Perşembe, Nisan 18, 2024
spot_imgspot_img

Top 5 This Week

spot_img

Related Posts

Güney Kafkasya’daki Dondurulmuş Kriz: Dağlık Karabağ Sorunu

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasının ardından ortaya çıkan devletler siyasi, ekonomik ve askeri istikrar süreçleri içerisinde oldukça zor günler geçirmektedir. Orta Asya ve Kafkasya’da ortaya çıkan devletler ulusal sorunlarının yanı sıra sınır güvenliği alanında yaşanan problemlerle de uluslararası ilişkilerin önemli jeopolitik alanlarından olmuştur.
Azerbaycan ve Ermenistan arasında 1980’li yıllardan başlayan, çeşitli dönemlerde iki ülke arasındaki sıcak çatışmaların şiddetlendiği Dağlık Karabağ Sorunu bugünlerde yeniden dünya gündemine gelmiştir. 1988 – 1994 yıllarında Azeri ve Ermenilerin göç etmesine neden olacak şekilde yaşanan çatışmaların ardından 27 Eylül itibariyle iki ülke tekrar yoğun bir çatışma içerisinde girmiştir. Dondurulmuş çatışma (frozen conflict) olarak nitelenebilecek olan ve yıllardır hassasiyetini koruyan Dağlık Karabağ Sorunu üç haftadır devam eden askeri harekat sebebiyle yeniden uluslararası alanda dikkatlerin bu bölgeye çevrilmesine neden olmuştur.

Sorunun tarihsel süreci içerisinde çeşitli dönemlerde çatışmalar yaşanmış, çeşitli dönemlerde de kimi aktörler tarafından ateşkes sağlanarak tam bir uzlaşı olmadan çatışmanın şiddetinin düşürülmesi hedeflenmiştir. Ancak 27 Eylül tarihinde Ermenistan askeri birliklerinin Dağlık Karabağ Bölgesi’nde Azerbaycan askerlerine yönelik başlattığı saldırı önce karşılıklı çatışmaya, daha sonrasında ise Azerbaycan ordusu tarafından işgal altındaki bölgelerin geri alınmasına yönelik kapsamlı bir askeri harekata dönüşmüştür.

Bu bağlamda Azerbaycan’ın askeri kapasitesi, Ermenistan’ın ülke içerisindeki istikrarsız görüntüsü ve Rusya ve İran’ın Ermenistan’a yönelik geleneksel pozisyonlarını terk edebileceklerini göstermiş olmaları bu çatışmayı diğerlerinden ayırmaktadır.

1. Dağlık Karabağ Sorununun Tarihsel Arka Planı

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlıklarını kazanan ülkelerin karşılaştıkları en önemli sorunlardan biri sınır anlaşmazlıkları olmuştur. Bu doğrultuda ön plana çıkan sorun Dağlık Karabağ Sorunu’dur. Karabağ Sorunu olarak da adlandırılan bu mesele esas olarak Azerbaycan’a ait toprakların Ermenistan tarafından işgal edilmesi sorunudur.

Dağlık Karabağ, Karabağ bölgesi içinde coğrafi olarak yalnızca 4.392 km2’lik bir alanı oluşturan bölgedir. SSCB’nin kurulmasından yıkılmasına kadar olan dönemde Azerbaycan içerisinde oluşturulan Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi ve bu oluşumda Ermenilerin etnik yoğunluğunun sağlanması Ermenistan’ın işgal politikasında temel dayanaklarından olmuştur. Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Ermenistan ile birleştirilmesine yönelik girişimlerin Sovyetler Birliği içinde ve dışında (diaspora) sürdürülmesi, SSCB’nin dağılma sürecinde bölgedeki çatışmaların yoğunlaşmasına sebep olmuştur.

1980’lerin ortalarında sorun karşılıklı çatışmaya dönüşmüş ve iki ülke askeri unsurları ile karşı karşıya gelmiştir. 1992’de Ermenistan ve Azerbaycan’ın Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) üyesi olmasıyla taraflar arasındaki anlaşmazlık uluslararası bir boyut kazanmıştır. İki ülkenin de bağımsızlıklarını kazanmasının ardından şiddetlenen çatışmalar Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ın yanı sıra Karabağ’ı çevreleyen ve Azerbaycan’a ait olan Laçin, Hocavend, Kelbecer, Ağdere, Ağdam, Cebrayil, Fuzuli, Kubadlı ve Zengilan gibi toprakları da işgal altına almasıyla neticelenmiştir. Bu süreçte, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından Ermenistan’ın işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi gerektiğini ortaya koyan birçok karar (822, 853, 874 ve 884 sayılı kararlar) alınmasına rağmen bu kararlar uygulanmamış, AGİT Minsk Grubu’nun çabaları sonuçsuz kalmış ve Azerbaycan kendine bağlı toprağı kaybetmiştir.

Bölgede 30 yıldır aralıklarla devam eden çatışma ortamı insani açıdan da olumsuz bir tabloyu ortaya koymaktadır. Dağlık Karabağ’da yaşayan 500 binin üzerindeki Azerbaycan vatandaşı topraklarından ayrılmak zorunda kalırken Azerbaycan’dan ayrılarak Ermenistan’a dönmek durumunda kalan nüfusun 200 binin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Tüm bunların yanında Ermenistan’da hayatlarını sürdüren 220 bin Türk’ün de evlerini terk etmek zorunda kaldıkları ifade edilmektedir.

2. Son Gelişmelerin Önceki Çatışmalardan Farkı

27 Eylül itibariyle başlayan yeni çatışma süreci incelenirken iki ülke açısından ciddi farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Öncelikle son 10 yıldır yaşanan gelişmeler değerlendirildiğinde Ermenistan siyasi çekişmeler, ekonomi ve yolsuzluklarla mücadele ile istikrarsız bir görüntü ortaya koyarken Azerbaycan sahip olduğu enerji kaynakları ve bu kaynakların transferinden elde ettiği gelirlerin yanı sıra güvenlik alanına yaptığı yatırımlarla ile ön plana çıkmıştır.

Azerbaycan elde ettiği gelir, askeri alanda yaptığı yenilikler ve iş birlikleri ile savunma sanayisinde önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Öyle ki Azerbaycan’ın son 10 yıl içerisinde askeri harcaması 20 milyar dolar seviyesine ulaşırken Ermenistan bu miktarın dörtte biri oranında bir harcama yapmıştır. Azerbaycan bu doğrultuda başta Türkiye ve İsrail ile çeşitli anlaşmalar yapmış ve askeri yeteneklerinde önemli bir gelişim kaydetmiştir.

Askeri kapasiteleri değerlendirildiğinde Azerbaycan 67 bin aktif personeli ile ön plana çıkarken Ermenistan için bu sayı 45 bindir. Uçak, tank, uçaksavar, topçu birlikleri ve uçak sayılarında da Azerbaycan’ın Ermenistan’a büyük üstünlüğü bulunmaktadır. Tüm bu gelişmeler ile Azerbaycan’ın Ermenistan’ın saldırılarına cevap verebilme kapasitesini geliştirmesi bölgede uzun süreli savaş ortamının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

İki ülkenin askeri açıdan geldikleri noktanın yanı sıra bölge ülkelerinden Rusya’nın pozisyonunun da gelişmelerin Azerbaycan lehine uzun süre devam etmesinde önemli bir rolü olmuştur. 2018 yılında Rusya destekli olarak ifade edilen Serj Sarkisyan’ın geniş halk kitlelerinin protestoları sonrası istifa etmesiyle göreve gelen Nikol Paşinyan, Batı ile uyumlu bir görüntü çizmiştir. Son Dağlık Karabağ çatışmalarının ilk günlerinde gündeme gelen ateşkes teklifinde Paşinyan Rusya’nın uygun bir aracı ülke olmadığını ifade etmiştir. 2014 Ukrayna Krizi ve Belarus’taki cumhurbaşkanlığı seçimleri de dikkate alındığında Rusya’nın bölgede hala en etkin ülke olduğunu ortaya koymak için beklemekten çekinmediği söylenebilir.

3. Bölge Ülkelerinin Pozisyonları

Yukarıda da ifade edildiği üzere Rusya’nın geleneksel pozisyonunda değişikliğe gitmesi Ermenistan açısından olumsuz bir nokta olmuştur. Zira Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) maddesi gereğince Rusya’nın Ermenistan’a destek verebileceğini ancak bu süreçte böyle bir zorunluluk olmadığını açıkladı. Bu açıklamasını da yaparken “Rusya’nın bu savaşta Ermenistan’ı savunma zorunluluğu yok. Zira savaş Ermenistan’da değil Azerbaycan topraklarında devam ediyor” ifadelerini kullandı. KGAÖ anlaşması üye ülkelerin topraklarına herhangi bir saldırı olduğunda toplu savunma hakkını ortaya koyuyor. Bu doğrultuda Rusya’nın Ermenistan’a askeri açıdan destek olmayacağını ve bunun sebebini açıklarken Azerbaycan topraklarının işgal altında olduğunu ifade etmesi önemli bir noktayı oluşturmaktadır.

Ülke içerisinde bulunan Azeri nüfusu dikkate alındığında İran diğer bir önemli aktör olarak dikkati çekmektedir. Geçmiş süreçte çatışmalar karşısında sessiz kalmayı tercih eden İran’da Ermenistan’ın son saldırıları sonrası Azeri nüfus tarafından yoğun protesto gösterileri düzenlenmiştir. Bu gelişmelerin üzerine İran lideri Ali Hamaney’in Uluslararası İlişkiler Danışmanı Ali Ekber Velayeti, Ermenistan’ın işgal ettiği ve Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ bölgesinden çıkması gerektiğini ifade etmiştir.

Paşinyan’ın saldırının hemen başında Fransa başta olmak üzere Avrupa’dan beklediği destek ise kendisine ulaşmamıştır. Uluslararası alanda etkisini devam ettiren COVID-19 salgınının ülkelerin ekonomileri ve toplumsal yapıları üzerinde yarattığı olumsuzluklar ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeler Avrupa ülkelerinin bu konuya yönelmelerinde engel olmuştur. Yine Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan seçim süreci de AGİT Minsk Grubu’nun etkin bir politika izlememesine neden olmuştur. Burada iki ülkeyi geçici ateşkes konusunda bir araya getiren Rusya her şeye rağmen ön plana çıkan ülke olmuştur.

4. Ermenistan’ın Ateşkesi İhlal Etmesinin Anlamı

Azerbaycan ve Ermenistan Rusya’nın arabuluculuğu ile 10 Ekim tarihinde çatışma bölgesinde geçici bir ateşkes üzerinde anlaşma sağlamıştı. Ancak ateşkeste ihtilaflı noktaların daha sonra müzakere edileceği belirtiliyor ve yalnızca cenazelerin defnedilmesi ve esirlerin takası gibi işlemlerin yapılması amacıyla geçerli hale getirildiği ifade ediliyordu.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un ev sahipliği yaptığı görüşmede iki ülkenin Dışişleri Bakanlarının mutabık kaldığı ateşkes anlaşmasının içeriğinde Azerbaycan’ın işgalden temizlediği topraklara atıf yapılmadığı gibi Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’daki işgaline dair herhangi bir ibareye de yer verilmemiştir. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev tarafından “Ermenistan’ın son şansı” olarak nitelenen ateşkes hızlı bir şekilde Ermenistan tarafından ihlal edilerek 12 Ekim sabahında Azerbaycan’ın ikinci büyük kenti olan Gence’ye füze saldırısında bulundu. Saldırıda dokuz sivil hayatını kaybederken çok sayıda kişi de yaralandı.

Ermenistan’ın ateşkesin hemen ardından, üstelik Dağlık Karabağ gibi çatışma bölgesinden uzak Azerbaycan’ın kuzeyinde sivil yerleşim yerlerine yönelik saldırılarının temel bir amacı mevcut. Paşinyan yönetimi Rusya’yı bu mücadelede Ermenistan’ın yanına çekmek, KGAÖ anlaşmasına uygun olarak Azerbaycan’a karşı ortak bir savunma alanı geliştirmeyi hedefliyor.

KGAÖ 1992 yılında kurulmuş, 2002’de ise örgütlenmesini tamamlamış askeri temelli bir kuruluştur. Üye ülkeler ise; Belarus, Tacikistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Ermenistan. Azerbaycan, Gürcistan ve Özbekistan ise 1999 yılında bu kuruluştan ayrıldılar. KGAÖ anlaşmasının birinci maddesi kuruluş amacına uygun olarak üye ülkeler arasında askeri iş birliğine atıf yaparken en önemli vurgu ise üye ülkelerden birine yapılan saldırıya topyekün cevap verme mecburiyeti getirilmesi.

Ermenistan yönetimi de bu anlaşmanın ilgili maddesinin hayata geçirilebilmesi amacıyla Azerbaycan’ı Ermenistan’ın sivil yerleşim yerlerine saldırıda bulunmasına itmek için ateşkesin ihlal edilmesi dahil tüm saldırı opsiyonlarını kullanıyor. Bir şekilde Azerbaycan’ın savunma stratejini değişikliğe uğratmak, Ermenistan topraklarına yapılacak bir saldırı sonrası Rusya’nın askeri desteğinin alınması hedefleniyor.

Güney Kafkasya bölgesi, Azerbaycan’da bulunan petrol ve doğal gaz kaynakları ve Hazar havzasındaki zengin kaynakların Avrupa’ya taşınmasında köprü rolü nedeniyle önemlidir. Bu nedenle, Güney Kafkasya’da enerji kaynakları ve enerji taşımacılığı rotaları üzerine yapılan jeopolitik mücadele, bölgeyi küresel güç mücadelesinin merkezine taşımıştır. Bu bağlamda, Dağlık Karabağ sorunu da yerel bir çatışmanın küresel güç mücadelelerine konu olmasına iyi bir örnek olmuştur.
Bugün gelinen noktada Ermenistan, 26 Şubat 1992’de Dağlık Karabağ’a bağlı Hocalı kasabasında yaşanan ve 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere toplam 613 Azeri’nin hayatını kaybettiği Hocalı Katliamının ardından yeni bir soykırıma girişmiştir. Uluslararası alanda bugüne kadar ortaya konan performans işgal edilen topraklar üzerinde Azerbaycan aleyhine sorunun dondurulmasından öteye gidememiştir.
Türkiye’nin bölgede Azerbaycan’a gerek diplomatik gerekse de savunma alanında verdiği destek önemli rol oynamaya devam etmektedir. Azerbaycan, geçmiş döneme oranla Ermenistan’a yönelik psikolojik ve askeri avantajı ele geçirmiştir. Gelecekte bu avantajların doğru kullanması yalnızca Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü sağlamakla kalmayacak, Kafkasya’dan Batı’ya yeni bir kapının açılmasıyla birlikte önemli bir dönüşümün de başlangıcı olacaktır.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popular Articles