Amerika’nın Çin ile olan “büyük güç rekabetini” anlamaya çalışırken, gözlemciler bir dizi tarihsel analoji sundular. Yakın tarihli bir derlemede, I. Dünya Savaşı’na atıfta bulunularak, bir ABD-Çin çatışmasının bir sonraki büyük savaş olup olmayacağı sorulurken, Graham Allison Atina’ya ve Sparta’yla olan savaşına atıfta bulunarak “Tukidides Tuzağı”nı hatırlattı. Ama belki de Napolyon Savaşları bizlere daha iyi bir analoji sunabilir.
Britanya, ittifaklarını Fransa’dan daha iyi muhafaza ettiği için en nihayetinde Napolyon’u yendi. 1789 Fransız Devrimi’nden 1815 Waterloo Savaşı’na kadar süren uzun çatışmalar sırasında Britanya, ittifakların kıtada ekonomik gücü, deniz hakimiyetini ve elverişli bir güç dengesini korumak için esas faktör olduğunu anladı. Bunlar bugün Güney Pasifik’te Amerika Birleşik Devletleri’nin oldukça işine yarayacak dersler. İdeal olarak, ABD bu tarihsel olayları inceleyerek Britanya’dan daha iyisini yapabilir ve on yıllarca süren bir dünya savaşına olan ihtiyaçtan tamamen kaçınabilir.
Tarihte Britanya Tecrübe Edildi
Devrim öncesi Fransa ile 18. yüzyıldaki jeopolitik rekabette, İngiliz liderler iki stratejik sütuna odaklandılar: denizlerde deniz üstünlüğünü ve Avrupa kıtasında güç dengesini korumak. Deniz üstünlüğü, Britanya’nın sömürgelerini ve kazançlı küresel ticaret ağını güvence altına aldığından, Britanya ekonomisi için hayati önemdeydi. Kıtadaki bir güç dengesi, Avrupa’ya hükmedecek tek bir gücün ortaya çıkmamasını sağlamak için çok önemliydi. Britanya kıtaya basit bir şekilde bir ordu yerleştirip başarı bekleyemeyeceği için, bu stratejik sütun, bir dizi Avrupalı müttefikle dostluğunu ilerletmeyi ve iş birliği yapmayı gerektiriyordu. Bu bağlamda, Fransız Devrimi başlangıçta İngiltere için bir nimet gibi görünüyordu. İç karışıklıklarla adeta felce uğrayan, Londra’nın uzun zamandır düşmanı olan Fransa, İngiliz gücüne meydan okuyacak durumda değildi. Ancak Fransa’daki kriz kısa sürede nimetten felakete dönüştü. Napolyon ortaya çıktığında, aynı kargaşa Avrupa’yı ve dolayısıyla İngilizlerin kara ve deniz stratejisini doğrudan tehdit eden bir yayılmacı dürtüye dönüştü. Napolyon’un dramatik askeri başarıları, kıtadaki güç dengesini alt üst etti ve Britanya’nın deniz gücüne olan güvenini test etti.
Napolyon Savaşları’nın ilk aşamalarında, İngiltere’nin denizde, Fransa’nın ise karada galip geldiği bir tür çıkmaz/yenişememe durumu ortaya çıktı. İki büyük savaş boyunca Amiral Horatio Nelson, Britanya’nın deniz hakimiyetini korudu. 1798’de, Nil Nehri’nin ağzına yakın Aboukir Koyu’nda Nelson ve filosu 11 Fransız savaş gemisini imha etti. Daha sonra 1805’te İspanya’nın güneybatısındaki Trafalgar Burnu açıklarında Nelson’un komutası 19 Fransız ve İspanyol gemisini batırdı veya ele geçirdi. Her iki çarpışmada da tek bir İngiliz gemisi bile kaybolmadı. Ancak bu deniz zaferleri İngiltere’ye kıtada pek yardımcı olmadı. Napolyon, 1805’in sonunda Austerlitz Savaşı’nda birleşik bir Avusturya ve Rus ordusunu yok etti. Daha sonra bu başarısını 1806 ve 1807’de, önce Prusya pahasına, sonra da başka bir Rus ordusunu ezerek tekrarladı.
Britanya, karada durumu ancak İngiliz siyasi ustalığı ve Napolyon’un altından kalkamayacağı kadar çok iş üstlenmesinin bir araya getirdiği geniş bir müttefikler koalisyonunun yardımıyla tersine çevirmeyi başardı. Britanya da mücadeleyi sürdürdü, çünkü onun ekonomik sistemi tarafsız güçlere ve savaşanlara Napolyon’unkinden daha fazlasını sunuyordu. Napolyon, İngiliz mallarına kıta çapında bir ticaret ambargosu uygulayarak ve İngilizlerin Avrupa limanlarına erişimini yasaklayarak Britanya’nın avantajına karşı koymaya çalıştı. Bu durum Napolyon’un İspanya ve Rusya’yı işgal etmesine ve böylece imparatorluğunu yok etmesine neden olan, bu rağbet görmeyen ambargoyu, Kıta Sistemi’ni uygulama çabasıydı. Napolyon 1808’de İspanya’yı işgal ettiğinde, Wellington Dükü yönetimindeki İngiliz ordusunun İspanyol direnişinin desteğine gelmesini sağlayan tehlikeli bir gerilla savaşı başlattı. Daha sonra, daha dramatik bir şekilde, Napolyon’un 1812’de Rusya’daki seferi onun ordusunu yok olmasına sebep oldu.
Bu bağlamda Britanya, sonunda Fransa’yı çökerten koalisyonu bir araya getirebildi. Napolyon imparatorluğunun son evrelerinde, Avusturya, Prusya ve Rusya, İspanya’dan ilerleyen bir İngiliz ordusuyla birlikte çalıştı ve Napolyon’un ordusuna bir yumruk indirmek için Fransa’da birlikte hareket etti. Fransa’ya her yönden baskı yapan müttefikler, Nisan 1814’te Paris’i ele geçirdi ve imparatoru tahttan indirdi. Napolyon bir yıl sonra Elba’dan döndüğünde ve imparatorluğunu yeniden diriltmeye çalıştığında, İngiltere aynı koalisyonu yeniden diriltti ve Waterloo’da onu tekrar bozguna uğrattı.
Asya’ya Dönersek
Peki bu tarihi olaylar, Amerika’nın bugün Çin ile rekabeti için ne anlama geliyor?
İyi haber şu ki, ABD şu anda İngiltere’nin sahip olduğu avantajların çoğundan yararlanıyor. En önemlisi, Amerika Birleşik Devletleri Pasifik’teki müttefiklerinden Çin’den daha fazla destek görüyor. Japonya, Güney Kore, Tayvan ve Singapur gibi geleneksel müttefikler liderlik için Washington’a bakıyor. Vietnam gibi son zamanlardaki düşmanlar bile müttefik haline getirildi. ABD’nin Filipinler ile ilişkileri yıpranmış olsa da, bir bağ devam ediyor. Dahası, Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya arasında köklü bağlar var ve her iki ülke de Pasifik’te Hindistan ve Japonya ile yeni bir Dörtlü ittifak(Quad İttifakı) kurmaya çalışıyor. Elbette, bu diplomatik başarılar dizisi, Çin’in Pasifik’teki etki alanının büyümesini önlüyor.
Ekonomik alanda, ABD de İngiltere’nin Fransa ile olan rekabetinde sahip olduğu avantaja benzer bir avantaja sahip. Günümüzün karşılıklı olarak birbirine bağlı dünyasıyla hangisinin daha iyi başa çıkacağını hayal etmek kolaydır: ekonomik hakimiyet arayan kapalı bir sistem veya müttefiklerini ödüllendirmek için ekonomik büyümeyi teşvik etmeye çalışan açık bir sistem. Washington, Britanya’nın otoriter bir Fransa ile karşı karşıya kaldığında yapabildiği gibi, onun sisteminin yararları üzerine inşa etmelidir.
Napolyon gibi Çin de Amerika’nın avantajlarını tersine çevirme çabalarının geri tepebileceğinin farkına varabilir. Çin’in Kasım 2020’de imzalanan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklığa girişi, Japonya ve Güney Kore de dahil olmak üzere 15 Asya-Pasifik ülkesiyle uyumluluğunu test edecek. Uyumsuz oldukları ortaya çıkarsa ve Çin daha zorlayıcı bir yaklaşım benimserse, bu tepki aslında bölge ülkelerini ABD’ye daha da yaklaştırabilir. Ve Napolyon’un Kıtasal Sistemi(Kıta Ablukası) gibi, Çin’in Tek Kuşak Tek Yolu’nun da riskleri var. Bu girişim, ABD egemenliğine geniş kapsamlı bir ekonomik cevap, denizde kurulu nakliye rotalarından kaçmak için karada bir atak gibi görünüyor. Ama aynı zamanda müttefikleri yabancılaştırabilir. Bir Kuşak Bir Yol’un tek taraflı doğası, ulusları Çin’in teklifini eşitliği değil, itaati ilerletmek için tasarlanmış sözleşmeye dayalı, finansal yükümlülüklerle yaptıkları için ödüllendiriyor. Dahası, Bir Kuşak Bir Yol girişimine ABD’ye meydan okumak amacıyla büyük bir Çin askeri yığınağı eşlik etti. Ancak, bu askeri yığınağın kendisi Çin’in ekonomik büyüme güdüsünü baltalama riski taşıyor.
Tüm bu faktörler, Çin’in ABD ile rekabetini kazanma ihtimalinin düşük olduğu anlamına geliyor. Çin, uzun vadeli stratejiler geliştirmesiyle ve 100 yıl sonrasını düşünmesiyle ünlüdür. Napolyon da, geleceğin ABD’sinde İngiliz üstünlüğünün panzehirini bulduğu için övünüyordu. Yükselen bu ulusun bir gün İngiliz deniz gücüne ve ticaretine karşı çıkacağını ve Fransa’nın rakibine daha fazla meydan okumasının yolunu açacağını düşündü. Napolyon’un bu plana doğrudan katkısı, günümüz Amerika Birleşik Devletleri’nin karasal kısmının yaklaşık üçte birini oluşturan geniş bir bölge olan Luisyana’nın alınması yoluyla ortaya çıktı. Elbette, Luisyana’nın alınmasının da yardımıyla ABD sonunda bir süper güç haline geldi. Ancak sonuçlar Napolyon’un beklediği gibi olmadı ve zaten O’nun için çok geçti.
Gerçek risk, tam tersine, izole edilmiş ama genişleyen bir Çin’in, devrim Fransa’sının ve ardından Napolyon Fransa’sının diğer yönlerini tekrarlayabilmesidir. İç sıkıntılar Çin’i felce uğratırsa, bu durum rejimi devleti korumanın bir yolu olarak yayılmacı dürtüleri benimsemeye yönlendirebilir. Çin’deki rejim değişikliği tehdidi, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’i hızlı bir şekilde Napolyon rolünü oynamaya sevk edebilir.
Yeni Bir Napolyon’a Gerek Yok
Bu bizi Napolyon Savaşları’ndan çıkarılabilecek en önemli potansiyel derse getiriyor. Britanya kazandı, ancak çok büyük bir maliyetle. Amerika Birleşik Devletleri hala savaştan tamamen kaçınma potansiyeline sahiptir. Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra küresel hegemonyayı benimsedi, ancak uluslararası koşullar değiştikçe nihayetinde bir güç dengesine doğru ilerleme gereğini dikkate almadı. Britanya bu azmi Napolyon’la karşı karşıya geldiğinde ancak yavaş yavaş gösterdi ve sonuç, İngiliz gücünü sonuna kadar test eden uzun ve uzun bir savaş oldu. Ve Britanya kazandığında bile, İngiliz liderler kıtaya yeni bir güç dengesi getirmek için, kısa süre önce mağlup ettikleri düşmanlarının çarçabuk yanlarında yer almak zorunda kaldılar. Napolyon’la çok daha erken bir uzlaşma ile aynı sonuç can ve kaynak kaybı olmaksızın elde edilebilirdi. Britanya, Avrupa pahasına gerçekleştirdiği ekonomik ilerlemesine öncelik vermekte daha az hızlı olsaydı, Napolyon, İngiliz mali despotluğuna karşı çıktığını iddia ederek Avrupa’dan bu kadar destek alamazdı. Bunun yerine, Britanya küresel ticaretin cömertliğini paylaşarak, Napolyon’u bu destek toplama çağrısından mahrum edebilir ve 1814’ten çok önce Avrupa evini onun üzerine yıkabilirdi.
Washington, Çin ile savaş riski altında süper güç statüsünün peşinden koşmak yerine, bundan ders çıkarmalı ve bunun yerine bir güç dengesi izlemeli. Her iki taraf da daha fazla uzlaşmadan fayda sağlamaya hazır. ABD, Çin’i Pasifik’te bir müttefik olarak kabul etmelidir. Çin, küresel hegemonyanın cazibesini reddetmeli ve bölgesel bir güç olarak eylemlerinin sorumluluğunu kabul etmelidir. Bu reoryantasyon(tutum değişikliği), bir güç dengesini mümkün kılabilir ve 19. yüzyılın başında İngiliz ve Fransız ilişkilerini tanımlayan bir tür yıkıcı mücadeleden kaçınılmasını sağlayabilir.
Makalenin orijinali ve görsel kaynağı:: What Napoleon Can Teach Us About The South China Sea?,
Matthew Flynn, April 12, 2021.