Cuma, Nisan 19, 2024
spot_imgspot_img

Top 5 This Week

spot_img

Related Posts

SAVAŞLARIN ÇIKIŞ NEDENLERİ

SAVAŞLARIN ÇIKIŞ NEDENLERİ

 BİYOLOJİK İDDİALAR

Avusturyalı bilim adamı Lorenz (hayvan bilimci) saldırganlık güdüleri üzerine araştırmalar yapmıştır. İnsanların doğuştan hırs peşinden koşan varlıklar olduğunu savunmuş. Hayvanları gözlemleyerek insanlara yönelik cevaplar aramış. Çatışmayı tanımlarken saldırganlığın tür içinde olduğunu söylemiş. Aynı türler benzer şeyleri ister, aynı şeylere yönelir. Saldırganlığın içimizde bir potansiyel olduğunu söylemiş. Bu potansiyelin boşalması gerekir, bu noktada çatışma ortaya çıkar. Bu çatışma aynı bölgede yaşayan komşular arasında çıkar.

PSİKOLOJİK İDDİALAR

Freud, öfkenin üzerinde durmuş. Medeni dünyanın birçok sınırlaması vardır. Bu sınırlamalar doyumsuzluğa neden olur, tatminsizlik öfkeye neden olur. Tatmin edilmemiş duygu dışarıya öfke ve saldırganlık olarak yansır. Freud’a göre bu doyumsuzluğu insanın içinde tutmaması gerekir. Çünkü bu psikolojik sorunlara neden olur. Hukuki ve toplumsal onay görülmüş şekilde dışarıya yansımalıdır.
Medeni dünya bu tatminsizliğe neden olur.

SOSYOLOJİK İDDİALAR

Yabancılaşma: Kitlelerin yalnızlaşma sonucu radikal ideolojilere, özellikle aşırı milliyetçiliğe yöneldikleri ve savaşa yatkın bir hale geldikleri iddiasında bulunan yaklaşımdır. Marks, endüstri devriminin bir sonucu olarak bireyin işlenen üründen uzaklaştığını, kontrol edemediği üretim zincirinin içine itildiğini, onun küçük bir parçası haline geldiğini vurgulamaktadır. Bu nedenle psikolojik tatmin duygusundan yoksun kaldığını ileri sürmektedir. Marks’a göre endüstri devrimi ile birey kendine yabancılaşmış, mutsuz ve çatışmaya açık hale gelmiştir.
Emile Durkheim’e göre; insanlar artık küçük toplumlarda olduğunun aksine etik kurallara aldırış etmemekte, kendilerini salt yaşam mücadelesinin gereklerine bırakmaktadır.
Yabancılaşmayı en kapsamlı şekilde inceleyen Erich Fromm’dur. Ona göre Aydınlanma ve Endüstri Devrimi bireyi aydınlatıp ekonomik refahını yükseltirken diğer yandan iç güvenliğini yıkarak yalnızlığa itmiştir. Kimlik ve güven bunalımı bir takım sapkınlıklar şeklinde kendini göstermektedir. Uyuşturucu ve madde bağımlılığı, radikal ideolojilere eğilim, dinsel fanatizm, intihar sıkça görülen örnekler arasındadır.

 NEOPSİKOANALİTİK YAKLAŞIM

Vamık Volkan dost ve düşman kavramlarının ayrımını yapmıştır. Bebeklikten başlayarak gözlemler yapıyor. Bebek büyürken dost-düşman ayrımı yapıyor. Beğendiği şeyleri dost, beğenmediklerini de düşman olarak tanımlıyor. Önce düşmana bakmış. Düşmanı tanımlarken onunla zihinsel olarak savaşmaya başlar ve Vamık Volkan bunun iyi bir şey olduğunu söylüyor.
Seçilmiş Travmalar: Uluslar seçilmiş travmalara sahiptir, demiş. Bu travmalar üzerinden düşmanlığı yeniden oluşturur. Kerbela Olayı, 2.Dünya Savaşı, Yahudi Soykırımı, Ermeni Soykırımı, Yunanlılar için de İstanbul’un fethi seçilmiş travma olaylarıdır.
Seçilmiş travma olayı nasıl seçilir?
Olayın nesiller boyu iletilmesi gerekir. O ulusun edebiyatında, yazılı kaynaklarında olaylar iletilir.
Travmanın kökenine inilmeden çözüme ulaşılamaz.
Seçilmiş Övünçler: Geçmişteki üstün, büyük başarılar yaşatılmaya çalışılır. Festivaller, sinema vb.
Vamık Volkan ‘Geçmişteki başarılarda kalanların, şu anki durumlarından memnun olmayanlar geçmişe öykünmek masum değildir.’ Diyor. Örneğin; Alman ırkçılığı.

 PSİKOLOJİK TUZAK YAKLAŞIMI

Birey bir defa çatışmanın içine girdikten sonra çatışmanın içinden çıkamaz. Kazanacağı düşüncesi çabayı arttırır. Sonuç alamayınca da çatışmayı bırakıp geri dönemiyor, herkes kahramanlık yapacağın düşünür. Kumar örnek gösterilir bu yaklaşıma. Çünkü kumar oynayan kaybettikçe kazanacağını düşünerek tekrar oynar kazanma hırsıyla.

 SİYASAL REJİM YAKLAŞIMI

Demokratik rejimler ile otoriter ve totaliter rejimler arasında bir ayrım yapılmakta ve savaşların otoriter-totaliter rejimler arasında yaşandığı savunulur. Demokratik rejimlerin, otokratik ve totaliter rejimlere göre sorunları çatışma boyutuna varmadan çözebilecek mekanizmalara sahip olduğu söylenir.
Demokratik Barış Teorisi; uluslar arası sorunlar ortaya çıktıkça bunlar diplomatik düzeyde ele alınabilir, parlamento ve uzman kuruluşlara danışılabilir. B ir takım prensiplere dayanarak hareket ederler demokratik rejimler:
-Belli aralıklarla yapılması gereken genel, özgür seçimler
-Hukukun üstünlüğü
Ne kadar çok demokratik ülke olursa güvenliklerini daha çok sağlayabilirler.
Totaliter rejimlerde tek bir kişi karar verir. Bu yaklaşıma göre yüksek politika konusunda tek kişinin karar vermesi riskli durumlardır. Toplumsal hareketler, medya, üniversitelerin ne dediği önemli değildir. Baskıcı rejimler, şiddeti hayatın doğal bir parçası olarak ortaya sokar.

 NÜFUS VE ÇEVRESEL BASKILAR YAKLAŞIMI

  1. 19yüzyılda Thomas r.Maltus ‘Dünya nüfusu geometrik olarak artmakta, oysa insan ihtiyaçlarına yanıt verebilecek kaynaklar aritmetik olarak çoğalmaktadır. Dolayısıyla gelecekte nüfus ile kaynaklar arasındaki denge ister istemez bozulacaktır. Gereksinim duyduğu kaynakları elde edemeyen insanlar ise sınırlı kaynaklar üzerine şiddetli bir rekabete girecektir.’ diyor.

Heterojen nüfuslu ülkelerde nüfus dengesinin bir etnik grup lehine belirgin bir biçimde değişmesi bu grubu daha fazla politik güç elde etme yolunda cesaretlendirebilmekte, bu da diğer etnik gruplar arasında bir çatışma doğmasına neden olabilmektedir. Nüfusun artmasıyla birlikte daha fazla enerji ihtiyacı ortaya çıkacak.

  MUTLAK YA DA GÖRECELİ MAHRUMİYET

-Temel İnsan İhtiyaçları Teorisi

John Burton ‘İnsanların her zaman ve her yerde geçerli olan, genlerimize kodlanmış şekilde bazı ihtiyaçlarımız vardır.  Bu ihtiyaçlar karşılanmadığı zaman çatışma kaçınılmaz olur.’diyor. Temel ihtiyaçlar nelerdir, bu ihtiyaçlar arasında bir hiyerarşi var mıdır? Yaklaşım bu sorulara bir açıklama yapmamıştır. Çünkü Burton, insan ihtiyaçlarını bir liste haline getirmenin bu paradigmayı daraltabileceği endişesindedir. Burton ‘ insan özünde iyidir. İhtiyaçları karşılanan insan uyumlu insanlardır. Bu insanlardan oluşan toplumlar da uyumludur. Savaş böyle toplumlar arasında gerçeklenmez.’diyor.
Temel insan ihtiyaçları teorisinin zayıf 3 noktası:

  1. Teorinin analiz ve çözüm ünitesi olarak bireye odaklanmış olması birey ile toplum arasındaki etkileşime yeterince değinmemiştir.
  2. Söz konusu teorinin analiz yeteneğine eş değer çözüm yönünün bulunmamasıdır.Yapısal sorunların nasıl çözüleceğine net bir yanıt verememekte.
  3. Temel ihtiyaçlara değinirken rasyonel yaklaşımı ele alması dolayısıyla irrasyonel sayılabilecek bilinçaltı değişkenlerin, geçmişte yaşanan travmaların insan davranışları üzerindeki olumsuz etkileri göz ardı etmesi.

-Göreceli Mahrumiyet Teorisi

Sizi mutlu edecek beklenti ile yeteneğiniz arasında bir denge olmazsa bu noktada göreceli mahrumiyet teorisinden bahsedebiliriz. Ted Robert Gurr’a göre;

  • Azalan kapasiteye dayalı mahrumiyet: Beklenti sabit, beklentiyi karşılamasını beklediğimiz kapasitenin azalmasını ifade eder. Örneğin; 2.Wilhelm ile yükselişe geçen Almanya’nın 1.Dünya Savaşı sonrası bir çöküşe sürüklenmesi ve ardından milliyet akımının kısa sürede yaygınlaşarak 1933’te Hitler’in iktidara gelmesi.
  • Yükselen kapasiteye dayalı mahrumiyet: Kapasitenin sabit kalmasına karşın beklentilerin yükselmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan bir göreceli mahrumiyet durumu söz konusu olur. Örneğin; politik arenada sıkça yaşandığı üzere halkın beklentileri politikacıların vaatleri ölçüsünde artar.
  • İlerlemeye dayalı mahrumiyet: Bir süre hem beklentilerin hem de beklentileri karşılayabilecek kapasitelerin yükselmesi, ancak daha sonra beklentilerin yükselmeye devam etmesine karşın kapasitenin azalması. Örneğin; Fransız Devrimi, Rus Devrimi, Amerikan Devrimi

Uluslararası İlişkiler ve Savaş Türleri adlı yazıyı okumak için buraya tıklayınız

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popular Articles