısı 500 kadardı. Bu görüntü üzerinde Türk ordusu kalenin fethedildiğini zannederek sevinmişler ve olan bitenden emin bir şekilde şehri yağmalamaya başladılar. Fakat şehre bir gece önce yaklaşık 30000 Macar askeri girmişti ve o kuvvetler deliklerden geri çekilerek Türk ordusunun bir kısmının içeri girmesini bekliyorlardı. Burada ki asıl amaç içeri giren kuvvetlerin arkasını sararak asıl kuvvetlerle bağlantısını kesmekti. Bunun yanında düşman kuvvetler Rumeli beylerinin savaşmaya çok istekli olmadıklarına dair haber almışlardı.Düşmanlar kaleye yeteri miktarda Türk kuvvetlerinin girdiğini görünce delikleri tutarak tüm askerleri kılıçtan geçirmişlerdir
Hunjadi  Türklerin herhangi bir aldatmacasından korkarak sonuçtan mutlu gözüküyor ve Türk ordusunu takip etmemeyi düşünüyordu. Bu düşüncesinden dolayı nehrin diğer tarafındaki kuvvetlerine de haber göndererek yerlerinden ayrılmamalarını emretti. Ama bu kuvvetler verilen emire rağmen Türk ordusuna karşı hücuma geçtiler. Bu bakımdan surların dışında da çok şiddetli bir savaş başladı. Olay üzerine eshab-ı rey kafiri meydana çekmeyi yani düşmanı merkeze doğru  çekerek yok etmek isteniyordu.Padişah askerlerine bu emri verdikten sonra askerler kale dibinden meydana doğru gelmeye başladılar.Türk ordusu düşman kuvvetlere fazla bir zorluk çıkarmadan geriye doğru çekilmeye başladı. Türkleri çok iyi tanıyan Macar kralı bu olayı önceden bildiği için askerlerinin yardımına giderek onları zor durumdan kurtarmıştır.
Savaş Türk ordularının aleyhine bir duruma dönüştü macar askerleri Türk ordusunun karargahına doğru ilerlemeye başlamıştır.Hatta Kritovulos’a göre karargahın yağmaya bile uğradığı söyleniyor. ( Kritovulos;S.109 ) Bu olayları bir kenardan izleyen  vezirler  Fatih’e  karargahtan ayrılmasını tavsiye ediyorlardı. Lakin korkusuz komutan olan Fatih,bu tavsiyeye uymayarak düşmandan yüz çevirmenin düşmandan daha beter olacağını söylemiştir. Savaşın seyrini kendi aleyhine döndüğünü gören Fatih, bu durumun verdiği acıya daha fazla dayanamayarak sağa sola gidiyor, hatta yanındaki  yeniçeri ağasını çok kötü bir şekilde  hırpalamıştır. Çünkü yeniçeriler meydanda yer almıyordu; Türk ordusu bozulmuş, piyade ve süvariler başka taraflara sığınmışlardı. Padişah daha fazla sabredemeyerek atını ileri sürdü hemen yanında da yeniçeri ağası ileri atıldı. Fatih o kadar şiddetle saldırmıştı ki yanında bulunanların aktardıklarına göre şiddetinden dudakları çatlamış ve kanamaya başlamıştır.  kahramanların benzerine ilk çağlardaki Kahramanlar da rastladığımız bir surette Hatta onları bile kıskandıracak bir cesaretle  Fatih yanında Ozguroğlu İsa Bey diğer yanında da İshak Bey oğlu İsa Bey’in kardeşi Mustafa Bey, bu 5 kahraman galip olan Macar ordusunun karşısına dikilmiş ve panik olan Türk ordusunun cesaretini yeniden kazanmasını sağlamıştır.
Artık düşman kuvvetleri bizatihi Fatih’e karşı saldırmaya başlamıştı.Bu sırada da bir düşman askeri bir elinde kılıcı diğer elinde de yeniçeri ağasının başı olmak üzere Fatih’in üzerine doğru saldırmaya başladı.Fatih adına yaraşır bir şekilde onu ve daha sonra gelen iki macar askerini yere sermişti.Bu çarpışmalar sırasında Fatih önce alnından daha sonra da dizine aldığı darbelerden dolayı yaralanmıştır.Onun bu halini gören beyler onu savaş alanından uzaklaştırmak için bin bir telkinle ikna etmeye çalışıyor hatta atının ayaklarına kapanıp daha fazla ileri gitmesini engellemek istiyorlardı.Sonunda Fatih Sultan Mehmet’i ikna ettiler ve savaş alanından uzaklaştırdılar. Bu arada Hunjadi’de  askerlerin savaşmaya devam etmeleri yönünde tavsiye ederken yaralanmıştı.Bunu yakından izleyen bir Türk askeri imkanı bulduğunda hemen bir ok atarak onu koltuğundan yaralamıştır.
Fatih’in bu savaşta göstermiş olduğu büyük cesaret ve kahramanlık, savaşın seyrini değiştirmiş, çok büyük bozguna uğramayı önlemiş hatta düşmanın tekrardan saldırma cesaretini de kırmıştır. Çünkü macar kuvvetlerinin verdiği kayıplar da önemli bir miktarda idi. Hunjadi’nin haçlı ordusu çok önemli kayıplar vermiştir. Tabii diğer taraftan Türk ordusunun verdiği kayıplar da azımsanmayacak derecede çok ve en önemli komutanlarını kaybetmiş,Dayı Karaca Paşa şehit olmuştu.Bunun yanında ayrıca Fatih göstermiş olduğu üstün kahramanlık örneğinden dolayı Yeniçeri ağasını şehit vermiş ve kendisi de yaralanmıştır.Ayrıca Türk ordusu savaşta yorgun düşmüş ve savaşacak silahları da oldukça azalmıştı.Tüm bu hadiseler dikkate alınarak bir Meclis toplanmış ve bu meclis sonunda Belgrad’ın alınamayacağı göz önüne alınarak  kuşatmanın kaldırılmasına karar verilerek geri dönülmüştür.
Fatih, Belgrad dan döndükten sonra  büyük bir zafer kazanmış gibi Edirne’de oğlunun sünneti için büyük bir şölen tertip etmiştir.Bu arada Belgrad’da herhangi bir başarı kazanamayan Sırp Kralı Georges Brankoviç yeniden Sırbistan’a döndü.Daha sonra Cilley Ulrik ile Hunjadi ailesi arasındaki tartışmalara karışan ve birincilere destek olan yaşlı kurt Brankoviç Cilley’in vefatından sonra Hunjadi ile kanlı bir mücadeleye başlamıştır. Nihayetinde Belgrad komutanı ve Hunjadi’nin akrabası olan Szylaggi Michail  tarafından bir muharebede yaralanarak tutsak edilmiştir.Bir miktar para karşılığında Hunjadi özgürlüğüne kavuşmuştur.Ama bu özgürlüğü fazla yaşayamadan 1456 yılı sonlarında  hayata veda etmiştir. Ölüm haberi Sırbistan’ın tamamen karışmasına neden olmuştur. Çünkü Brankoviç ölümüne yakın bazı şartlarla hükümdarlığı eşi İrene’ye bırakmıştı. Brankovitch’in üç oğlu ile Mara isminde dul bir kızı kalmıştı.Mara aynı zamanda Fatih’in  üvey annesiydi.Fatih’in babası öldükten sonra Sırbistan’a geri dönmüştü.Lakin İren’e  Sırbistan’ın içine düştüğü durumu biliyor, her taraftan tehdit almasından dolayı hükümdarlığı kör olan en büyük oğlu Greguar’a ara vermek istiyordu. (II .Murad, Brankovitch’in oğullarının gözüne mil çektirdiği için kör olmuşlardır.) Bu duruma sinirlenen Lazar daha yıl bitmeden annesini zehirletti.Bu hadiseler olunca Greguar ve kız kardeşi Mara Fatih’e sığındılar.( Pesty Frigyes;S.56 )Sultan Fatih’te bu durum üzerine üvey annesinin hakkını korumak üzere karar almış ve annesini değerli eşyalarla birlikte Serez civarına yerleştirmiştir.Diğer taraftan Lazar Osmanlıların hakimiyetini ve yılda 100.000 duka vergi ödemeyi kabul ediyordu.Fakat Lazar fazla ayakta kalamadı ve öldü.Lazar’ın ölümü işleri tamamen karıştırdı. Nedeni ise ortaya iki yeni varis çıkmasıydı.Varislerden biri Lazar’ın eşi Helena diğeri de onun büyük kızı Maria ile evlenmiş olan Bosna Kralı Stefan’dı.İktidarı eline olan Helena  artık Sırbistan’ı erkek kardeşin Greguar’a, Stephan’a ve doğal olarak da Mara’ya karşı korumak zorundaydı. Mara bunlar arasında en güçlü destekçisi olan kişiydi.Çünkü Fatih üvey annesinin hakkını almak istiyordu bu nedenlerden dolayı Helena Sırbistan’ı papaya vermek istedi. Papa III. Calixtus hemen işe koyularak Sırbistan’a bir kardinalini yolladı.Bu duruma en sert itiraz eden ve Belgrad üzerinde etkili olan Macaristan’da bir parti yaptı ve papanın feodal hakimiyet sağlamasına çok sert bir şekilde itiraz etti.  Kraliçenin bu hareketi halk tarafında da sert bir tepkiyle karşılandı. Çünkü halk, katolik olan Macaristan ve papanın yerine Osmanlı’nın hâkimiyetini tanıyarak kendi dinlerini özgür bir şekilde yaşayacağına inanıyordu. Daha sonra bir ayaklanma çıktı ve Mahmut Paşa’nın kardeşi Michail Abogovitch’i lider seçtiler ve bu olaylar üzerine Michail Abogovitch’i Semendire’ye davet ettiler.Sırbistan kraliçesi Helena Semendire’ye gelen Michail Abogovitch’i önce törenle karşıladı daha sonrada önceden hazırladığı bir tuzakla onu tutuklattı ve macarlara teslim etmiştir. Macar kralı Matias, Michail Abogovitch’i kontrol ettikten sonra hemen bir Macar kıtasını Semendire ye gönderdi.Bu gönderilen askerler Helena’nın hukukunu korumakla görevliydiler. Aynı zamanda isyankar boyarları kontrol altına almak istiyorlardı.
Bu olayların hemen ertesinde Bosna kralı Stephan, Semendire’ye gelerek şehrin anahtarını ve egemenliğini ona verdiler.Katolik olan Bosna kralının iktidara gelişi boyarları tamamen sinirlendirmiş ve  Fatih Sultan Mehmet’e başvurmalarına sebep olmuştur.      Aslında Fatih’te Sırbistan’da ki olayları yakından takip ediyor,sınır komutanları da orduyla gelmesi durumunda bu bölgeyi kolayca ele geçirebileceğini söylüyorlardı. Ama padişah bu sıralarda Mora üzerine bir sefer düzenlemekle meşguldü. Bir yandan da Sırbistan’da ki bu karışık durumdan faydalanma isteği onu durduramıyordu. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Fatih, Mahmut Paşa’yı bu bölgeye sefere yollamıştır. 1458’de harekete başlayan ve Sofya taraflarına gelen Mahmut Paşa’nın yanında Rumeli askerleri ile yaklaşık 1000 kadar Yeniçeri bulunuyordu. Mahmut Paşa’nın geldiğini gören sırplılar sadece padişah gelirse şehri teslim edeceklerini söyleyerek aksi takdirde kaleleri teslim etmeyeceklerini ve macarlara bağlı olacaklarını beyan etmişlerdir. Bu hadise karşısında Mahmut Paşa’nın yanındakiler Sırbistan’a yürümek istemediler, lakin Paşa’nın cömert davranması ve ısrarlı olması onları bu fikirlerinden vazgeçirdi.
Daha sonra Sırbistan’a doğru giderken dahil olan Türk ordusu kısa bir süre içerisinde yol üzerinde bulunan sırp kalelerini Resava,Kuruca,Branikvac ve daha birkaç kaleleri ele geçirmiştir. Daha sonra Semendire kalesini kuşattılar. İshak Bey ve Ahmet oğlu Ali Bey aracılığıyla teslim teklifi reddedilince şiddetli bir bombardıman başladı. Kalenin önünde yapılan müthiş bir çarpışmadan sonra Kale muhafızları içeri çekilmek zorunda kaldılar.Kalenin dış kısımları kontrol altına alınmasına rağmen iç kısımları elde edilemedi.
Bu olay karşısında daha fazla zaman kaybetmek istemeyen Mahmut paşa hemen kuşatmayı çözmüş ve daha önce alınıp sonra kaybedilen Sivricehisar kalesini tekrar işgal ederken aynı zamanda demir madenleri ile meşhur olan Rudnik civarını da fethetmiştir.
Ramazan ayını geçirmek üzere Mahmut Paşa Yelluyurd’a geri döndü. Daha sonra tekrar seferlere başlayarak Güğercinlik üzerine yürüdü.Daha öncesinde Mahmut Paşa tarafından elde edilmiş olan şehir, halkın teslim etmek  istemesine rağmen kale muhafızları buna razı olmadılar. Mahmut Paşa’da kaleye giden su yollarını Tuna Nehri’nden sağlayan Kaleyi bir tertibat düzenleyerek susuz bıraktı ve bunun sonucunda şehir teslim olmak zorunda kalmıştır. Mahmut Paşa bu Kaleyi tamir ile uğraşırken Minnet oğlu Mehmet Bey’i akıncılar’la birlikte Macaristan topraklarına gönderdi. Daha sonra işlerini bitiren Mahmut paşa, Mora seferini başarıyla tamamlayan Fatih Sultan Mehmet ile Üsküp’te buluştular.
Fatih Sultan Mehmet yapılan seferleri yeterli görüp bu seneki seferlere son vermek askerler terhis etmek isteyince Mahmut Paşa’nın uyarısıyla bu kararını ertelemiştir.Bu kararında macarların devletin sınırlarına saldırmak için Tuna boylarında toplandığına dair gelen istihbari bilgiler önemli olmuştur. Bu gerçek fazla gecikmeden ortaya çıktı.Belgrad etrafında Tuna’yı  geçen macarlar sınır kasabalarımızdan biri  olan Tahtalı’ya  saldırıya geçse de Türk Kuvvetleri onları durdurmayı ve geri püskürtmeyi başarmıştır. Bu olaydan sonra Fatih orduyu terhis etmiş ve geri dönmüştür.
Fatih Sultan Mehmet Sırbistan’a tamamen bir Türk Vilayetine getirmek  istediği için Semendire’nin alınmasını gerekli görüyordu.Bu kalenin fethi için Fatih Sultan Mehmet 1459 yılında Sofya’ya geldi ve buradan Sırbistan’a ordusu ile beraber yürüdü.Fatih Sultan Mehmet’in bu son Sırbistan seferinde Sırplar ona çok yardımda bulunmuştur. Hatta Semendire’lilerin onu karşıladığını bile söyleyebiliriz. ( Pesty Frigyes;s.56 ) Durum böyleyken Fatih Semendire önünde görülür görülmez kalenin anahtarını hemen teslim etmişler ve bunun sonucunda himaye istemişlerdir.
Bu olaylar karşısında Bosna Kralı Stefan Macar kıtaları ile birlikte 1459 yılının Temmuz ayında geri çekilmek zorunda kaldı.Bu arada Helena ise yapılan anlaşma gereğince hazineleri ile birlikte şehri terk ederek önce Macaristan üzerinden Bosna’ya sonra da İtalya’ya geçerek burada ölmüştür.
Sonuç olarak geri kalan sırp o kaleleri de teslim olduğu için artık Sırbistan bir Osmanlı vilayeti haline gelmiştir diyebiliriz.

KAYNAKÇA

Aşıkpaşazade Tarihi,Osmanlı Tarihi 1285-1502,(haz.Necdet öztürk),İstanbul,2013,bilge kültür sanat,s.145
Hammer v. joseph, Fatih Sultan Mehmet” Cihan imparatoru”(çev. Şerif kaya Bilir),I., Kariyer,İstanbul,2011,s.62
http://www.tarihsayfasi.com/osmanli/fatih-donemi/sirbistan-seferi.html
https://www.turkcebilgi.org/tarih/osmanli-tarihi/fatih-sultan-mehmed-devri-ii.-mehemmed-8581_11.html
http://tarih.tumders.com/fatih-sultan-mehmedin-birinci-sirbistan-seferi.html
Kritovulos Tarihi,1451-1467,çevi. Çokona, ed.İbrahim  Dizman ,  İstanbul , Heyamola , 2012,S.12
Kemal Paşazade Şemsüddin A.İbn-i Kemal,Tevârih-i Âl-i Osman :IV.defter,(haz.Şerafettin Turan),Ankara,1983,Türk Tarih Kurumu,s.59
Neşri,Neşri Tarihi,I,(haz.Mehmet Altay Köymen),Ankara Kültür ve Turizm Bakanlığı,1983,s,168
Tansel Selahattin,Osmanlı kaynaklarına göre Fatih Sultan Mehmet’in siyasi ve askeri faaliyeti,Ankara,1999,AKDTYK Türk Tarih Kurumu,s.120
Tursun bey,Tursun Bey’in Kaleminden Cihan Fatih’i,İstanbul,Güncel yay.,2003,s.73
Türkmen İlhan,Osmanlı Kroniklerine Göre Fatih Sultan Mehmet’in Sırbistan Seferleri (Fatih Sultan Mehmed Times, Osmanlı Kronolojilerine Göre Sırp Gezileri),2015,pdf
Uzunçarşılı H.İsmail,Osmanlı Tarihi:Dünya Tarihi,,II,Ankara,Türk Tarih Kurumu, 2015,Bsm.,11,S.13
Zinkeisen,J.Wilhelm,Osmanlı İmparatorluğu Tarihi,II,çev.Nilüfer Epçeli;ed.Erhan Afyoncu,İstanbul,yay.Yeditepe,2011,S.42

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Share post:

Subscribe

spot_imgspot_img

Popular

More like this
Related

Devlet Adamlığı Bilimi (Kitap Analizi)

Jeopolitiğin Tanımı ve Kapsamı Jeopolitik, günümüzde giderek önemi artan bir...

Kızıldeniz Nerede

1869 yılında Süveyş kanalının açılmasıyla Kızıldeniz oldukça öneme sahip...

Riyazet Nedir ?

Riyazet Ne demek ?  Riyazet bir tasavvuf terimidir. Riyazet...

ORTADOĞU’NUN KANAYAN YARASI: FİLİSTİN

Binlerce yıldır paylaşılamayan , saatli bir bomba gibi her...