Prens Kitabının İncelemesi
Tarih ve politika biliminin kurucusu sayılan Floransalı düşünür Niccolò di Bernado dei Machiavelli aynı zamanda devlet adamı, askeri stratejist, şair, oyun yazarıydı. Tüm yaşamı boyunca İtalya’nın birliği ideali için mücadele veren yazarın fikirleri politik yazında olduğu gibi yaygın düşünüşte de giderek büsbütün olumsuz ve ilkesiz bir politik hırsın anlatımı olarak görüldü. Bu eserinde politik yazının tarihinde ilk kez iktidarın alınışı ve korunması gibi bir sorunu dinsel ya da ahlaki kaygıları dikkate almaksızın kendinde bir amaç olarak inceledi. Eserin Frolansa’da süren kargaşa sırasında yazılmasından dolayı Makyavel ancak mutlak güç sahibi kararlı bir yöneticinin bütün sorunları aşabileceğini düşünür. Prens’te dile getirilen görüşler genellikle bir hükümdarın saltanatını ayakta nasıl tutabileceği ve hükümdarın nasıl daha güçlendirilebileceği üzerinedir. Makyavel bu eserinde prensin yani iktidarın dar kalıplar içinden sıyrılıp nasıl geniş bir anlam içermesi gerekeceğini birçok başlık altında toplayarak tasnif etmeye çalışmıştır. Bu tasnifi üç bölüme ayırarak ele alacağız
Kitabın birinci bölümünde aristokrat bir aileden gelen Makyavel prenslikleri burada ikiye ayırmakta ve bunların ya veraset yoluyla babadan oğla geçen ya da yeni ele geçirilmiş prenslikler (karma) olmak üzere ikiye ayrıldığını ifade etmektedir. Böylelikle bu iki cenahın yanlış ve eksiklerini belirterek birbirleri ile kıyaslamaktadır. Burada veraset yolu ile ele geçirilen prensliklerin iktidarı koruma bakımından yeni ele geçirilmiş devletlerinkine oranla daha az zorluklarla karşılaşabileceğini dile getirmiştir. Diğer açıdan İktidarı zor ele geçiren karma prensliklerin iktidarı ele geçirme aşamasında karşılaştıkları zorlukların onların iktidarda kalma sürelerinin de uzamasına vesile olacağını ifade etmiştir. Bu özelliğin veraset yolu ile ele geçirilen prensliklerde söz konusu olmayacağını söyler. Makyavel bir de bu prensliklerin ele geçirildikten sonra karşılaşılan zorlukların nasıl bertaraf edileceğini ve ileriye dönük iktidarlarının devamlı ve uzun süreli olması için ne yapılması gerektiği yönünde prenslere nasihat vermektedir. Bunu da kendi ülkesi başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinin siyasal sistemlerini açıklayarak nasıl olması gerektiği yönünde örnekler vererek somutlaştırmaya çalışmakta.
İkinci bölümde Makyavel eserinde prensliklerin ele geçiriliş ve bunların çeşitleri yönünde açıklamada bulunmuştur. Bunları genel olarak silah zoruyla, beceri ya da yetenekle, şans yoluyla ve kıyıcılıkla ele geçirilebileceğini savunmuş ve bu prensliklerin ele geçirildikten sonra nasıl bir yönetme tarzı benimseyebileceği yönünde prenslere tiolar vermiştir. Bu noktada yazarın etik ve politika arasında kurulacak bağlantıya fazla aldırış etmediği görünür, bu da çağdaşlarından tepki toplar. Ona göre Prens merhametli, güvenilir, karşısındakini anlayan, dürüst ve güvenilir görünmeye çalışmalıdır. Fakat aslında Prens’in kudreti onu gerçekten merhametli olmasına çok az izin vermelidir. Bu aşamada yazar “erdemleriyle, beceri ve yetenekleriyle prens olanlar, prensliğe zorlukla ulaşır, ama kolayca korurlar; prensliğe ulaşmak için karşılaştıkları zorlukların bir bölümü, devletlerini kurmak, güvenliklerini sağlamak için getirmek zorunda oldukları yeni kurumlardan ve düzenlemelerden kaynaklanır” der. Yine yazar bu noktada ‘’şansın desteğiyle prens olanlar pek çaba harcamazlar, ama yerlerini korumak için çok çaba harcamaları gerekir. Başka bir ifadeyle yolda hiçbir engelle karşılaşmazlar, çünkü yolu uçarak geçerler, ama asıl yerlerine varınca bütün zorluklar bir bir ortaya çıkar” der. Makyavel prensliklerin ele geçiriliş biçim yönünde kıyaslama yaparak aralarındaki farkı ortaya koyarak bir sonuca varmaya çalışmıştır.
Bir diğer açıdan özel kişilerin, din adamlarının ve milis güçlerin Prensliklerini kategorize ederek nasıl bir iktidar sergileyeceklerini kendine özgü tarzıyla değerlendirmiştir. Bu kişilerinin kendi unvanlarıyla prens olmalarıyla nelerle karşılaşacaklarını ve nasıl bir yönetim tarzı benimseyeceklerini dile getirmiştir. Bir bakıma prens olmayla diğer unvanların bir arada nasıl bir görüntü oluşturacağını okurlarına açmaktadır. Sıradan birinin prens olmasıyla özel yeteneklere sahip birini prens olması, dini ritüelleri yüksek birinin prens olması ya da din noktasında zayıf birinin prens olması ve rütbeli bir askerin prens olmasıyla rütbesiz birin prens olması arasında ne gibi farklılıklar olabileceğini ve olumlu ya da olumsuz tüm yönlerini objektif bir nazarla analiz ederek bize sunmaktadır.
Kitabın üçüncü ve son bölümde Makyavel daha çok prensin yapması gereken görevlerin ve prenste olması gereken özelliklerin üzerinde durmaktadır. Bu minvalde yazar Prensin başta askeri alan olmak üzere sosyal ve siyasal alanlarda bir takım sorumluluk ve görevlerinin olduğunu savunur. Ona göre “prensin tek amacı savaş, savaş sanatı, bu sanatın kuralları ve ona özgü kuralları ve ona özgü disiplin olmalı, bunların dışında başka hedefi, düşüncesi ve sanatı olmamalıdır. Çünkü emir ve komuta kademesindeki bir kişiden beklenen tek sanat ve beceri budur.” Bir başka açıdan prensin ölçülü bir cömertlik sergilemesi gerektiğini ve aşırı derecede cimrilikten kaçınmasını söyler. Prenste bulunması gereken diğer niteliklere gelince: Bütün prenslerin acımasız olarak değil de, merhametli olarak ünlenmek istemeleri gerekir, ama bu merhameti kötüye kullanmaktan kaçınmak zorundadır.
Eser de birde Prensin verdiği sözde durması konusunda çok hassas olması gerektiği bazı durumlarda da prensin verdiği sözünden geri dönmesi söz konusu olabileceğini savunulur. Bu durumun söz verdiği durum onun sonunu hazırlayacaksa bu sözden vazgeçebileceği yönündedir. Yazar prensin özelliklerinin nasıl olması konusunda aşağılanmaktan ve nefret edilmekten kaçınması zorunluluğundan bahseder.
Sonuç olarak Niccolo Machiavelli kendi döneminin önemli entelektüel bir düşünürü olarak gücü elinde bulundurarak iktidar olan bir prensin (Hükümdarın) nasıl teşekkül ettiğini, nasıl tasnif edilmesi gerektiğini ve görev ve nitelik bakımından nasıl olması gerektiği yönünde aydınlatıcı ve bir o kadar da yol gösterici fikirlerini bu çalışmasında işlemiştir. Bu eserini dönemin prensine sunmaya gittiğinde bile eserindeki saptamaların hükümdar tarafından yanlış anlaşılıp çok farklı bir durumda kalabileceğini bilmesine rağmen bu düşünce ve fikrinde vazgeçmemiş, eserinin günümüze ulaşıp ve bazı noktalarda günümüz liderlerine de ışık tutması noktasında referans olmuştur. Bu da yazarın eserinin tartışmasız kalıcılığını ve evrenselliğini gözler önüne sermektedir.
Aziz ERSOY, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü