Cuma, Mart 29, 2024
spot_imgspot_img

Top 5 This Week

spot_img

Related Posts

Kıbrıs Meselesi Tarihçesi

1571    yılında,   Venedikliler’den alınan ve  307 yıl Osmanlı hakimiyeti altında kalan Kıbrıs’ın yönetimi 1878 yılında,   hükümranlık   hakkı Osmanlı   İmparatorluğunda  kalmak   kaydıyla, İngiltere’ye devredilmiştir.  Birinci  Dünya  Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere’nin ayrı saflarda yer almasının da bir sonucu olarak, İngiltere 1914′te tek taraflı  bir  kararla adayı ilhak etmiştir. Türkiye Ada üzerindeki İngiliz  egemenliğini  Lozan  Andlaşmasıyla 1923′de  tanımıştır.

18.  yüzyıl başlarına kadar Kıbrıs’taki Türk sayısı Rumlardan fazla  olmuştur.  Tarımla meşgul  olan Türklerin elindeki toprak miktarı da Rumlarınkinden fazla olmuştur. İki  taraf arasında  sosyal  ve kültürel yaşam hep farklı kalmış, Türkler ve Rumlar arasında evlenme  görülmemiş,  iki  toplumun  fertleri ortak  ticari  işletme  kurma  gibi  davranışlara girmemişlerdir.

1931’den itibaren Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ile birleşme taleplerini yoğunlaştırmışlardır. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleştirilerek, tamamen bir “Elen” adası haline getirilmesi şeklinde özetlenebilecek olan “ENOSİS” kampanyasına, İkinci   Dünya Savaşından  sonra  hız  verilmiştir. Rum  Ortodoks  Kilisesi 15  Ocak  1950′de Enosis   konusunda halk  oylaması  düzenletmiş ve oylama % 96 Enosis   lehine   sonuçlanmıştır. Ancak Enosis fikrine İngiltere tarafından kuvvetle karşı çıkılmıştır. Yunanistan ise, Ada’daki Rumların self-determinasyon (kendi  geleceğini  tayin) hakkı    olduğunu   ileri   sürerek   Enosis’e   dolaylı   yollardan   ulaşmayı    tercih    etmiştir. Yunanistan, 1954′te Kıbrıs sorununun BM’e götürülmesi kararı aldığını açıklamış, bu arada Ada’da Kıbrıs Türklerine karşı şiddet eylemleri başlamıştır.  1954-1958 yılları  arasında  “self-determinasyon” görüntüsü altında BM’e  yaptığı  çeşitli başvurularda   Yunanistan,  bir  başarı  sağlayamamıştır.  Bu  arada  Yunanistan’dan   gelen Albay   Grivas  tarafından  1955  yılında  kurulan  EOKA  adlı  terör  örgütü  yoluyla  Ada’daki şiddet eylemleri  giderek artmıştır.  İngiltere  bu  durumda, 1956′da, sadece Rumların değil, aynı ölçüde Kıbrıslı Türklerin de  “self determinasyon” hakkı bulunduğunu ve bu çerçevede taksim talebinin de geçerli bir seçenek oluşturduğunu açıklamıştır.

Şiddet eylemleri nedeniyle 1955-58 döneminde Kıbrıslı Türkler 33 karma köyü terk etmek zorunda  kalmışlardır.  Enosis’e   karşı   kendi  örgütlenme  çalışmalarına   başlayan  Kıbrıslı   Türkler,   gelişmelere paralel olarak, “taksim” görüşünü geliştirmişlerdir.

Yunanistan’ın  BM’den tek taraflı “self-determinasyon”, yani Enosis lehinde bir  karar elde edememesi, Kıbrıslı   Türklerin   Enosis’e   karşı   direnişleri   ve   Türkiye’nin    kendilerini desteklemekteki  kararlılığı, Türkiye ile Yunanistan arasında müzakerelerin  başlatılmasına imkan   sağlamıştır. Bunun sonucunda  11  Şubat  1959′da  Türkiye  ile  Yunanistan   Zürih’te  anlaşmaya varmışlar,    Londra’da   İngiltere’nin   ve   Kıbrıs’taki   iki   toplumun   liderlerinin    onayını almışlardır. Bu şekilde ortaya çıkan Zürih ve Londra Anlaşmaları bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı,   toplumsal   alanda   otonomi   ve  çözümün   Türkiye,   Yunanistan   ve   İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayandırılmıştır.

Bu çerçevede, “fonksiyonel federasyon” öngören bir anayasanın temelini oluşturan  ve aynı  zamanda   İngiltere’ye   iki egemen üs bölgesi bırakan bir  Kuruluş  Andlaşması,  bunu teminat  altına  alan bir Garanti  Andlaşması  ve Türkiye ile Yunanistan’ın  Kıbrıs’ta  askeri birlik bulundurmalarını sağlayan bir İttifak Andlaşması ortaya çıkmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960′ta resmen kurulmuştur. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti,  uluslararası anlaşmalarla   kurulan  bir  ortaklık devleti olup,  anlaşmalar  Ada’nın  iki  toplumlu  yapısı   temel alınarak oluşturulmuştur. 1960   düzenlemeleriyle   içeride  iki halk arasında  fonksiyonel   bir   ortaklıkla   iç dengenin  sağlanmasına  ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantör  olmasıyla  da  dış dengenin  teminine çalışılmıştır. Türk toplumunun lideri olan Cumhurbaşkanı Yardımcısına, tüm temel konularda Cumhurbaşkanına eşit haklarla veto yetkisi verilmiştir. Türkiye,  bu anlaşmalarla İngiliz  egemen üsleri (Ağrotur ve Dikelya) de  dahil  olmak  üzere, Ada’nın  tümünü  garanti  altına  almıştır.

Ancak, Kıbrıs    Rum   tarafı,   1960   Cumhuriyetinin   kurulduğu   şekilde    yaşamasına    şans vermemiştir.

Zamanın Cumhurbaşkanı Makarios,   Zürih-Londra   Andlaşmalarının  Kıbrıslı  Türklere  adil   olanın   ötesinde haklar verdiğini ve 1960 Anayasasının işlemez olduğunu öne sürmeye başlamış ve 30 Kasım 1963′te   anayasanın   tadili   için, Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkının kaldırılmasını da içeren 13 maddelik önerilerini  Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr.Küçük’e iletmiştir. Bu  öneriler,  16  Aralık  1963′te  Kıbrıs  Türk  tarafı   ve Türkiye tarafından reddedilmiştir.

Bunun  üzerine,  21  Aralık  1963′te Kıbrıs Rum tarafı,  Kıbrıs  Türk  toplumuna  karşı kapsamlı ve sistematik şiddet politikasına geçmiştir. Bu kampanya önceden   hazırlanmış  bir   plana   (Akritas   Planı)   dayandırılmıştır. Türklerin  imhası veya Ada’dan  atılmasını öngören Akritas  Planı, basit  bir  örgütün eylem planı olmayıp, Rum yetkililerce  öngörülen ve organize  edilen  bir etnik temizlik ve soykırım    girişimidir. Akritas  planının  uygulanması sonucunda, 30.000 Kıbrıslı Türk 103  köyü  terk  etmek zorunda  kalmıştır.  Tüm  Kıbrıs Türk nüfusu, ada yüzölçümünün %3′üne  tekabül  eden  ve sürekli  kuşatma  altında  tutulan  küçük  bölgelere  sığınmıştır.  Kıbrıslı  Türklere  karşı ağır    ekonomik   baskı   uygulanmış, dış    dünyadan soyutlanmışlar,  haberleşme,  ulaşım, ekonomik ilişkileri  tamamen   kesilmiştir.  1960 Anayasasının,  Kıbrıs  Türklerinin temel haklarıyla ilgili maddelerinin rafa  kaldırılmasıyla,  Kuruluş Anlaşmasının  geçerliliği 1963′den  itibaren  ortadan  kalkmıştır. 1963 “Kanlı Noel” olaylarından sonra, 27 Aralık 1963′e üç garantör ülkenin  askerlerinden oluşan  bir  “Barışı  Koruma Kuvveti” oluşturulmuştur. Bu çerçevede İngiliz  generalin  yeşil  bir  kalemle harita  üzerinde  çizdiği  bir  çizgi ile Lefkoşa 30 Aralık 1963′te ikiye ayrılmıştır. Bu tarihten itibaren bu sınır “Yeşil Hat” olarak adlandırılmıştır.

Bilahare, BM Güvenlik Konseyi’nin, 4 Mart 1964’de aldığı 186 sayılı kararla adaya uluslararası barış gücü (UNFICYP) konuşlandırılmıştır. Bu  arada,  Yunanistan  adaya gizlice askeri kuvvet yollamaya başlamış, bu kuvvetin sayısı zaman içinde 20.000’e ulaşmıştır.  Böylece,  bir ortaklık  devleti  olmaktan çıkarak bir Rum yönetimine dönüşen  Kıbrıs  Cumhuriyeti  fiilen Rum/Yunan kontrolü altına girmiş ve iki halk birbirinden tamamen kopmuştur.

1967′de  Yunanistan’da yönetimi askeri darbeyle ele geçiren Cunta, Enosis’e ulaşmak için  Keşan  ve Dedeağaç   görüşmelerinde   Türkiye  ile  pazarlığa  kalkışmış,  bundan   sonuç   alamayınca Kıbrıs’ta Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı saldırılar düzenlenmiş, bu saldırılara Yunan  birlikleri  de  katılmıştır.  Türkiye’nin anlaşmalardan doğan müdahale hakkını  kullanacağı  yönündeki ihtarı  üzerine  bu buhran  son  bulmuş  ve  Yunanistan, BM  gözetimi  altında  Ada’dan  kuvvetlerini  çekmek zorunda bırakılmıştır.

Bu arada, EOKA’cılar arasında ortaya çıkmaya başlayan görüş ayrılıkları, Türkiye’nin müdahalesinden çekinen ve Türkleri ekonomik yoldan altetmeyi yeğleyen Makarios ile  eski cuntacıları  içeren EOKA-B’cilerin karşı karşıya gelmelerine neden olmuştur.   15  Temmuz 1974    tarihinde   Yunan   Cuntasının   desteğiyle   EOKA   lideri   Nikos    Sampson    adayı Yunanistan’a  bağlamak  amacıyla Makarios’a karşı bir darbe  gerçekleştirerek  iktidarı kısa süreyle ele geçirmiştir.  Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu hareket   karşısında Türkiye,  1960  Garanti  Andlaşması çerçevesinde,  önce İngiltere’ye  ortak  müdahale  teklifinde bulunmuştur. Türkiye, İngiltere’nin olumsuz cevap vermesi üzerine, Ada’daki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekatını başlatmıştır.  Böylece Kıbrıs’ın   Yunanistan’a  ilhakı  önlenmiş,  Kıbrıs  Türk  halkının  varlığı  da  güvence   altına alınmıştır.  Türk Barış Harekatı aynı zamanda Yunanistan’da Cunta idaresinin de sonu olmuştur.

Barış  Harekatı sonrasında 1975 nüfus mübadelesi anlaşmasıyla Kuzey’den  Güney’e  tahminen  120.000 Rum, Güney’den Kuzey’e de 65.000 Türk geçmiş, böylece nüfus bakımından  homojen iki  kesim  meydana  gelmiştir. Bu iki kesim, 180 km boyunca uzanan ve genişliği 5  metre  ile  7 km.  arasında  değişen  bir “ara bölge” ile birbirinden ayrılmıştır.

Bugün  Kuzey  Kıbrıs’ın 200.000 kişilik nüfusuna   karşı,   Güney   Kıbrıs    Rum Yönetiminde  700.000  civarında  Rum yaşamaktadır. Kıbrıs’ta ayrıca  Ermeni,  Maronit  ve Latin dini grupları bulunmaktadır. Kıbrıs Adası Türkiye’ye 71 km, Yunanistan’a ise 900 km. uzaklıktadır.

MÜZAKERE SÜRECİ

Ada’daki iki taraf arasındaki ilk görüşmeler 1968′de başlamıştır. Türk tezinin yerel özerklik  (local autonomy)  şeklinde  ortaya  konduğu  bu görüşmeler,  1971  yılı   sonuna  kadar  sürmüştür. 1972-1974  döneminde  görüşmelere  Türkiye  ve  Yunanistan’dan  uzmanların  katılmasıyla devam   edilmiştir.   Bu   görüşmeler  de  15  Temmuz   1974   Rum/Yunan   darbesiyle   son bulmuştur.

1974 sonrasında, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye Ada’da yaşananlar ve gerçekler temelinde iki toplumlu, iki kesimli federasyon modelini benimsemiştir.

Bu çerçevede 1975-1997 yılları arasında sürdürülen çeşitli müzakereler bir federasyonun oluşturulmasına yönelik  olarak  cereyan etmiştir. Ancak Rum tarafı, egemenliğini Kuzey’e de yayacak bir politika izlemiş ve müzakerelerde devlet yapısını bu amaca yönelik olarak şekillendirmeye çalışmıştır.

1960′larda  Kıbrıs  Türk tarafına otonomi hakkını bile tanımayan, 1970′li yıllarda  iki  kesimli, iki    toplumlu   federasyonu   kabule   yanaşmayan   Rum   tarafı,   AB   üyeliği    perspektifi güçlendikçe  federasyon  fikrini  savunur  görünmüş,  bir  çözüm  çerçevesinde  Kıbrıs  Türk tarafının  elde  edeceği hakları, özellikle Türkiye’nin üye olmadığı bir  AB  içinde  kolaylıkla aşındırabileceğini düşünmüştür.  Bu süreçte yaşanan bazı kayda değer gelişmeleri şu şekilde özetleyebiliriz:

–  30 Temmuz 1974  tarihli  Cenevre  Deklarasyonu, Kıbrıs’ta  fiiliyatta  iki ayrı   ve   otonom   yönetim   bulunduğunu, diğer yandan anayasal   meşruiyete   dönüş   için müzakerelere öncelik verilmesi gerektiğini kayda geçirmektedir.

– 1974 Eylül ayından itibaren Kıbrıs’ta devam eden Denktaş-Klerides görüşmelerinin, Makarios’un  Aralık  ayında adaya dönmesiyle kesilmesi ertesinde  Kıbrıs Türk  tarafı, ileride kurulacak muhtemel bir federasyonun Kıbrıs Türk kanadını  oluşturmak üzere, 13 Şubat 1975′de Kıbrıs Türk Federe Devletini (KTFD) kurmuştur.

– KTFD’nin  ilanını takiben toplanan BM Güvenlik Konseyi 12 Mart  1975  tarihinde, sorunun  çözümünü sağlamak üzere BM Genel Sekreterine iyi niyet görevi veren 367  sayılı kararı  kabul etmiştir. Bugüne kadar devam eden çabalarına Genel Sekreter  bu  çerçevede yardımcı  olmaya  çalışmıştır. İyi niyet görevi, arabuluculuk ve hakemlikten çok  daha  sınırlı bir çerçeve   oluşturmakta,  tarafların  müzakere  etmelerini  sağlamayı   ve   görüşmelerini kolaylaştırmayı   amaçlamaktadır.

–  2  Ağustos 1975′te Viyana’da BM gözetiminde Sayın Denktaş ile  Klerides  arasında bir nüfus mübadele anlaşmasına varılmış ve bu BM Barış Gücü aracılığı ile uygulanmıştır.

–  12  Şubat 1977 tarihinde yapılan Denktaş-Makarios görüşmesi sonucunda  ilk  Zirve Anlaşması  (High Level Agreements) kabul edilmiştir. Dört maddeden oluşan  bu  anlaşma ile iki toplumlu federal bir cumhuriyet kurulması kararlaştırılmıştır.

– Mayıs  1979′da yine Kıbrıs Türk tarafının çağrısı üzerine  yapılan  Denktaş-Kiprianu görüşmesinde İkinci Zirve Anlaşması ortaya çıkmıştır. Bu  anlaşma,  1977  anlaşmasını  teyid etmiş ve iyi niyet  ve  karşılıklı güven ortamı yaratılmasının önemini vurgulayan bir  madde  içermiştir.

–  9  Ağustos  1980′de başlayan görüşmelerde gündeme gelen  belge,  iki  kesimlilik  ve güvenlik  kavramlarını  ilk  kez açıkça zikretmektedir. Kıbrıs  sorununun  anayasal  veçhesinin federal,   toprak  veçhesinin  de  iki  kesimli  çözüme  kavuşturulacağına  ilişkin   formül   bu belgeden kaynaklanmaktadır.

– 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk halkının  “self-determinasyon”   (kendi   kaderini   tayin   etme)   hakkına   dayanılarak   ve   siyasi    eşitliği vurgulanarak  ilan  edilmiştir. Bu yola gidilirken federasyon tezi muhafaza edilmiş  ve  Rum tarafına barış ve çözüm çağrısında bulunulmuştur.

–  Birleşmiş  Milletler Genel Sekreteri iyi niyet  görevi çerçevesinde 1984 Ağustos ayında yeni bir girişim başlatarak, Kıbrıslı  Türk  ve Rum yetkilileri ayrı ayrı görüşmek üzere Viyana’ya davet etmiştir. Genel Sekreter, taraflara  Viyana  Çalışma  Noktaları  (Working Points) diye bilinen  belgeyi  sunmuştur.  Bu  tarihten sonra,   Kıbrıs   sorununun   çeşitli   veçheleri  tek  tek  değil,   ayrılmaz   bir   bütün   halinde (integrated whole) ele alınmaya başlanmıştır.

– 1985 yılında Kıbrıs Türk ve Rum taraflarında yapılan seçimleri müteakip BM Genel Sekreteri taraflarla istişarelerde bulunduktan sonra 29 Mart 1986’da “Taslak Çerçeve Anlaşması”nı sunmuştur. Sözkonusu metin Ağustos 1984’den itibaren taraflarca üzerinde mutabakata varılan hususları içermekteydi. Sözkonusu Çerçeve Anlaşması, Kıbrıs’ta iki uluslu bir federal devlet kurulmasını, Rum Cumhurbaşkanı ve Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto yetkilerinin olmasını ve Türk tarafının toprağının yüzde 29’un üzerinde bir oranla sınırlandırılmasını öngörmüştür.

– KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş 21 Nisan’da, Türk tarafı için önem arzeden temel hususları dile getiren ve paketi bir bütün halinde (integrated whole) kabul ettiğini bildiren bir mektubu Genel Sekreter’e göndermiştir. Sayın Denktaş 27 Nisan 1986 tarihli bir ikinci  mektupla da anlaşmayı imzaya hazır olduğunu bildirmiştir. Rum Lider Kipriyanu ise önerilere yanıt vermeyerek uluslararası bir konferans çağrısında bulunmuştur. Rum tarafının bu tutumu Genel Sekreter’in açıklamasında ve raporunda eleştirilmiştir.

–   Kıbrıs   sorununa   çözüm   arama  çabaları   1990   yılının   ilk   aylarından   itibaren tekrar hareketlilik kazanmış ve giderek yoğunlaşmıştır. Bu çabaların sonucunda Türkiye ve  Kıbrıs Türk tarafının da aktif katkılarıyla BM Genel Sekreteri Ghali, “Fikirler Dizisi” (Set of Ideas) adını taşıyan ve  gayri  resmi  nitelikte  olan bir anlaşma çerçevesi  taslağı  oluşturmuş  ve  bunu  taraflara iletmiştir.    Sözkonusu   belge   bir   bütünlük   taşımakta   ve   bütünü    üzerinde    anlaşma sağlanmadıkça   müstakil  konularda  sağlanabilecek  anlaşmaların  geçersiz  olacağı   kabul edilmekteydi.

–  1992 Haziran ve Kasım ayları arasında New York’ta yapılan müzakereler,  kapsamlı çözüme ilişkin özlü konular etrafında odaklaşmış, Kıbrıs’ta kurulacak yeni ortaklığın siyasal veçhesini  kapsayan  konular “Fikirler Dizisi” çerçevesinde ele alınmıştır.

–  1992 Fikirler  Dizisi iki  federe  devletten oluşan bir  federal  yapıyı  çözüme  esas  almış, 1960  düzeninde  de öngörüldüğü  üzere,  1960 Garanti ve İttifak Andlaşmaları muhafaza edilmiş, ayrıca “Federal Kıbrıs”ın  Türkiye  ve  Yunanistan’a  her konuda  “most favoured nation” statüsü tanıyacağı belirtilmiştir. Çerçeve  Anlaşmasının,  iki tarafın  mutabakatını  takiben yapılacak Dörtlü Konferans’ta nihai hale getirilmesi  ve  30  gün içerisinde de iki toplumda referanduma sunulması öngörülmüştür.

– Kıbrıs Türk tarafı 100 paragraflık Fikirler Dizisinin 91′ini kabul etmiş, diğer 9 paragrafı müzakereye hazır olduğunu açıklamıştır. Rum  tarafı ise,  Kıbrıs Türklerinin, federe bir birim olarak da olsa, ayrı bir yapıya sahip  olmalarını  ve Garanti Andlaşmasının devam edecek olmasını kabul etmemiştir.

–  Rum  tarafında  yapılan  Şubat 1993 Başkanlık  seçimlerini Fikirler  Dizisine  karşı çıkarak kazanan Klerides,   iş   başına   gelir   gelmez   Fikirler    Dizisi’ni    müzakere etmeyeceğini, esas tercihlerinin Avrupa Birliği üyeliği yönündeki çabalarını  yoğunlaştırmak olduğunu   açıklamıştır.  Nitekim  bundan sonra,  Rumların  AB   üyeliği   yönündeki gayretlerini,   Yunanistan’ın  da  yardımıyla geliştirmeye  başladıkları  müşahade  edilmiştir. Rumların amacı,  Yunanistan  ile  dolaylı  bir  ENOSİS’i sağlamak, Türkiye’nin  garanti hakkına karşı, içinde Yunanistan’ın da bulunduğu Avrupa Birliği’ni kullanmak olmuştur.

– 1993 Mayıs ayından itibaren, müzakereler BM Genel Sekreteri’nin önerdiği   Güven Arttırıcı    Önlemler    (GAÖ)    paketi   üzerinde   odaklanmıştır.    Bu    paket çerçevesinde   Lefkoşa   Uluslararası  Havaalanı  (LUH)  ve  Maraş’ın,  BM   idaresinde   iki tarafın ortak kullanımına açılması öngörülmüştür.

Bu  arada,  Avrupa  Birliği  Adalet  Divanı,  Rumların  müracaatı  üzerine  Temmuz 1994′te   KKTC’nin  AB’ne  ihracatını  yasaklayan  bir  karar  almıştır.  KKTC’nin   toplam ihracatının  %60′a  yakın  bir  bölümünü etkileyen bu karar,  GAÖ  paketinin  Kıbrıs  Türk tarafına sağlayacağı somut yararları da ortadan kaldırmıştır.

Diğer  taraftan,  Yunanistan  ve GKRY  arasında  Kasım  1993′te  “Ortak  Savunma Doktrini”  uygulamaya  konulmuştur.  “Ortak  Savunma Doktrini”,  iki  ülke  arasında  ortak askeri  strateji  ve  operasyonlar planlanmasını; ortak  tatbikatlar  yapılmasını,  Girit,  Oniki Adalar  ve  “Kıbrıs”ın savunma alt yapılarının yeniden düzenlenmesini;  Yunanistan’ın  Orta Akdeniz’de somut bir rol oynamasına imkan verecek şekilde Güney Kıbrıs’ta hava ve  deniz üsleri kurmasını; güvenilir bir telekomünikasyon sistemi oluşturulmasını; Kıbrıslı  Rumların eğitimlerinin iyileştirilmesini ve askeri harcamaların arttırılmasını öngörmektedir. Bu  yeni  stratejik  kavram ile tanımlanan “tek  savunma  alanı”  ile  Yunanistan’dan Ada’da Magosa’ya  kadar uzanan bölge doğal savunma sahası olarak  kabul  edilmekte ve bu bölgenin her köşesinde etkinlik sağlanması amaçlanmaktadır.
Anılan doktrin çerçevesinde Baf  Askeri Havaalanı  inşa  edilmiş, Terazi deniz üssünün inşa edilmesine ve bunlara ek  olarak, S-300 füzelerinin Rusya’dan  alımına  karar verilmiştir. Bu  arada,  GKRY’deki Rum-Yunan  kuvvetlerinin  zırh  gücü önemli  oranda  artırılmış,  Rusya’dan yeni tip tanklar alınmıştır.  Ayrıca  Yunanistan  kendi silahlı   kuvvetlerinin   envanterinden  çıkardığını  öne  sürdüğü   Fransız   yapımı   AMX-30 tanklarından  bir  bölümünü  Ada’ya  göndermiş,  GKRY’ne  Leonidas  tipi  zırhlı  personel taşıyıcıları satmıştır. GKRY, batılı ülkelerin de baskısıyla  S-300′lerin Ada’da konuşlandırılmasıyla ilgili kararını, Türkiye’nin girişimleri çerçevesinde Aralık 1998′de iptal etmek zorunda kalmıştır. Füzeler Girit’e konuşlandırılmıştır.

Takip eden dönemde müzakere sürecindeki gelişmeler aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir:

– KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve GKRY Lideri Klerides arasında Ekim 1994’de Ara Bölge’de BM Özel Temsilci Yardımcısı’nın gözetiminde GAÖ paketinin Rum tarafınca kabulünü sağlamaya yönelik istikşafi mahiyette beş görüşme yapılmıştır. Bu görüşmelerde Klerides GKRY’nin 1990 yılında yaptığı tek yanlı AB üyeliği müracaatının Türk tarafınca desteklenmesini paketi kabul için ön şart olarak ileri sürmüş ve görüşmeler böylece sonuçsuz kalmıştır.

– GKRY, bunu hemen takiben aldığı tek yanlı bir kararla Kıbrıs Türk tarafı ile diyaloğu kesmiş, Mart 1995’de GKRY’ne AB’nin adaylık statüsü de vermesiyle, tamamen AB üyeliğine odaklanmıştır. Görüşmeler, Sayın Denktaş’ın müteaddit çağrılarına  rağmen, Klerides’in,  taraflar  arasında  ortak  zemin  bulunmadığını  ileri  sürmesi  nedeniyle   3  yıla yakın süreyle yapılamamıştır.

–    BMGS   Kıbrıs   Özel   Temsilcisi   aracılığıyla   Mart   1997′de    başlatılan    dolaylı görüşmeleri  takiben BMGS’nin, yüzyüze görüşmeler için yaptığı çağrı üzerine  Temmuz  ve Ağustos  1997  aylarında yaklaşık birer hafta süreyle Sayın Denktaş ve  Klerides,  Troutbeck (ABD) ve Glion’da (İsviçre) biraraya gelmişlerdir.

–   Troutbeck   görüşmeleri   sırasında  AB   Komisyonu’nun   genişleme   konusundaki “Gündem  2000″  raporu ve GKRY ile 1998 başında tam üyelik  görüşmeleri  başlatılmasına ilişkin tavsiye kararı basına sızdırılmıştır. Türkiye ve KKTC tarafından AB’nin bu tutumuna karşı  gerekli  tepki  gösterilmiş, bu bağlamda, 20 Ocak 1997  tarihli  Türkiye-KKTC  Ortak Deklarasyonu’nda öngörülen çerçevede, GKRY’nin  AB  üyeliği  yönünde   atacağı   adımların KKTC’nin Türkiye ile bütünleşme sürecini hızlandıracağı 20 Temmuz 1997 tarihli Ortak Açıklamada kaydedilmiştir.

–   KKTC Hükümeti, Aralık 1997  AB Lüksemburg  Zirvesinde alınan GKRY ile üyelik müzakerelerinin başlatılması kararının BM   müzakere   sürecine   ve   çözüm parametrelerine  yıkıcı bir darbe indirdiğini, bundan sonraki temasların ancak Ada’daki  iki devlet   arasında   yürütülebileceğini,   KKTC’nin   GKRY   ile   AB   arasında   tam    üyelik müzakerelerine katılmasının sözkonusu olmadığını açıklamıştır. Türkiye de   KKTC’nin   tutumunu  desteklemiş  ve   AB   ile   Kıbrıs   ve   Türk-Yunan ilişkilerinin görüşülmeyeceği de Hükümet düzeyinde karara bağlanmıştır.

–  Avrupa  Birliği  ile Güney Kıbrıs arasında tam  üyelik  müzakerelerinin  başlatılması, Türkiye  ve  KKTC’ni  federasyon  modelinin  Türkiye’nin  içinde  yeralmadığı  bir   Avrupa Birliği  içerisinde  ne ölçüde kalıcı olacağını irdelemeye  sevk  etmiştir.  Yapılan değerlendirmelerde,  istenilen  tüm güvenceler bir müzakere sürecinde elde edilse  dahi,  iki kesimlilik,   iki   toplumluluk,  Türkiye’nin  etkin  garantisinin  devamı   gibi   parametrelerin aşındırılabileceği görülmüştür. Bu değerlendirme neticesinde Kıbrıs’a ilişkin politikamız Ada’daki fiili durumu  esas alan  yeni  parametrelere  oturtulmuş,   müzakerelerin devamı  için  KKTC’nin  egemen  bir devlet  olarak  varlığının  teslim  edilmesini   temel  alan  bir  yaklaşım  benimsenmiştir.

–  Bu  doğrultuda, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş tarafından 31  Ağustos  1998 tarihinde, soruna  kalıcı  bir  çözüm bulunması amacıyla  Ada’daki  iki  devlet  arasında  bir  Konfederasyon tesis edilmesi önerilmiştir. Öneri, Kıbrıs’taki iki devletin aralarındaki  temel meseleleri     çözmelerini    müteakip  ortak  bir  işbirliği   yapılanmasını   gerçekleştirmeleri temeline dayandırılmıştır.

–  Politikamızın  diğer bir boyutunu KKTC’nin bağımsız ve egemen  bir  devlet  olarak güçlendirilmesi,   Türkiye  ile  KKTC  arasındaki  işbirliğinin her  alanda  çeşitlendirilmesi ve derinleştirilmesi teşkil  etmiştir.  20  Ocak,  20 Temmuz 1997 ve nihayet 23 Nisan 1998 tarihli Ortak Açıklamalar çerçevesinde Türkiye  ile KKTC  arasında  kapsamlı  bir bütünleşme süreci yürürlüğe  konulmuştur.

–  Kıbrıs    müzakere   sürecinin   yeniden canlandırılması girişimleri 1999 yılının ikinci yarısında hızlanmıştır.  BM Genel Sekreteri  Kofi Annan,  14  Kasım  1999  günü yaptığı  açıklamada “tarafların  kapsamlı  bir çözüme     yönelik    anlamlı   müzakereler    için    zeminin    hazırlanması    amacıyla     aracılı görüşmelere 3  Aralık  tarihinde New York’ta başlama  konusunda  mutabık  kaldıklarını” bildirmiştir.

–  Bu  açıklamayı  takiben başlatılan aracılı  görüşmelerin  ilk  turu,  3-14   Aralık   1999 tarihinde   New   York’ta,    ikinci  turu   ise   31   Ocak-8   Şubat   2000   tarihinde    Cenevre’de  yapılmıştır.  Üçüncü  tur  yine Cenevre’de  5  Temmuz  2000 tarihinde başlamış, 12 Temmuz’da verilen  aradan  sonra, 24 Temmuz – 4 Ağustos tarihlerinde   tamamlanmıştır.   Dördüncü   tur   12-26    Eylül    2000 tarihlerinde   New   York’ta,   beşinci  tur  ise  1-10  Kasım   tarihleri   arasında   Cenevre’de gerçekleştirilmiştir.

–  Aracılı görüşmeler BMGS Annan  ve/veya  Kıbrıs Özel Danışmanı Alvaro de Soto tarafından  yürütülmüş, bu süreç zarfında  Cumhurbaşkanı  Denktaş  ile  Klerides’in herhangi bir vesileyle karşı karşıya gelmeleri ve görüşmeleri sözkonusu olmamıştır.

–  Cumhurbaşkanı  Denktaş, aracılı görüşmeler vesilesiyle  Konfederasyon  önerimizi, güvenlik ve garantiler, mülkiyet sorunları, toprak  ayarlamaları,  bir  çözüm  çerçevesinde merkezi otoriteye bırakılacak yetki dağılımı,  statü eşitliği, ambargolar   ve   AB   üyeliği  gibi  Kıbrıs sorununun çeşitli veçhelerine ilişkin görüşlerimizi ve BM yetkililerinin ifade  ettiği görüşlere karşı tepkilerimizi ayrıntılı olarak BM  Sekreteryasına aktarmıştır.
.
–  Bu  arada  aracılı    görüşmelerin ikinci   turu   sırasında,   GKRY   lideri    Klerides görüşmelerin içeriği konusunda basına bilgi verilmemesi konusundaki karartmayı delerek 2 Şubat 2000 günü yaptığı yazılı açıklamasında, aracılı görüşmeleri “Kıbrıs   Cumhuriyeti”nin anayasa değişikliği egzersizi olarak  tanımlamıştır. Böylece   Rum tarafı,  federasyon   ister  gibi  gözükürken,  böyle  bir  çözümü  dahi  dikkate  almadığını  ve adadaki   eşit   halk   olan    Kıbrıs   Türklerini   bir   azınlık   statüsüne   indirgeyerek, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin, küçük anayasal değişikliklerle devamını   amaçladığını   ortaya   koymuştur.

–  Dördüncü  tur  aracılı  görüşmeler  vesilesiyle  Birleşmiş  Milletler  Genel   Sekreteri Annan,  12 Eylül 2000 tarihinde Ada’daki iki halkın yek diğerini temsil etmeyen siyasi eşit taraflar olduklarını  teyid eden   bir   açıklama  yapmıştır.  BMGS’nin  açıklamasında,  tarafların  bu   eşit   statüleriyle katılacakları   görüşmeler   aracılığıyla   yeni  bir  ortaklığı  öngören   kapsamlı   bir   çözüme ulaşmaları gereğinin altı çizilmiştir. Rum tarafı 11 Ekim 2000 tarihinde meclisinde aldığı bir kararla genel sekreterin bu açıklamasını da reddetmekle Kıbrıs Türk tarafına nasıl baktığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

– Beşinci turda, görüşmeler sürerken Cenevre’ye gelen BMGS Annan  8 Kasım  günü  taraflara  “Sözlü İfadeler” adı altında bir kağıt sunmuştur. Kağıtta yeralan ifadelerin sürecin içeriğiyle uyuşmadığı görülmüştür. 24 Kasım 2000 tarihinde Ankara’da  Sayın  Cumhurbaşkanımız  ve   Sayın   Denktaş başkanlığındaki  heyetler arasında bir değerlendirme toplantısı yapılmıştır.  Anılan  toplantı sonrasında  Sayın  Denktaş,  Kıbrıs’ta  iki  ayrı  egemen  devlet,  iki  halk  ve  iki   demokrasi bulunduğunu, aracılı görüşmelerin amacının kapsamlı görüşmelere geçilebilmesi için zemin hazırlanması  olduğunu, ancak beş turda bunun yapılamadığını, görüşmelerin  almış  olduğu seyir  nedeniyle  ve  Kıbrıs Türk tarafının ortaya koyduğu makul  ve  gerçekçi  parametreler kabul  edilmedikçe aracılı görüşmelere devam edilmesinde yarar  görmediğini  açıklamıştır. Bunu  takiben zamanın Başbakanı Sayın Ecevit yaptığı açıklamada, Sayın Denktaş’ın görüşlerini paylaştığımızı ve aracılı görüşmelerden ayrılma kararını  desteklediğimizi, ayrıca Türkiye  Cumhuriyeti’nin güvenliği ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin  güvenliğinin  bir birinden ayrılmaz bir bütün olduğunu belirtmiştir.

– Bununla birlikte 8 Kasım 2001 tarihinde Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş, uzlaşmacı tavrını ve çözüm yönündeki iradesini bir kez daha göstererek, Kıbrıs sorununa bir çıkış yolu bulunması, çözüme ilişkin Rum tarafının niyetlerini ilk elden duymak, sorunun nereye götürülmek istendiğini anlamak, görüşme süreci başladığında masada nelerin konuşulacağını tespit etmek amacıyla GKRY lideri Klerides’e mektup göndererek Ada’da yüz yüze görüşme önerisinde bulunmuştur. Klerides, bu çağrıya önce olumsuz yanıt vermiş, ancak Sayın Denktaş’ın Kıbrıs konusunun süratle çözümlenebilmesi için neler yapılabileceği hakkında doğrudan taraflar arasında görüş alışverişinde bulunulmasının yararına bir kez daha dikkat çeken ikinci bir mektup göndermesi üzerine, öneriyi kabul etmiştir.

– Bu çerçevede Sayın Denktaş,  Klerides ile 4 Aralık 2001’de Ada’da ara bölgede biraraya gelmiştir. BMGS Kıbrıs Özel Danışmanı De Soto’nun da not tutmak amacıyla hazır bulunduğu görüşmenin başlangıcında Sayın Denktaş, ileriye dönük yapıcı bir vizyon ortaya koymuş, Türk tarafının eşit statüsüne dayanan yeni bir ortaklık kurulması amacına yönelik olarak kapsamlı bir çözümü müzakereye hazır olduğunu, sözkonusu ortaklığın AB üyeliğini varılacak kapsamlı siyasi çözümün esasları çerçevesinde destekleyeceğini belirtmiştir.

– Görüşmenin sonunda De Soto tarafından yapılan açıklamada, iki liderin 2002 Ocak ayı ortalarında Ada’da doğrudan görüşmeyi kabul ettikleri kaydedilmiştir. BM gözetimi altında, önkoşulsuz,  tüm  konuların masada  olacağı   ve  herşey  kabul   edilene  kadar   hiçbir şeyin kabul edilmeyeceği anlayışıyla kapsamlı bir çözüme ulaşılana kadar görüşmelere devam edilmesi kararlaştırılmıştır.

– Liderler ayrıca, biri 5 Aralık 2001 tarihinde Sayın Denktaş’ın daveti, diğeri 29 Aralık 2001 tarihinde Klerides’in mukabil daveti çerçevesinde olmak üzere iki kez akşam yemeğinde bir araya gelmişlerdir.

– Bu çerçevede 16 Ocak 2002’de doğrudan görüşmeler başlamıştır. Birinci tur 19 Şubat 2002’de sona ermiş, ikinci tur 1-27 Mart, üçüncü tur 9-29 Nisan, dördüncü tur 7 Mayıs-2 Temmuz 2002 ve beşinci tur 16 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerin altıncı turu 27 Ağustos’ta başlamış, bu çerçevede iki taraf arasında yapılan görüşmelerde, ağırlıklı olarak egemenlik, eşitlik, merkezi otorite ile kurucu devletlerin yetkileri hususları ele alınmıştır. Altıncı tur görüşmeler 26 Eylül itibarıyla tamamlanmıştır.

– Liderler bu görüşmelerde “tüm konularda anlaşma sağlanmadan hiçbir konuda anlaşma sağlanmış olmayacağı” ilkesi çerçevesinde Kıbrıs konusunun çözümüne ilişkin görüşlerini ortaya koymuşlar, birbirlerine sorular sorarak izahat istemişler, böylece bir anlamda hangi görüşlerin müzakere edilebilir ve hangilerinin değiştirilemez olduğuna açıklık getirmeye ve birbirlerinin gerçek niyetlerini değerlendirmeye çalışmışlardır.

– Ancak Rum tarafı, görüşmelerde 1960 “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin hala devam ettiği iddiasından hareketle Türk tarafını, bir Anayasa değişikliği egzersizi vasıtasıyla bu “Cumhuriyete” dahil etmeye yönelik anlayışını sürdürmüş, iki tarafın mutlak eşitliği ve yetki paylaşımı temelinde gerçek ortaklığa dayalı yaşayabilir bir çözüm yönünde çaba göstermekten uzak görünmüştür.

– 6 Eylül 2002 tarihinde BMGS Annan, Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve GKRY Lideri Klerides ile Paris’te görüşmüş ve iki lider BMGS’ne görüşlerini aktarma fırsatı bulmuşlardır. BMGS Annan 3-4 Ekim 2002 tarihlerinde tarafları bir kez daha biraraya gelmek üzere New York’a davet etmiştir. 3-4 Ekim 2002 tarihlerinde New York’ta gerçekleşen görüşmelerden sonra Genel Sekreter’in yaptığı açıklamada Kıbrıs sorununun basit bir çözümü bulunmadığı ve kapsamlı çözüme ulaşmak için taraflar arasında iki taraflı “ad hoc” nitelikteki teknik komitelerin kurulmasına karar verildiği ifade edilmiştir.

– Ocak 2002’de başlayan görüşme turlarının sonunda BMGS Annan, 11 Kasım 2002 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve dönemin GKRY lideri Klerides’e “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” adlı (sonradan Annan Planı olarak anılan) belgeyi sunmuştur.

KIBRIS KONUSUNDAKİ SON GELİŞMELER
(KASIM 2002′DEN İTİBAREN)

BM Kapsamlı Çözüm Planı Müzakereleri
Kıbrıs sorununun çözümü amacıyla KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve dönemin GKRY lideri Klerides arasında Ocak 2002’de başlayan yüz yüze görüşmeler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan’ın 11 Kasım 2002 tarihinde taraflara, Annan Planı olarak da anılan “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” başlıklı belgeyi sunmasıyla sonuçlanmıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ile GKRY Lideri Klerides 15 Ocak 2003 tarihinde Ara Bölge’de doğrudan görüşmeler için biraraya gelmişler ve varılan mutabakat çerçevesinde, Sayın Denktaş ve Klerides’in başkanlığındaki heyetler arasında Ocak ayı içinde Ara Bölge’de doğrudan görüşmeler yapılmıştır.

GKRY’nde başkanlık seçimlerini, 16 Şubat 2003 tarihinde yapılan ilk turda oyların %51.51’ini alan sağcı DİKO ve komünist AKEL’in ortak adayı Tasos Papadopulos kazanmıştır. Papadopulos’un kurduğu yeni kabine 28 Şubat 2003 tarihinde göreve başlamıştır.

BMGS Annan, 26 Şubat 2003 tarihinde gittiği Ada’da Plan’ın üçüncü versiyonunu taraflara sunmuştur. Genel Sekreter sözkonusu Plan’ı ve Plan’da öngörülen süreci kabul edip etmediklerini bildirmek üzere iki tarafı 10 Mart 2003 tarihinde Lahey’e davet etmiştir. Davet üzerine iki lider 10 Mart tarihinde Lahey’de biraraya gelmişlerdir. Anılan toplantıya Garantör ülkeler olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de katılmıştır.

Görüşmeler öncesinde Rum lideri Papadopulos’un, Annan Planı’nda yapılmasını istedikleri değişiklikleri BM Genel Sekreteri’ne duyurmuş olması muvacehesinde, Sayın Denktaş da 9 Mart günü değişiklik önerilerini Birleşmiş Milletler yetkililerine iletmiştir. Lahey’de yapılan görüşmelerde, BM Genel Sekreteri taraflara tadil edilmiş Plan üzerinden 28 Mart tarihine kadar müzakereleri sürdürmelerini ve Plan’ın 6 Nisan tarihinde referanduma sunulmasını önermiştir. Görüşmelerde Sayın Denktaş, Plan’la ilgili olarak Türk tarafının kaygı ve beklentilerini gündeme getirmiş, iki tarafın mutabık kalmasından sonra Plan’ın referanduma sunulabileceğini kaydetmiştir. Bu çerçevede, Sayın Denktaş, 28 Mart tarihine kadar görüşmelere devam etmeyi kabul etmiştir. Papadopulos da Plan’da mevcut boşlukların doldurulması gerektiğini ifadeyle, görüşmelere devam etmeyi kabul etmiş, ancak Rum kamuoyunun aydınlatılması bakımından referandum için iki aylık bir kampanyaya ihtiyaç duyduğunu ileri sürmüştür. Yunanistan tarafından da desteklenen bu taleple, Rum tarafının referandumu GKRY’nin 16 Nisan tarihinde AB’ne Katılım Anlaşmasını imzalamasından sonraya bırakmak istediği görülmüştür.

Türk tarafı Lahey görüşmelerinin son aşamasında da sürecin devamına verdiği önemi ortaya koymuş ve bu çerçevede iki liderin 28 Mart tarihine kadar müzakerelere devam edebileceklerine ve varılacak noktada Genel Sekreter’le birlikte bir değerlendirme yapılarak referanduma gidilebileceğine dikkat çekmiştir. Ancak Genel Sekreter, 11 Mart sabahı mevcut egzersize son vermeyi tercih etmiştir.

BMGS’nin Kıbrıs Özel Danışmanı De Soto’nun görüşmelerin sonunda Genel Sekreter adına yaptığı açıklamada, Sayın Denktaş’ı sorumlu göstermeye yönelik bir üslup kullanılmakla beraber, Papadopulos’un Planı kabule yanaşmadığı da saklanmamıştır. BMGS Annan, ortaya belirgin bir uzlaşı imkanı çıktığı takdirde, iki tarafa yardımcı olmaya hazır olduğunu belirtmiştir.

GKRY lideri Papadopulos ile GKRY eski lideri Klerides’in Lahey’de son bulan müzakereler hakkında 2003 yılının Kasım ayında Rum basınına verdikleri demeçler büyük yankı bulmuştur. Klerides demecinde, müzakerelerde Türk tarafının bilinçli olarak uzlaşmaz gösterildiğini ve GKRY’nin “hiçbir şeyi kabul etmeyerek, hiçbir taviz vermeden ve başarısızlığı Türk tarafına ait gösterme” taktiği uygulayarak Avrupa Birliği üyeliği hedefine bir adım daha yaklaştığını ifade etmiştir. GKRY lideri Papadopoulos ise, Sayın Denktaş’ın müzakerelerde Annan Planı’nı kabul etmediğini açıkça ortaya koymasından istifade ettiğini, esasen Mart 2003 ayında Lahey’de Denktaş Annan Planına imza atmış olsa bile kendisinin Plan’ı imzalamayı düşünmediğini açıklamıştır. İki Rum liderin bu açıklamaları, Rum tarafının müzakereler sırasında samimi davranmadığını ve kapsamlı bir çözümü arzu etmediğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Buna rağmen Kıbrıs Türk tarafı yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Nitekim KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş, 2 Nisan 2003 tarihinde GKRY Lideri Papadopoulos’a gönderdiği bir mektupla taraflar arasında güven artırmaya yönelik altı maddeden oluşan bir paket önermiştir. GKRY lideri Papadopulos, Sayın Denktaş’a aynı gün yapılan Rum Ulusal Konseyi toplantısını müteakip gönderdiği cevabi mektubunda Sayın Denktaş’ın görüşlerini paylaşmadığını belirtmiştir.

16 Nisan 2003 tarihinde, Atina’daki AB Zirvesi’nde diğer 9 aday ülkeyle birlikte GKRY de AB ile Katılım Antlaşması’nı imzalamıştır. Böylece, Türk tarafının uyarılarına rağmen, GKRY’ni çözüme teşvik edebilecek önemli bir unsur yitirilmiştir.

KKTC Bakanlar Kurulu, 16 Nisan 2003 tarihinde Ada’da iki taraf arasındaki ticaretin serbestleştirilmesi yönünde bir karar almıştır. KKTC Bakanlar Kurulu aldığı bir diğer karar ile, 23 Nisan 2003 tarihinde KKTC’nden GKRY’ne ve GKRY’nden KKTC’ne geçişlerin de serbestleştirilmesine yönelik bir dizi düzenlemeyi tek yanlı olarak uygulamaya koymuştur. 29 Nisan 2003 tarihinde alınan kararla ise Kıbrıs Rumları’nın KKTC’deki turistik tesislerde haftada 3 gün konaklamalarına imkan sağlanmıştır.

Uluslararası camia ve AB yetkilileri KKTC’nin bu uygulamalarını olumlu karşılarken Rum Ulusal Konseyi ilk aşamada alınan kararı yasa dışı ilan etmiş, Hükümet Sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, “Ada’nın yasal hükümeti olarak tüm Kıbrıs vatandaşlarının özgür bölgelere serbestçe gelebileceklerini, ancak Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının işgal altındaki bölgelere gideceklerine ve işgal rejimine meşruiyet kazandıracaklarına ihtimal verilmediğini” belirtilmiştir.

Ayrıca, Rum Hükümet yetkilileri, siyasi parti temsilcileri ve Rum Ortodoks Kilisesi Rumların KKTC’de konaklamalarına ilişkin sert açıklamalarda bulunmuşlardır. GKRY lideri Papadopulos 30 Nisan 2003 tarihinde yaptığı açıklamada, KKTC Bakanlar Kurulu kararının bir “tahrik” olduğunu iddia etmiş, bu kararın serbest dolaşım yönünde bir açılım olmadığını, tam aksine serbest dolaşımın sınırlandırılması olduğunu ileri sürmüştür.

Ancak, olaylar farklı yönde gelişmiştir. Rum polisi ve gümrüğünün engellemelerine rağmen, beklenmedik sayılarda Rum Kuzey’e geçiş yapmış, keza aksi yöndeki yoğun propagandaya rağmen KKTC’de alışveriş yapmaktan, para harcamaktan çekinmemiştir.

Bunlara ilaveten ülkemiz de bazı adımlar atmıştır. Sayın Başbakanımız, 17 Mayıs 2003 tarihinde; Kıbrıs’ta barış ve uzlaşı ortamının sağlanması çabalarına katkıda bulunmak üzere Kıbrıslı Rumların Türkiye’ye turistik amaçlarla seyahat etmelerine uygulanan kısıtlamaların kaldırılmasına karar verildiğini açıklamıştır. Buna göre GKRY pasaportlu Kıbrıslı Rumlara sırf turistik amaçlı olmak üzere vize rejimimiz muvacehesinde bir ay süreli res’en giriş vizesi (üç ay geçerli olmak üzere) verilmesi öngörülmüştür.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş, 11 Temmuz 2003 tarihinde BM Genel Sekreteri’ne mektup göndererek halen Ara Bölge’de bulunan Lefkoşa Uluslararası Havaalanı (LUH)’nın Ada’da her iki tarafın yararlanabileceği şekilde hizmete ve hava trafiğine açılmasını da kapsayan bir öneri paketi sunmuştur. Sayın Denktaş ayrıca, sözkonusu mektubun bir örneğini GKRY Lideri Papadopulos’a da iletmiştir. GKRY Lideri Papadopulos ise 18 Temmuz 2003 tarihli cevabi mektubunda Sayın Denktaş’ın taraflar arasında bir güven bunalımı olduğu görüşünü reddederek, Annan Planı temelinde kapsamlı çözüm için görüşmelere başlamaya hazır olduğunu bildirmiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş, 24 Temmuz 2003 tarihinde BM Genel Sekreteri’ne yeni bir mektup göndererek, bu kez Lefkoşa ve yakın çevresinde sınır bölgesinin mayından arındırılmasını önermiş ve KKTC makamlarının bu konuyu BM Barış Gücü ile görüşmeye hazır olduğunu bildirmiştir. Sayın Denktaş’ın önerisi Bakanlığımızca aynı gün yapılan bir açıklamayla desteklenmiş ve Kıbrıs Türk tarafının attığı önceki adımlar gibi bu önerilerin de Ada’da taraflar arasında olumlu bir atmosferin yaratılmasına yardımcı olacağına inandığımız ve bu önerileri Kıbrıs’ta çözüm yolunda özlü bir katkı olarak değerlendirdiğimiz vurgulanmıştır.

Türkiye ve KKTC 2003 yılının sonunda Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözümün bulunabilmesi amacıyla yeni bir girişim başlatmışlardır.

Bu çerçevede, BM Genel Sekreteri Annan, ilgili taraflara (Ada’daki iki taraf ile Türkiye ve Yunanistan) gönderdiği bir mektupla, kendilerini müzakere sürecini başlatmak amacıyla 10 Şubat 2004 tarihinde New York’a davet etmiştir. Taraflar, BM Genel Sekreteri’nin bu önerisini kabul etmişlerdir. 10-13 Şubat 2004 tarihleri arasında New York’ta yapılan görüşmeler, Türk tarafının olumlu ve yapıcı tutumu sayesinde başarılı geçmiş ve Ada’da müzakerelerin tekrar başlaması yolunu açmıştır.

New York’ta varılan mutabakat, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının belli bir tarihe kadar Annan Planı’nı müzakere etmelerini, üzerinde anlaşmaya varılamayan noktalarda müzakerelere Anavatan Türkiye ve Yunanistan’ın katılımıyla devam edilmesini ve nihayet anlaşılamamış nokta kaldıysa bu alanlarda BM Genel Sekreteri’nin yetkisini kullanarak formüller üretmesi ve ortaya çıkacak nihai belgenin her iki tarafta ayrı ayrı, ancak eş-zamanlı olarak düzenlenecek referandumlarla Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarının onayına sunulmasını içermiştir. Böylece, 1 Mayıs 2004 tarihinden önce çözüme ulaşılması ve AB’ne birleşmiş bir Kıbrıs’ın katılımı hedeflenmiştir.

19 Şubat 2004 tarihinde başlayan müzakereler iki aşamalı olarak 31 Mart 2004 tarihine kadar devam etmiştir. Müzakerelerin birinci aşaması, 19 Şubat -22 Mart 2004 tarihleri arasında Ada’da sürdürülmüştür. Müzakerelerin bu aşamasında da Türk tarafı olumlu ve yapıcı bir tutum sergilemiştir. Siyasi düzeyde iki taraf arasında gerçekleştirilen görüşmelerde anlaşma sağlanamamış olsa da, teknik düzeyde yapılan komite toplantılarında bazı gelişmeler elde edilebilmiştir. Müzakerelerin ikinci aşaması ise, 24 Mart 2004 tarihinde İsviçre’nin Bürgenstock kasabasında anavatanların da katılımıyla başlamış ve 31 Mart 2004 tarihinde BM Genel Sekreteri’nin Annan Planı’nın nihai halini taraflara sunması ile sonuçlanmıştır.

24 Nisan 2004 tarihli referandumlar
Müzakereler neticesinde nihai hale getirilen çözüm planı 24 Nisan 2004 tarihinde GKRY ve KKTC’de ayrı ayrı fakat eşzamanlı olarak düzenlenen referandumlarla Kıbrıs’taki iki halkın onayına sunulmuştur. Rum halkının %75.83’ü Planı reddederken, Kıbrıs Türk tarafı kendileri için getireceği pek çok zorluğa rağmen %64.91 çoğunlukla Plan’a “evet” demiştir. Rum tarafının Plan’ı büyük bir çoğunlukla reddetmesinde şüphesiz, GKRY lideri Papadopulos’un 7 Nisan 2004 tarihindeki hakla seslenişinde Rum haklını güçlü bir “hayır” demeye çağırması ve Rum liderliğinin devlet eliyle sürdürdüğü “hayır” kampanyası da önemli bir etki yapmıştır. Sonuçta, Rum toplumunun güçlü reddi karşısında, BM ve AB dahil tüm uluslararası camianın desteklediği bu kapsamlı çözüm planı geçersiz hale gelmiştir.

Referandumlar sonucunda Ada’da yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Referandumun ardından başta BM, AB gibi uluslararası kuruluşlar ile ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerden Kıbrıs Türk tarafının tutumunu destekleyen, Rum tarafının planı reddetmesinden üzüntü duyulduğunu beyan eden ve Kıbrıs Türk tarafının izolasyonunun artık devam edemeyeceğini vurgulayan açıklamalar gelmiştir. Bu konuda bazı adımlar atılmışsa da bugün itibariyle gelinen noktada Kıbrıs Türklerinin yıllarca maruz kaldıkları izolasyonun kırılması sağlanamamıştır. Açıklamalarda ayrıca, eşsiz bir fırsatın kaçırıldığına da dikkat çekilmiştir.

AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nin 26 Nisan 2004 tarihli kararı
26 Nisan 2004 tarihinde AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nin Lüksemburg’da gerçekleştirilen toplantısı sırasında Kıbrıs konusunda alınan kararda, Konsey, Kıbrıs Türk toplumunun izolasyonunun sona erdirilmesine kararlı olduğunu ifade etmiş ve bu amaçla Komisyon’u kapsamlı tedbirler almaya davet etmiştir. Ayrıca, Kuzey’e 259 milyon Euro’luk bir yardımda bulunulması da kararlaştırılmıştır.

GKRY’nin AB üyeliği, 1 Mayıs 2004 tarihli Bakanlığımız açıklaması
1 Mayıs 2004 tarihinde GKRY, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ne tam üye olmuştur. Bakanlığımız tarafından 1 Mayıs günü yapılan açıklamada, AB’ye katılacak olan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil etmeye yetkili olmadıkları, eşit statüye sahip Kıbrıs Türkleri veya Kıbrıs Adası’nın tamamı üzerinde yetki veya egemenliklerinin bulunmadığı, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Kıbrıs Türklerine zorla empoze edilemeyeceği, kendi anayasal düzenleri altında ve kendi sınırları içerisinde örgütlenmiş bulunan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil eden yasal hükümet olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, Kıbrıs Türklerinin, kendi ülke sınırları ve anayasal düzenleri içerisinde örgütlenmiş bir halk olarak, hükümet etme yetkisini ve egemenliklerini kullanmakta oldukları, bu çerçevede, Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya devam edeceği ve Güney Kıbrıs’ın AB’ye girişinin Türkiye’nin 1960 Anlaşmalarına dayanan Kıbrıs üzerindeki hak ve yükümlülüklerine hiçbir şekilde haleldar edemeyeceği ifade edilmiştir.

BM Genel Sekreteri’nin 28 Mayıs 2004 tarihli İyi Niyet Misyonu’na ilişkin Raporu
BM Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonu ve müzakere sürecine ilişkin 28 Mayıs 2004 tarihli raporu 3 Haziran 2004 tarihinde (S/2004/437) yayınlanmıştır.

BM Genel Sekreteri raporunda, referandumlar sonrasında Kıbrıs Türklerinin durumunun uluslararası camia tarafından ele alınması gereğine işaret etmiş ve Kıbrıs Türkleri’ne baskı uygulamak veya onları dünyadan tecrit etmek için hiçbir gerekçe kalmadığını kayda geçirmiştir. Bu çerçevede Genel Sekreter, Kıbrıs Türklerine yönelik ambargo ve kısıtlamaların kaldırılması için uluslararası camiaya ve Güvenlik Konseyi’ne kuvvetli bir çağrıda bulunmuş, Kıbrıs Türk tarafının kalkınmasını engelleyen ve onları dünyadan tecrit eden uygulamalara son verilmesini istemiştir.

Genel Sekreter raporunda ayrıca, Kıbrıs’ta kalıcı bir çözümün siyasi eşitlik ve ortaklık temeline dayalı olması gerektiğini vurgulamış, Çözüm Planı’nın başarısızlığa uğramasının sorumluluğunu Kıbrıs Rum tarafına yüklemiş, Rum tarafının tutumunu sorgulamış, ve gerçekten siyasi eşitliğe ve ortaklığa dayalı çözümü istemeleri halinde Rumların bunu söylemelerinin yeterli olmayacağını, aynı zamanda eylemleriyle de göstermeleri gerektiğini belirtmiştir.

Rumların böylece Annan Planını değil, esasen çözümü reddettiklerini de kayda geçiren Genel Sekreter, bunun ciddi bir değerlendirme gerektirdiğini vurgulamış, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının müzakereler öncesinde, sırasında ve sonrasındaki olumlu tutumunu açık ifadelerle dile getirmiş ve bu tutumu takdirle karşıladığını beyan etmiştir.

16–17 Aralık 2004 tarihli AB Zirvesi
16–17 Aralık 2004 tarihlerinde gerçekleştirilen ve ülkemizin Sayın Başbakanımızın başkanlığında bir heyetle katıldığı AB Brüksel Zirvesi’nin sonuç bildirisinde, Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması kararlaştırılmıştır. Öte yandan bildiride, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ni AB’ne 1 Mayıs 2004 tarihinde üye olan ve aralarında GKRY’nin de bulunduğu on yeni ülkeye teşmil edecek olan Uyum Protokolü’nü imzalayacağı yönündeki beyanının memnuniyetle karşılandığı ifade edilmiştir.

Uyum Protokolü’nün imzalanmasının GKRY’nin resmi ve hukuki olarak tanınması anlamına gelmediği Zirve sırasında Sayın Başbakanımızca kayıtlara geçirilmiş, ayrıca Zirve’nin kapanışının ardından düzenlenen basın toplantısında, bir soruya cevaben AB Dönem Başkanı Hollanda’nın Başbakanı Balkenende tarafından açıklanmıştır. AB Komisyonu Sözcüsü ile İngiltere, Almanya ve Belçika Başbakanları Zirve’yi takiben da benzer açıklamalarda bulunmuşlardır.

KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri 17 Nisan 2005 tarihinde yapılmıştır. Başbakan Mehmet Ali Talat birinci turda oyların % 55.60’ını alarak Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Talat, 20 Nisan tarihinde düzenlenen yemin töreninin ardından görevi Rauf Denktaş’tan teslim almıştır. Cumhurbaşkanı Talat, Hükümeti kurma görevini Ferdi Sabit Soyer’e vermiştir. Başbakan Soyer kurduğu yeni hükümeti 26 Nisan 2005 tarihinde Cumhurbaşkanı’na sunmuş, yeni hükümet aynı gün onaylanmıştır. Hükümet Cumhuriyet Meclisinden 9 Mayıs 2005 günü güvenoyu almıştır.

Kıbrıs’ta her iki tarafa uygulanan kısıtlamaların ilgili tüm taraflarca eşzamanlı olarak kaldırılmasına yönelik önerimiz
Sayın Bakanımız 30 Mayıs 2005 tarihinde bir gazeteye verdiği mülakat ile Kıbrıs konusuna ilişkin yeni önerimizi ilgili tüm taraflara ve kamuoyuna sunmuştur. Öneride, KKTC’ne ve Ada’daki taraflar arasında karşılıklı olarak kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanması; doğrudan uçuşlar dahil, hava ve deniz limanlarına uygulanmakta olan tüm kısıtlamaların kaldırılması; üçüncü ülke uyruklarına uygulanan kısıtlamaların tümüyle kaldırılması; Kuzey Kıbrıs’ın da bir ekonomik birim olarak doğrudan AB Gümrük Birliği’ne dahil edilmesi ve bunun tüm getirilerinden yararlanması; Kıbrıs Türklerinin sportif, kültürel ve benzeri uluslararası etkinliklere katılmasının önündeki engellerin kaldırılması hususları yer almıştır.

BMGS’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Prendergast’ın temasları
BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Kieran Prendergast, 30 Mayıs–7 Haziran 2005 tarihleri arasında çıktığı bölge turunda KKTC, GKRY, Atina ve Ankara’da temaslarda bulunmuştur. Prendergast, temasları ve tarafların tutumları hakkında BMGS Annan ve Güvenlik Konseyi’ne bilgi sunmuştur. Prendergast sunuşunda Ada’da taraflar arasındaki uçurumun büyüklüğüne dikkat çekmiş, GKRY’nin kendisinden istendiği gibi görüşlerini BM’ye yazılı olarak sunmaktan imtina ettiğini vurgulamıştır.

Uyum Protokolü ve 29 Temmuz 2005 tarihli Deklarasyonumuz
Ülkemizin, 16–17 Aralık 2004 AB Brüksel Zirvesi’nde imzalamayı taahhüt ettiği 1963 Ankara Anlaşması’nı tüm AB üyelerine genişleten Uyum Protokolü, Türkiye ile AB Dönem Başkanlığı ve Komisyon arasında 29 Temmuz 2005 akşamı mektup teatisi yoluyla imzalanmıştır. Bu imza vesilesiyle tarafımızdan, mektubumuz ve imzamızla hukuken bir bütün oluşturan resmi bir deklarasyon yapılmış ve Uyum Protokolü’nün imzalanmasının GKRY’nin siyasi olarak tanınması anlamına gelmeyeceği kayda geçirilmiştir.

Türkiye’nin Uyum Protokolü’nü imzalarken Kıbrıs konusunda yapmış olduğu bu deklarasyona cevaben Avrupa Birliği, 21 Eylül 2005 günü kendi tutumunu beyan eden bir karşı-deklarasyon yayınlamıştır. 22 Eylül 2005 günü Bakanlığımız Sözcüsü tarafından AB’nin sözkonusu karşı-deklarasyonuna ilişkin üzüntümüzü kayda geçiren ve AB’nin Kıbrıs konusunda yerine getirmesi gereken sorumluluk ve yükümlülüklerini hatırlatan bir basın açıklaması yapılmıştır.

24 Ocak 2006 tarihli Eylem Planımız
Kıbrıs’taki tüm kısıtlamaların ilgili tüm taraflarca eşzamanlı olarak kaldırılması konusunda hazırlanan 10 maddelik Eylem Planımız, Sayın Bakanımız tarafından 24 Ocak 2006 günü Bakanlığımızda düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna duyurulmuştur. ABD, AB Komisyonu, İngiltere, İtalya, İspanya, Kazakistan, Almanya, Slovakya, Pakistan, Avustralya, Bangladeş, Sudan, Paraguay, Bahreyn, Ukrayna, Belarus, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Gürcistan ve İslam Konferansı Örgütü girişimimizi destekleyici açıklamalar yapmış, BMGS Annan önerimizi inceleyeceğini belirtmiştir.

Bahsekonu Plan’da, KKTC’ne ve Ada’daki taraflar arasında karşılıklı olarak kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanması; doğrudan uçuşlar dahil, hava ve deniz limanlarına uygulanmakta olan tüm kısıtlamaların kaldırılması; üçüncü ülke uyruklarına uygulanan kısıtlamaların tümüyle kaldırılması; Kuzey Kıbrıs’ın da bir ekonomik birim olarak doğrudan AB Gümrük Birliği’ne dahil edilmesi ve bunun tüm getirilerinden yararlanması; Kıbrıs Türklerinin sportif, kültürel ve benzeri uluslararası etkinliklere katılmasının önündeki engellerin kaldırılması öngörülmüştür.

Ada’da Teknik Komiteler Kurulması
BM Genel Sekreteri tarafından Ocak 2006’da Kıbrıs Özel Temsilcisi ve UNFICYP Misyon Şefi olarak görevlendirilen Michael Möller, 13 Şubat 2006 günü KKTC Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Raşit Pertev’le yaptığı görüşmede, Kıbrıs’taki iki tarafın ortak ilgi alanları çerçevesinde müşterek komiteler oluşturulması önerisini getirmiştir.

Esasen Türk tarafınca geliştirilen ve günlük hayatı kolaylaştırmak amacı taşıyan, iki taraf arasında eşitlik temelinde gerçekleştirilecek teknik komiteler toplanması önerisi hakkında Kıbrıs’taki iki tarafa gönderdiği 17 Şubat tarihli mektupta Möller, iki toplum arasında teknik işbirliği komiteleri kurulabilecek alanların (sağlık, çevre, su idaresi, kanalizasyon, kara para aklanması, suçun önlenmesi, yol güvenliği, göç ve insan kaçakçılığı, kriz yönetimi, insani konular) bir listesini ileterek bu öneriyi ileri götürmek için tarafların görüşlerini istemiştir. KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat bu konuda BM Genel Sekreteri Annan’a bir mektup göndererek, Möller’in önerilerinin kapsamlı bir çözümün yerine geçemeyeceği yönündeki görüşü vurgulamıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a gönderdiği 15 Haziran 2006 tarihli mektubunda Teknik Komiteler’in kurulması hususunda Kıbrıs Türk tarafının mutabakatını teyid ederek, BMGS’nin sözkonusu Komiteler’in bir an önce çalışmaya başlaması konusuna müdahil olmasını talep etmiş; bu bağlamda GKRY liderliğinin konuya ilişkin olumsuz tutumuna işaretle Kıbrıs sorununun, BMGS’nin iyi niyet misyonu çerçevesinde ve Annan Planı temelinde çözümüne ilişkin Kıbrıs Türk tarafının taahhüdünü yinelemiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY lideri Papadopulos’un 8 Temmuz 2006 tarihli görüşmesi, 8 Temmuz süreci
BM Genel Sekreter Siyasi İşler Yardımcısı İbrahim Gambari’nin 7-8 Temmuz 2006 tarihlerinde Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve GKRY lideri Papadopulos arasında yürüttüğü temaslar çerçevesinde, iki lider 8 Temmuz 2006 Cumartesi günü bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. Görüşmede, “İlkeler Dizisi” ve “İki Liderin Kararı” başlıklı iki kağıt kabul edilmiştir. 8 Temmuz’da varılan mutabakat doğrultusunda Kıbrıs’ta Türk ve Rum tarafları 31 Temmuz 2006 tarihinde Kıbrıs sorununun özünü ilgilendiren konulara ilişkin kâğıtlarını teati etmişlerdir. Ancak, BM sürecini geri plana itmek isteyen GKRY’nin engellemeleri nedeniyle başlatılan bu süreçte uzun bir süre ilerleme kaydedilmesi mümkün olamamıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’la 20 Kasım 2006 tarihinde Cenevre’de bir görüşme gerçekleştirmiştir. BMGS Annan görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, 2004 yılında yapılan referandumların sonucuna atıfla, Kuzey Kıbrıs’ın kalkınma çabalarına bütün tarafların yardımcı olması gerektiğini vurgulamış ve Mayıs 2004 tarihli iyi niyet misyonu raporunda Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması gerekliliğine dikkat çektiğini belirtmiştir.

KKTC’nin Lefkoşa’daki Lokmacı kapısının geçişlere açılmasını teminen yaptığı girişimler çerçevesinde Lokmacı Barikatı’nın KKTC bölümünde yer alan üst geçidin sökülme çalışmaları 9 Ocak 2007 tarihinde tamamlanmıştır. GKRY, 9 Mart 2007 tarihinde Lokmacı geçidinin Rum kesimindeki duvarı yıkmıştır. Bununla birlikte, Rum tarafı Lokmacı geçidinin yaya geçişlerine açılması için birçok ön koşul ileri sürmüştür.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs sorununda bulunulan aşamayla ilgili değerlendirmeleriyle 8 Temmuz sürecine ilişkin beklentilerini ortaya koyan bir mektubu 3 Nisan 2007 tarihinde BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a göndermiştir.

Sayın Talat mektubunda, Rum tarafının mülkiyet konularını Teknik Komitelerin gündemine getirerek süreci çıkmaza sokmak istediğini, Çalışma Gruplarının sohbet toplantılarına dönüşmemesi için bu Gruplarda ele alınacak konuların baştan belirlenmesi gerektiğini ve Kıbrıs Türk tarafının en kısa sürede Rum tarafıyla kapsamlı çözüm müzakerelerine başlamaya hazır olduğunu belirtmiştir.

Bu bağlamda, Kıbrıs Türk tarafının 8 Temmuz süreciyle ilgili önerilerini içeren bir belge 5 Nisan 2007 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Pertev tarafından BMGS’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Möller’e tevdi edilmiştir. Kıbrıs Türk tarafı 26 Nisan 2007 tarihinde ise bahsekonu metnin gözden geçirilmiş halini BM’ye iletmiştir.

BM nezdindeki Daimi Temsilcimiz, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Doğu Akdeniz’de son dönemlerde deniz alanlarının sınırlandırılması ve petrol/gaz aramaları bağlamında giriştiği faaliyetler ve Garanti Anlaşmalarına aykırı biçimde Fransa ile yaptığı askeri anlaşma ile bunlara ilişkin görüşlerimizi içeren bir mektubu 26 Nisan 2007 tarihinde BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a göndermiştir. BM belgesi olarak da yayınlattırılan sözkonusu mektupta, GKRY’nin Kıbrıs’ın tümünü temsil iddiasının meşruiyeti sorgulanmış ve BM Genel Sekreteri’nin 28 Mayıs 2004 tarihli raporunda kayda geçen unsurlar temelinde Kıbrıslı Türkler üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması gerektiğine vurgu yapılmıştır.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, Kasım 2006 – Mayıs 2007 dönemini kapsayan Kıbrıs’ta konuşlu BM Barış Gücü (UNFICYP) raporunu 5 Haziran 2007 tarihinde Güvenlik Konseyi’ne sunmuştur. Raporda, Kıbrıs Türklerine uygulanan kısıtlamaların kaldırılmasının önemine vurgu yapılarak, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan 28 Mayıs 2004 tarihli İyi Niyet Raporuna atıfta bulunulmuştur.

GKRY lideri Papadopulos, 8 Temmuz Süreci’nin birinci yılını doldurmasını ve anılan süreçte bugüne kadar herhangi bir ilerleme kaydedilememesini gerekçe göstererek, Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ı görüşmeye davet eden mektubunu 5 Temmuz 2007 günü BMGS Özel Temsilcisi Michael Möller’e iletmiştir. Papadopulos, mektubunda, sürece yeniden hareketlenme kazandırmak amacıyla iki liderin tercihen Temmuz ayı sonuna kadar bir araya gelmelerini önermiş ve toplantıda ele alınmak üzere, 8 Temmuz sürecinin uygulanmasına ilişkin bir öneri kâğıdını mektubuna eklemiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat, GKRY lideri Papadopulos’un 5 Temmuz 2007 tarihli mektubuna cevaben göndermiş olduğu 14 Ağustos 2007 tarihli mektubunda, iki lider arasında yapılması öngörülen görüşmenin 8 Temmuz mutabakatı ile sınırlı kalmayarak, kapsamlı çözüm müzakerelerinin başlatılması hedefi doğrultusunda Kıbrıs sorununun tüm boyutlarıyla ele alınacağı anlayışı üzerine inşa edilmesini önermiştir.

Papadopulos aynı gün (14 Ağustos) BMGS Özel Temsilcisine göndermiş olduğu mektupta, Sayın Talat’tan aldığı mektuba atıfla, iki lider arasındaki görüşmenin tarihinin belirlenmesi için bir an önce Koordinasyon Komitesi’nin toplanmasını teklif etmiş ve görüşmenin, bir önceki mektubunda da belirttiği üzere, 8 Temmuz sürecinde yaşanan tıkanıklığı aşmaya yönelik olacağını belirtmiştir.

21 Ağustos 2007 tarihinde yapılan Koordinasyon Komitesi toplantısında, iki liderin 5 Eylül 2007 tarihinde bir araya gelmeleri kararlaştırılmıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY Lideri Papadopulos’un 5 Eylül 2007 tarihli görüşmesi
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY Lideri Papadopulos 5 Eylül 2007 tarihinde BMGS’nin Özel Temsilcisi Möller’in de hazır bulunduğu bir toplantıda bir araya gelmişlerdir.

Toplantıda Cumhurbaşkanı Sayın Talat, iki tarafın kapsamlı çözüm perspektifi üzerine yoğunlaşmalarının önem taşıdığının altını çizerek, iki taraf arasında iki, iki buçuk ay sürecek hazırlık dönemini müteakip kapsamlı müzakerelerin başlatılması ve 2008 yılı sonuna kadar kapsamlı çözüme ulaşılması yönünde bir öneri getirmiştir. Sayın Talat’ın önerisi Papadopulos tarafından reddedilmiştir.

Görüşmeden sonra BMGSÖT Möller tarafından yapılan açıklamada, görüşmenin yapıcı bir ortamda gerçekleştiği, iki liderin sürecin biran evvel başlatılması konusunda anlaştıkları, kapsamlı çözüme ilişkin gündeme gelebilecek konuları görüştükleri ve temaslarına BM aracılığıyla devam etmeye ve uygun zamanda da yeniden bir araya gelmeye karar verdiklerini bildirilmiştir.

Kıbrıs Türk tarafının 16 Ekim 2007 tarihli Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) önerisi
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, 16 Ekim günü New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile bir görüşme yapmıştır. Sayın Talat bu görüşmede Papadopulos’un uzlaşmaz tutumuna atıfta bulunarak, Kıbrıs Türk tarafının kapsamlı çözüme ilişkin yaklaşımını izah etmiş, ayrıca Genel Sekreter’e Kıbrıs’ta iki taraf arasında olumlu bir atmosferin tesis edilebilmesi için bir Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) paketi sunmuştur.

Sözkonusu GAÖ paketiyle, Ara Bölge’de iki tarafın Silahlı Kuvveleri’nin birbirinden uzaklaştırılması (dekonfrontasyon) yönündeki 1989 tarihli Anlaşmanın genişletilmesi, Lokmacı (Lefkoşa içi) ve Yeşilırmak (KKTC’nin batı ucu) sınır kapılarının açılması, Erenköy’e serbest geçiş sağlanması, eşit sayıda Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum üyeden oluşacak bir Uzlaştırma Komitesi kurulması, karşılıklı tatbikatların sınıra yakın bölgelerde gerçekleştirilmemesi, Yiğitler-Pile yolunun inşa edilmesi, insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçla mücadele gibi konularda taraflar arasında BM Barış Gücü aracılığıyla işbirliğinin artırılması önerilmiştir.

Öte yandan GKRY lideri Papadopulos, 15 Ekim 2007 tarihinde BMGS Ban’a gönderdiği mektubunda, 8 Temmuz süreciyle ilgili olarak bazı öneriler ortaya koymuştur.

Konuyla ilgili olarak KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Hasan Erçakıca 23 Ekim 2007 tarihinde yaptığı açıklamada, Kıbrıs Türk tarafının 8 Temmuz sürecini anlaşılır ve sonuç almaya yönelik hale getirmek için çalışırken Kıbrıs Rum tarafının süreci içinden çıkılmaz hale getirmek için çaba gösterdiğine dikkat çekmiştir.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki Barış Gücü’ne ilişkin 3 Aralık 2007 tarihli raporu BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetlerine ilişkin Haziran-Aralık 2007 dönemini kapsayan raporu 3 Aralık 2007 tarihinde yayınlanmıştır.

Raporda, Kıbrıs Türkleri üzerindeki izolasyonların kaldırılması telkin edilmiş ve bunun tanıma anlamına gelmediği belirtilmiştir. Raporda ayrıca, 8 Temmuz sürecine ilişkin gelişmeler ele alınırken, Kıbrıs Türk tarafının sergilediği tutumunun 8 Temmuz süreciyle uyumlu olduğu kaydedilmiş, Ada’da varılacak çözümün iki kesimli ve iki toplumlu federasyon ile siyasi eşitlik ilkelerine dayanacağı vurgulanmış, çözümün ana hatlarının bilindiği ve çözümün unsurlarının geçtiğimiz on yıllarda oluşmuş müktesebat ile anlaşmalara dayanacağı ifade edilmiştir. Ada’daki BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasına ilişkin 1789 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı 14 Aralık 2007 tarihinde kabul edilmiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile Sayın Başbakanımızın mektupları
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a 22 Şubat 2008 tarihinde mektup göndererek, Kıbrıs Türk tarafının çözüm yönündeki iradesini muhafaza ettiğini ve yeni bir müzakere sürecini başlatmaya hazır olduğunu vurgulamıştır. Sayın Talat mektubunda ayrıca, önümüzdeki döneme ilişkin Kıbrıs Türk tarafının beklentilerini ortaya koyarak BMGS Ban’ın kişisel olarak sürece dahil olmasını ve kapsamlı çözüm çabalarına ivme kazandırmasını istemiştir.

Sayın Başbakanımız 6 Mart 2008 tarihinde BM Genel Sekreteri Ban, AB Komisyonu Başkanı Barroso, BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri ile AB Üyesi ülkelerin Devlet veya Hükümet Başkanları’na gönderdiği mektuplarda, 2008 yılının Kıbrıs’ta adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaşılması için bir fırsat penceresi sunduğunu, Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat’ın sözleri ve eylemlerinde ifadesini bulan Kıbrıs Türk tarafının yapıcı yaklaşımını desteklemeye devam ettiğini, Türkiye’nin, anavatan ve üç garantör devletten biri olarak kapsamlı müzakere süreci yoluyla çözüme katkıda bulunmaya kararlı olduğunu, ayrıca Kıbrıs Türk halkının maruz bırakıldığı haksız izolasyonların kaldırılması yönünde somut adım atılmasını beklediğimizi bildirmiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY lideri Hristofyas’ın 21 Mart 2008 tarihli görüşmesi
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile Şubat 2008’de GKRY’de yapılan başkanlık seçimlerini kazanan Hristofyas 21 Mart 2008 tarihinde BM Genel Sekreteri’nin Özel Temsilcisi Möller’in de hazır bulunduğu toplantıda Kıbrıs sorununda bulunulan aşama ile önümüzdeki döneme ilişkin görüş alışverişinde bulunmak üzere bir araya gelmişlerdir.

Görüşmede gündelik yaşama ilişkin konuları ele alacak Teknik Komiteler ile özlü konular üzerinde çalışacak Çalışma Grupları’nın oluşturularak çalışmalarına başlamaları kararlaştırılmıştır. Görüşmede ayrıca iki liderin üç ay sonra biraraya gelerek Teknik Komiteler ve Çalışma Grupları’nın çalışmalarını gözden geçirmeleri ve bunların sonucunu kullanarak BM Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonu çerçevesinde kapsamlı müzakereleri başlatmaları hususunda mutabakata varılmıştır.

Sayın Talat ve Hristofyas ayrıca, Lokmacı Kapısı’nın, diğer kapılardaki yerleşik uygulamaya uygun olarak teknik açıdan mümkün olan en kısa sürede açılmasını kararlaştırmışlardır. Bahsekonu kapı, 3 Nisan 2008 tarihinde iki liderin temsilcileri ile Lefkoşa Türk ve Rum Belediye Başkanları’nın katıldığı bir törenle karşılıklı geçişlere açılmıştır.

21 Mart Süreci
Liderlerin 21 Mart tarihinde vardıkları mutabakat doğrultusunda, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat’ın temsilcisi Özdil Nami ile Rum başkanlık komiseri Yakovu arasında yapılan görüşmelerde, altı Çalışma Grubu ile yedi Teknik Komite oluşturulması üzerinde mutabık kalınmıştır. Bu bağlamda, Çalışma Grupları “Yönetim ve Güç Paylaşımı”, “AB Konuları”, “Güvenlik ve Garantiler”, “Toprak”, “Mülkiyet” ve “Ekonomik Konular”; Teknik Komiteler ise “Suç/Suça İlişkin Konular”, “Ekonomik ve Ticari Konular”, “Kültürel Miras”, “Kriz Yönetimi”, “İnsani Konular”, “Sağlık” ve “Çevre” başlıklarından oluşmaktadır.

Çalışma Grupları ve Teknik Komite’ler 18 Nisan Cuma günü Ara Bölge’de yapılan bir törenle çalışmaya başlamıştır.

BMGS’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Pascoe’nun bölgeyi ziyareti ve BM Güvenlik Konseyi Başkanlık Açıklaması
BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Büyükelçi Lynn Pascoe, bölgeye yaptığı değerlendirme ziyareti çerçevesinde 30 Mart-2 Nisan tarihleri arasında Ada’da iki tarafla, 7 Nisan’da Atina’da Yunan yetkililerle yürüttüğü temasların ardından 8 Nisan’da ülkemizi ziyaret etmiştir. BMGSY Pascoe Sayın Bakanımız tarafından kabul edilmiş ve Bakanlığımız yetkilileriyle temaslarda bulunmuştur. Kıbrıs sorununa BM Genel Sekreteri’nin iyiniyet misyonu çerçevesinde kapsamlı çözüm bulunması amacıyla izlenecek yol konusunda kendisiyle yararlı ve yapıcı görüş teatisinde bulunulmuştur.

BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşler Yardımcısı Büyükelçi Pascoe, New York’a dönüşünde Kıbrıs konusundaki temasları hakkında 15 Nisan 2008 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nin kapalı oturumunda bir sunuş yapmıştır.

Büyükelçi Pascoe, sunuş sonrasında yaptığı açıklamada Ada’nın yeniden birleşeceği yolunda ihtiyatlı bir iyimserlik taşıdığını söylemiş, öte yandan iki toplum arasında yürütülen müzakerelerin kolay olmayacağını düşündüğünü kaydetmiştir. Büyükelçi Pascoe, Ada’da görev yapacak Çalışma Grupları ile Teknik Komiteler aşamasında ilk üç ay içerisinde olumlu gelişmeler kaydedilmesi halinde BM Genel Sekreteri’nin önümüzdeki aylarda bir Özel Danışman atamayı değerlendirebileceğini ifade etmiştir.

Sözkonusu sunuştan iki gün sonra, 17 Nisan 2008 tarihinde BM Güvenlik Konseyi adına Dönem Başkanı Güney Afrika Daimi Temsilcisi bir Başkanlık Açıklaması yapmıştır.

Güvenlik Konseyi Başkanlık Açıklaması’nda, iki lider arasında 21 Mart tarihinde varılan mutabakatın memnuniyetle karşılandığı belirtilmiş, Güvenlik Konseyi’nin Çalışma Grupları ile Teknik Komiteler’in çalışmaya başlamasını cesaret verici bulduğu kaydedilmiş, bu çalışmaların BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet görevi çerçevesinde kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunmasına yönelik kapsamlı müzakereler için zemini hazırlayacağı ifade edilmiştir. Açıklamada ayrıca, Lokmacı Kapısı’nın açılmasının memnuniyetle karşılandığı, BM Güvenlik Konseyi’nin, ilgili kararlarında ifadesini bulduğu üzere, iki kesimli, iki toplumlu bir federasyon ve siyasi eşitlik temelinde Kıbrıs’ın birleştirilmesini desteklemeye devam edeceği, BMGS’nin taraflara yardımcı olma arzusu ile hazırlık döneminde katedilecek ilerlemeye bağlı olarak yeni bir Özel Danışman ataması ihtimali memnuniyetle kaydedilmiştir.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un Kıbrıs Özel Temsilciliği ve Kıbrıs’taki BM Barış Gücü (UNFICYP) Misyon Şefliği’ne atadığı Taye-Brook Zerihoun, 13 Mayıs’ta Ada’ya gelerek görevine başlamıştır.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY lideri Hristofyas’ın 23 Mayıs 2008 tarihli görüşmesi
21 Mart görüşmesi sonrasında meydana gelen gelişmeleri değerlendirmek üzere KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY lideri Hristofyas 23 Mayıs 2008 tarihinde Ara Bölge’de BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Zerihoun’un evsahipliğinde bir araya gelmişlerdir.

Görüşme sonrasında yapılan ortak açıklamada, iki liderin siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli, iki toplumlu federasyona bağlılıklarını yeniden teyit edilmiş, ortaklığın, eşit statüdeki Türk ve Rum kurucu devletlerinden oluşan, tek uluslararası kimlikli, federal bir hükümete sahip olması konusunda hemfikir oldukları kaydedilmiştir.

Konuyla ilgili olarak Bakanlığımız tarafından aynı gün yapılan açıklamada, ülkemizin Ada’da 21 Mart 2008 tarihinde başlayan hazırlık sürecini desteklediği ve Kıbrıs’ta yerleşmiş BM parametreleri olan iki kesimlilik, siyasi eşitlik ve iki Kurucu Devletin eşit statüsüne dayanan yeni bir Ortaklık Devleti kurulması amacıyla kapsamlı ve adil bir çözüme ulaşılması için iki liderin BM Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonu çerçevesinde en kısa zamanda doğrudan müzakerelere başlamasını beklediği kaydedilmiştir.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki Barış Gücü’ne ilişkin 2 Haziran 2008 tarihli raporu ve 1818 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetlerine ilişkin Kasım 2007-Mayıs 2008 dönemini kapsayan raporu 2 Haziran 2008 tarihinde yayınlanmıştır.

Ada’daki BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasına ilişkin 1818 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ise 13 Haziran 2008 tarihinde kabul edilmiştir.

İngiltere ile GKRY arasında 5 Haziran 2008 tarihinde imzalanan Ortak Mutabakat Belgesi
İngiltere ile GKRY arasında bir Ortak Mutabakat Muhtırası, 5 Haziran 2008 tarihinde Londra’da, İngiltere Başbakanı Gordon Brown ile GKRY lideri Hristofyas tarafından imzalanmıştır.

Konuya ilişkin olarak Bakanlığımız tarafından yapılan açıklamada, Kıbrıs’taki iki liderin görüşme süreci içinde bulundukları bir dönemde yapıcılıktan uzak unsurlar içeren bir Mutabakat Muhtırası imzalanmasının sürece olumsuz bir müdahale teşkil ettiği, Kıbrıs sorununa kalıcı ve adil bir çözüm bulunması yönündeki çabalara gölge düşürdüğü kaydedilmiş ve Muhtıra metninin, BM parametreleri ile Ada’daki iki lider tarafından 21 Mart ve 23 Mayıs tarihlerinde varılan mutabakatı yansıtmadığı belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, dost ve müttefik İngiltere’nin GKRY ile böyle bir Muhtıra imzalamak ihtiyacı duymasına, Kıbrıs Rumlarının açılımlarda bulunduğuna ve iki tarafça paylaşılan stratejik çıkarlara değinmesine anlam verilemediği ifade edilmiştir.

BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Pascoe’nun Ada’yı ziyareti
BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşler Sorumlu Yardımcısı Lynn Pascoe, Kıbrıs konusunda bulunulan aşama hakkında değerlendirmelerde bulunmak üzere 16-18 Haziran 2008 tarihlerinde Ada’da bazı temaslarda bulunmuştur. Pascoe, 17 Haziran günü KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile görüşmüştür.

Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, BMGSY Pascoe ile verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerine işaret ederek, Kıbrıs Türk tarafının son zamanlardaki bazı kaygılarını ve yaşanan bazı tartışmaları konuşma fırsatı bulduklarını belirtmiştir.

35. İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısı

18-20 Haziran 2008 tarihlerinde Kampala’da yapılan 35. İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda kabul edilen “Kıbrıs’ta Durum” başlıklı kararda izolasyonların kaldırılması ve İKÖ üyesi ülkelerin KKTC ile daha fazla işbirliği ve dayanışma içerisine girmeleri yönünde daha çok adım atmaları çağrısı yapılmıştır. Kararda ayrıca, üye ülkelerin KKTC ile üst düzey temaslarını artırmaları ve eğitim, sağlık ile spor alanlarında işbirliği yapmaları istenmiştir.

Toplantı kapanışında yayınlanan Kampala Deklarasyonu’nda ise Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüme ulaşılabilmesi için taraflar arsındaki görüşmeler sürecinin desteklendiği belirtilmiş ve Kıbrıslı Türkler üzerindeki izolasyonların kaldırılması çağrısı yapılmıştır.

İki liderin 1 Temmuz 2008 tarihli görüşmesi

1 Temmuz 2008 tarihinde iki lider, Çalışma Grupları ile Teknik Komitelerin ilk raporlarını gözden geçirmek üzere Ara Bölge’de biraraya gelmişlerdir. Görüşme sonrasında Özel Temsilci Zerihoun tarafından okunan Ortak Açıklama’da iki Lider’in tek egemenlik ile tek vatandaşlık konularını görüştükleri ve bu konularda prensipte anlaşarak uygulanmasının detaylarını kapsamlı müzakereler çerçevesinde görüşme konusunda uzlaştıkları, ayrıca iki liderin 25 Temmuz’da yeniden bir araya gelerek Çalışma Grupları ile Teknik Komitelerin son raporlarını gözden geçirmeye karar verdikleri kaydedilmiştir. İki lider son hazırlık toplantılarını 25 Temmuz’da gerçekleştirmişler ve görüşmenin ardından yaptıkları Ortak Açıklamada kapsamlı görüşmelerin 3 Eylül 2008 tarihinde başlamasına, ayrıca iki liderin üzerinde anlaşacakları çözümün Ada’nın iki tarafında eşzamanlı referandumlara sunulacağına karar verdiklerini ifade etmişlerdir.
3 Eylül 2008 Kapsamlı Müzakere Süreci

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat ile GKRY lideri Hristofyas 3 Eylül 2008 günü bir araya gelerek, Kıbrıs’ta BM Genel Sekreteri’nin iyiniyet misyonu çerçevesinde kapsamlı çözüm müzakerelerini başlatmışlardır. Anılan toplantıda iki lider, içerikli ilk toplantının 11 Eylül 2008 günü başlamasını ve “Yönetim ve Yetki Paylaşımı” konusunun ele alınmasını kararlaştırmışlardır.

Toplantıda BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı (BMGS ÖD) Alexander Downer, yaptığı açılış konuşmasında, sürecin Kıbrıs’taki iki tarafa ait olduğunu, BM’nin bu süreci desteklemeye hazır olduğunu, hazırlık döneminde büyük ilerleme kaydedildiğini, bugüne kadar Kıbrıs konusunda oluşmuş hacimli müktesebattan yararlanılabileceğini belirtmiş; kendisinin BMGS’nin Özel Danışmanı olarak atanmasının BM’nin ve Genel Sekreterin müzakere sürecine yönelik desteğinin güçlü bir göstergesi olduğunun altını çizmiştir.

GKRY lideri Hristofyas açılış konuşmasında, Kıbrıs’ta varılacak çözümün temellerinin, Kıbrıs’taki üniter devleti federal bir yapıya dönüştüren 1977-1979 Doruk Anlaşmaları ile belirlendiğini, çalışmalara ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarının rehberlik etmesi gerektiğini, “Kıbrıs”ın AB’nin tam üyesi olduğunu, bu çerçevede çözümün, AB ilkelerine dayanmasını beklediklerini belirtmiş; sürecin sahibinin Kıbrıslılar olduğunu, sonucun Kıbrıslılar için “Kıbrıslı” bir çözüm olacağını vurgulamış, hakemlik ve suni süre-bitimlerini kabul etmeyeceklerini ileri sürmüş, aynı zamanda tüm konularda anlaşılmadan hiçbir konuda anlaşılmamış olacağının altını çizmiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat açılış konuşmasında, Kıbrıs’ta yeni bir ortaklık kurulması sürecinde iki taraf arasında ortaya çıkabilecek görüş ayrılıklarının, tarafların iyiniyeti ve karşılıklı fedakarlıklarla aşılabileceğini, BM çerçevesinde 40 senedir devam etmekte olan müzakere sürecinin, çözümün parametrelerini oluşturduğunu, ayrıca 21 Mart süreci çerçevesinde yaptıkları 23 Mayıs ve 1 Temmuz Ortak Açıklamalarının, yeni oluşacak yapının temel çerçevesini çizdiğini, ayrıca, 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmalarının devamının, taraflardan birinin diğeri üzerinde hakimiyet kurmamasının, Ada’daki, iki taraf arasındaki iç denge ve ülkemiz ile Yunanistan arasında dış dengenin devamının çözümün asli parçalarını oluşturduğunu vurgulamıştır.

BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, 3 Eylül görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamada, Kıbrıs’ta iki liderin kapsamlı müzakerelere başlamasını memnuniyetle karşıladığını ve BM’nin sürece verdiği değişmez desteği ifade etmiştir.

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat, müzakerelerin başlaması vesilesiyle yaptığı Kıbrıs Türk halkına muhatap “Halka Sesleniş” konuşmasında, Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs Adası üzerindeki haklarından vazgeçmeye niyeti olmadığını, bu hakların, “iki halkın siyasi eşitliği ve iki Kurucu Devletin eşit statüsü” ile korunabileceğini, Kurucu Kıbrıs Türk Devleti ile Kurucu Kıbrıs Rum Devleti’nin eşit statüsüyle, 1950’lerden beri devam edegelen mücadele neticesinde elde edilen “kendi kaderini belirleme hakkı”nın yeni ortaklık devletine taşınacağını ifade etmiştir.

İki lider 3 Eylül’deki açılıştan sonra ilk içerikli toplantıyı 11 Eylül tarihinde gerçekleştirmiş ve “Yönetim ve Güç Paylaşımı” konularını ele almışlardır. Liderler bilahare düzenli olarak biraraya gelerek sırasıyla “Yönetim ve Güç Paylaşımı”, “Mülkiyet”, “AB Konuları”, “Ekonomi”  ve “Toprak” konularını görüşmüşlerdir. Temmuz ayında tamamlanması öngörülen ilk tur görüşmelerde son olarak “Güvenlik ve Garantiler” konusunun ele alınması beklenmektedir. Liderler arasındaki görüşmeler marjında liderlerin özel temsilcileri Özdil Nami ve Yorgos Yakovu da düzenli olarak bir araya gelmektedirler. Tarafların üzerinde uzlaşıya varamadıkları hususlar bir yana ayrılmakta ve görüşmeler bir sonraki konu üzerinden sürdürülmektedir.

GKRY ile Rusya Federasyonu arasında imzalanan Ortak Bildiri

GKRY ile Rusya Federasyonu arasında Rum lider Hristofyas’ın Moskova ziyareti çerçevesinde 19 Kasım 2008 günü Ortak Bildiri imzalamıştır. KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ın sözkonusu bildiriye ilişkin yaptığı açıklamada, Rusya’nın Kıbrıs Rum tarafıyla yayınladığı ortak bildiriyle çözümsüzlüğe destek çıktığını, bunun da sürece ciddi şekilde zarar verdiğini, 1977-1979 doruk anlaşmaları ve BM Güvenlik Konseyi kararlarında üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federal bir devlete dönüşeceğinin öngörüldüğüne” ilişkin deklarasyonda yer alan ifadenin tamamen yalan olduğuna vurgu yapmıştır.

Kıbrıs’taki mülkiyet sorunu ve uluslararası mahkemeler önündeki davalar

Avrupa Birliği Adalet Divanı ve AİHM önündeki davalar, Kıbrıs sorunun en karmaşık boyutlarından birini oluşturan mülkiyet sorununu yakından ilgilendirmektedir. Kıbrıs’taki mülkiyet konusunun kapsamlı bir çözüm içerisinde bir bütün olarak çözümlenmesi fikri yıllar içinde BM platformunda geliştirilmiştir. Bu bütünlük son olarak Annan Planı çerçevesinde de ele alınmıştır. Kıbrıs Türk tarafı, mülkiyet sorununun kapsamlı çözüm içerisinde bir bütün olarak ele alınması fikrini savunmakta ve belirlenecek objektif kıstaslar çerçevesinde tazminat, takas veya iade yoluyla çözümlenmesini istemektedir.

Orams Kararı

Kıbrıs sorununun kapsamlı çözüm müzakereleri devam ederken ABAD, 28 Nisan 2009 günü, Orams davasına ilişkin görüşünü açıklamıştır.  Orams kararı, hem Kıbrıs’taki mülkiyet sorununu doğrudan ilgilendirmekte hem de başta iki kesimlilik olmak üzere temel BM parametrelerini aşındırıcı bir nitelik arzetmektedir. Orams davası, GKRY vatandaşı Apostolides’in, KKTC/Girne/Lapta’daki toprağı üzerine ev inşa ettikleri gerekçesiyle İngiliz Orams çifti aleyhine GKRY mahkemelerinde açtığı davanın ve bu mahkemelerin verdiği kararın, İngiltere mahkemelerinde tanıtılmasına ilişkin olup, GKRY mahkemesinin verdiği ihlal kararı ilk olarak İngiliz mahkemesi tarafından tanınmamış, bunun üzerine Apostolides davayı bir üst mahkeme olan İngiliz İstinaf Mahkemesi’ne götürmüş ve İngiliz İstinaf Mahkemesi başvuruyu bir karara bağlamadan önce ABAD’a havale ederek mütalaa istemiştir.

ABAD Savcılığı davaya ilişkin olarak 18 Aralık 2008 tarihinde verdiği görüşünde, GKRY mahkemesinde verilen kararın, AB üyesi ülkelerde tanınabileceğini belirtmiştir. İngiltere nezdinde sürecin durdurulmasına ve geri çekilmesine ilişkin siyasi düzeyde yaptığımız üst düzeyli girişimler sonuç vermemiş ve ABAD, Orams davasına ilişkin mütalaasını 28 Nisan 2009 tarihinde açıklamıştır. Kararın operatif paragraflarında özetle, AB müktesebatının Kıbrıs’ın kuzeyinde askıda bulunmasına rağmen, GKRY mahkemelerinin KKTC’deki mülkiyet, medeni ve ticari konulara ilişkin olarak verdiği kararların tüm AB üyesi ülkelerde tanınması ve uygulanmasının mümkün olduğu bildirilmektedir. ABAD’ın verdiği bu kararın yorum yapılmasına imkân sağlamayacak kadar açık olduğu ve bu nedenle İngiliz Mahkemelerini bağlayabileceği değerlendirilmektedir. İngiliz İstinaf Mahkemesinin, ABAD kararını dikkate alarak önümüzdeki sonbaharda Orams başvurusunu nihayete erdirmesi beklenmektedir.

Orams kararı, Kıbrıs sorununun en önemli ve karmaşık sorunlarından birini teşkil eden mülkiyet meselesinin, kapsamlı çözümün diğer unsurlarıyla bir bütün olarak ele alınması ve belirlenecek objektif kıstaslar çerçevesinde tazminat, takas ve iki kesimliliğe halel getirmeyecek belli tavanlar çerçevesinde kısmı iade yoluyla çözümlenmesi ilkesini, ayrıca, Kıbrıs’ta bir tarafın diğer taraf üzerinde yetki kullanamayacağına ve tahakküm kuramayacağına ilişkin temel BM parametresini göz ardı etmekte; çözüm felsefesinin temelinde yer alan “ortaklığın yenileneceği” gerçeğini dikkate almamakta ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yetki alanını (jurisdiction) ve egemenliğini Kuzey’e teşmil eden bir içerik taşımaktadır. Öte yandan, Orams kararı, müzakereler sonucunda ortaya çıkacak çözümün unsurlarının bilahare, mahkeme kararlarıyla aşındırılmamasını teminen, anlaşmanın AB’nin birincil hukuku olması gerektiği hususunun da en çarpıcı biçimde ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Konu hakkında, Bakanlığımızca 29 Nisan 2009 tarihinde bir açıklama yapılarak, karar üzerinde ayrıntılı hukuki incelemenin yapılmakta olduğu, sözkonusu kararın müzakere süresince belirlenmiş parametrelere ve kurulacak yeni ortaklığın doğasına aykırı olduğu ve kararın GKRY’nin haksız bir şekilde elde ettiği AB üyeliğinin çözüm çabaları aleyhine suistimal edilmesinin bir örneğini teşkil ettiği kaydedilmiştir. Bilahare yapılan ikinci açıklamada ise bazı ferdi mahkeme kararlarıyla çözüm sürecine zarar verilmeye çalışılmasının kabul edilemeyeceği, çözümün BM parametreleri ve zemininde sağlanacağı, Orams Kararı’nda atıfta bulunulan “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin 1960 yılında kurulan Ortaklık Devleti olmadığı, Kıbrıs Rumları’nın, Kıbrıs Türkleri’ni veya Ada’nın tamamını temsil etmeye yetkili olmadıkları gibi, eşit siyasi statüye sahip Kıbrıs Türkleri üzerinde yetki veya egemenlikleri bulunmadığı, Yargı kararlarıyla “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Kıbrıs Türkleri’ne dayatılması çabalarının sonuç doğurmayacağı  vurgulanmıştır.

Öte yandan, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat da kararın açıklanmasını müteakip, KKTC’deki tüm siyasi partilerin katılımıyla yapılan bir toplantı sonrasında bir açıklama yaparak, Kıbrıs’ta iki ayrı hukukun yürürlükte olduğunun karar çerçevesinde dikkate alınmamış olmasının ciddi bir hata teşkil ettiğini, kararın müzakere sürecine ciddi bir zarar verdiğini, İngiliz mahkemesinin ABAD kararı çerçevesinde bir kararı benimsemesi halinde müzakere sürecinin bir daha düzeltilmesi mümkün olmayacak şekilde zedeleneceğini ve Kıbrıs’taki mülkiyet sorununun çözümünün sadece bireysel tercihler dikkate alınarak ve iki kesimlilik ilkesi sınırlandırılarak üretilecek yöntemleri Kıbrıs Türk tarafının kabul etmeyeceğini bildirmiştir.

AİHM Önündeki Mülkiyet Davaları

Mülkiyet konusunda iki tarafın üzerinde anlaşacağı bütüncül bir formül bulunmasını istemeyen GKRY, son yirmi yıldır vatandaşlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmaları için teşvik edip, desteklemekte, böylece bir yandan iki kesimliliği pratik olarak önlemeye çalışırken diğer taraftan uluslararası hukuk açısından ülkemizi zor durumda bırakmayı hedeflemektedir. Bu çerçevede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde bekleyen çok sayıda Rum mülkiyet başvurusuna ilişkin olarak Mahkeme’nin talep ve beklentilerini karşılamaya yönelik bir iç hukuk yolu olarak, AK Sekreteryası ile de danışılarak, Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) ihdas edilmiş ve Komisyon 2006 Nisan ayından itibaren çalışmalarına başlamıştır. TMK’nın etkinliği, AİHM tarafından belirlenen 8 pilot davanın incelenmesi çerçevesinde belirlenecektir.

AİHM’nin yapacağı inceleme neticesinde TMK’nın etkin bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmesi halinde, AİHM, önünde bulunan diğer Rum mülkiyet başvurularının (1475 adet)  TMK’ya yönlendirilmesi durumu ortaya çıkacak, ayrıca TMK’nın kamulaştırma yapma fonksiyonu ağırlık kazanacaktır.

Öte yandan, AİHM Kıbrıs’taki mülkiyet konusuna ilişkin olarak TMK’nın kurulmasından önce kabul edilebilir bulmuş olduğu otuzbeş davayı da halen görüşmeye devam etmektedir. Bu otuzbeş davanın dördü 20 Ocak 2009 tarihinde, sekizi ise 27 Ocak 2009 tarihinde AİHM tarafından Loizidou içtihadı çerçevesinde ihlal kararı ile sonuçlandırılmış olup, bu davalara ilişkin herhangi bir tazminata henüz hükmedilmemiştir. Öte yandan, anılan başvurulardan birinin görüşülme süreci (Lordos başvurusu) AİHM tarafından TMK’nın etkinliğine ilişkin inceleme sonuçlanana kadar askıya alınmıştır.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki Barış Gücü’ne ilişkin raporu ve 1873 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetlerine ilişkin raporu S/2009/248 sayılı BM belgesi olarak 20 Mayıs 2009 tarihinde yayınlanmıştır.

Ada’daki BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasına ilişkin 1873 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı (S/RES/1873/2009) ise 29 Mayıs 2009 tarihinde, olumsuz oyumuza karşılık 14 olumlu oyla kabul edilmiştir.

İKÖ 36. Dışişleri Bakanları Konseyi: Kıbrıs’ta Durum Başlıklı Karar

36. İslam Dışişleri Bakanları Konferansı, 23-25 Mayıs 2009 tarihleri arasında Şam’da gerçekleştirilmiştir. KKTC Dışişleri Bakanı Sayın Özgürgün’ün de katıldığı konferansta kabul edilen İDBK kararında Kıbrıs konusunda yerleşik BM parametreleri temelinde bir çözüme bir an önce ulaşılması hususunda tarafların siyasi eşitliğinin, iki kesimliliğin vurgulanması gerektiği, Kıbrıs Türkleri’nin maruz kaldığı kısıtlamaların uluslararası toplum tarafından ortadan kaldırılması için somut adımların atılması, sözkonusu kısıtlamaların kaldırılması hususunda İKÖ üyesi devletlerin Kıbrıs Türkleri ile işbirliği içerisinde olması gerektiği, İKÖ üyesi ülkeler ile KKTC arasında üst düzey ziyaretlerin, kültürel ve sportif faaliyetlerin gerçekleştirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı resmi web sitesi

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popular Articles