1571 yılında, Venedikliler’den alınan ve 307 yıl Osmanlı hakimiyeti altında kalan Kıbrıs’ın yönetimi 1878 yılında, hükümranlık hakkı Osmanlı İmparatorluğunda kalmak kaydıyla, İngiltere’ye devredilmiştir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere’nin ayrı saflarda yer almasının da bir sonucu olarak, İngiltere 1914′te tek taraflı bir kararla adayı ilhak etmiştir. Türkiye Ada üzerindeki İngiliz egemenliğini Lozan Andlaşmasıyla 1923′de tanımıştır.
18. yüzyıl başlarına kadar Kıbrıs’taki Türk sayısı Rumlardan fazla olmuştur. Tarımla meşgul olan Türklerin elindeki toprak miktarı da Rumlarınkinden fazla olmuştur. İki taraf arasında sosyal ve kültürel yaşam hep farklı kalmış, Türkler ve Rumlar arasında evlenme görülmemiş, iki toplumun fertleri ortak ticari işletme kurma gibi davranışlara girmemişlerdir.
1931’den itibaren Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ile birleşme taleplerini yoğunlaştırmışlardır. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleştirilerek, tamamen bir “Elen” adası haline getirilmesi şeklinde özetlenebilecek olan “ENOSİS” kampanyasına, İkinci Dünya Savaşından sonra hız verilmiştir. Rum Ortodoks Kilisesi 15 Ocak 1950′de Enosis konusunda halk oylaması düzenletmiş ve oylama % 96 Enosis lehine sonuçlanmıştır. Ancak Enosis fikrine İngiltere tarafından kuvvetle karşı çıkılmıştır. Yunanistan ise, Ada’daki Rumların self-determinasyon (kendi geleceğini tayin) hakkı olduğunu ileri sürerek Enosis’e dolaylı yollardan ulaşmayı tercih etmiştir. Yunanistan, 1954′te Kıbrıs sorununun BM’e götürülmesi kararı aldığını açıklamış, bu arada Ada’da Kıbrıs Türklerine karşı şiddet eylemleri başlamıştır. 1954-1958 yılları arasında “self-determinasyon” görüntüsü altında BM’e yaptığı çeşitli başvurularda Yunanistan, bir başarı sağlayamamıştır. Bu arada Yunanistan’dan gelen Albay Grivas tarafından 1955 yılında kurulan EOKA adlı terör örgütü yoluyla Ada’daki şiddet eylemleri giderek artmıştır. İngiltere bu durumda, 1956′da, sadece Rumların değil, aynı ölçüde Kıbrıslı Türklerin de “self determinasyon” hakkı bulunduğunu ve bu çerçevede taksim talebinin de geçerli bir seçenek oluşturduğunu açıklamıştır.
Şiddet eylemleri nedeniyle 1955-58 döneminde Kıbrıslı Türkler 33 karma köyü terk etmek zorunda kalmışlardır. Enosis’e karşı kendi örgütlenme çalışmalarına başlayan Kıbrıslı Türkler, gelişmelere paralel olarak, “taksim” görüşünü geliştirmişlerdir.
Yunanistan’ın BM’den tek taraflı “self-determinasyon”, yani Enosis lehinde bir karar elde edememesi, Kıbrıslı Türklerin Enosis’e karşı direnişleri ve Türkiye’nin kendilerini desteklemekteki kararlılığı, Türkiye ile Yunanistan arasında müzakerelerin başlatılmasına imkan sağlamıştır. Bunun sonucunda 11 Şubat 1959′da Türkiye ile Yunanistan Zürih’te anlaşmaya varmışlar, Londra’da İngiltere’nin ve Kıbrıs’taki iki toplumun liderlerinin onayını almışlardır. Bu şekilde ortaya çıkan Zürih ve Londra Anlaşmaları bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafından garanti edilmesi ilkelerine dayandırılmıştır.
Bu çerçevede, “fonksiyonel federasyon” öngören bir anayasanın temelini oluşturan ve aynı zamanda İngiltere’ye iki egemen üs bölgesi bırakan bir Kuruluş Andlaşması, bunu teminat altına alan bir Garanti Andlaşması ve Türkiye ile Yunanistan’ın Kıbrıs’ta askeri birlik bulundurmalarını sağlayan bir İttifak Andlaşması ortaya çıkmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti 16 Ağustos 1960′ta resmen kurulmuştur. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası anlaşmalarla kurulan bir ortaklık devleti olup, anlaşmalar Ada’nın iki toplumlu yapısı temel alınarak oluşturulmuştur. 1960 düzenlemeleriyle içeride iki halk arasında fonksiyonel bir ortaklıkla iç dengenin sağlanmasına ve Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantör olmasıyla da dış dengenin teminine çalışılmıştır. Türk toplumunun lideri olan Cumhurbaşkanı Yardımcısına, tüm temel konularda Cumhurbaşkanına eşit haklarla veto yetkisi verilmiştir. Türkiye, bu anlaşmalarla İngiliz egemen üsleri (Ağrotur ve Dikelya) de dahil olmak üzere, Ada’nın tümünü garanti altına almıştır.
Ancak, Kıbrıs Rum tarafı, 1960 Cumhuriyetinin kurulduğu şekilde yaşamasına şans vermemiştir.
Zamanın Cumhurbaşkanı Makarios, Zürih-Londra Andlaşmalarının Kıbrıslı Türklere adil olanın ötesinde haklar verdiğini ve 1960 Anayasasının işlemez olduğunu öne sürmeye başlamış ve 30 Kasım 1963′te anayasanın tadili için, Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto hakkının kaldırılmasını da içeren 13 maddelik önerilerini Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr.Küçük’e iletmiştir. Bu öneriler, 16 Aralık 1963′te Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye tarafından reddedilmiştir.
Bunun üzerine, 21 Aralık 1963′te Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı ve sistematik şiddet politikasına geçmiştir. Bu kampanya önceden hazırlanmış bir plana (Akritas Planı) dayandırılmıştır. Türklerin imhası veya Ada’dan atılmasını öngören Akritas Planı, basit bir örgütün eylem planı olmayıp, Rum yetkililerce öngörülen ve organize edilen bir etnik temizlik ve soykırım girişimidir. Akritas planının uygulanması sonucunda, 30.000 Kıbrıslı Türk 103 köyü terk etmek zorunda kalmıştır. Tüm Kıbrıs Türk nüfusu, ada yüzölçümünün %3′üne tekabül eden ve sürekli kuşatma altında tutulan küçük bölgelere sığınmıştır. Kıbrıslı Türklere karşı ağır ekonomik baskı uygulanmış, dış dünyadan soyutlanmışlar, haberleşme, ulaşım, ekonomik ilişkileri tamamen kesilmiştir. 1960 Anayasasının, Kıbrıs Türklerinin temel haklarıyla ilgili maddelerinin rafa kaldırılmasıyla, Kuruluş Anlaşmasının geçerliliği 1963′den itibaren ortadan kalkmıştır. 1963 “Kanlı Noel” olaylarından sonra, 27 Aralık 1963′e üç garantör ülkenin askerlerinden oluşan bir “Barışı Koruma Kuvveti” oluşturulmuştur. Bu çerçevede İngiliz generalin yeşil bir kalemle harita üzerinde çizdiği bir çizgi ile Lefkoşa 30 Aralık 1963′te ikiye ayrılmıştır. Bu tarihten itibaren bu sınır “Yeşil Hat” olarak adlandırılmıştır.
Bilahare, BM Güvenlik Konseyi’nin, 4 Mart 1964’de aldığı 186 sayılı kararla adaya uluslararası barış gücü (UNFICYP) konuşlandırılmıştır. Bu arada, Yunanistan adaya gizlice askeri kuvvet yollamaya başlamış, bu kuvvetin sayısı zaman içinde 20.000’e ulaşmıştır. Böylece, bir ortaklık devleti olmaktan çıkarak bir Rum yönetimine dönüşen Kıbrıs Cumhuriyeti fiilen Rum/Yunan kontrolü altına girmiş ve iki halk birbirinden tamamen kopmuştur.
1967′de Yunanistan’da yönetimi askeri darbeyle ele geçiren Cunta, Enosis’e ulaşmak için Keşan ve Dedeağaç görüşmelerinde Türkiye ile pazarlığa kalkışmış, bundan sonuç alamayınca Kıbrıs’ta Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı saldırılar düzenlenmiş, bu saldırılara Yunan birlikleri de katılmıştır. Türkiye’nin anlaşmalardan doğan müdahale hakkını kullanacağı yönündeki ihtarı üzerine bu buhran son bulmuş ve Yunanistan, BM gözetimi altında Ada’dan kuvvetlerini çekmek zorunda bırakılmıştır.
Bu arada, EOKA’cılar arasında ortaya çıkmaya başlayan görüş ayrılıkları, Türkiye’nin müdahalesinden çekinen ve Türkleri ekonomik yoldan altetmeyi yeğleyen Makarios ile eski cuntacıları içeren EOKA-B’cilerin karşı karşıya gelmelerine neden olmuştur. 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Cuntasının desteğiyle EOKA lideri Nikos Sampson adayı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı bir darbe gerçekleştirerek iktidarı kısa süreyle ele geçirmiştir. Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kasteden bu hareket karşısında Türkiye, 1960 Garanti Andlaşması çerçevesinde, önce İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunmuştur. Türkiye, İngiltere’nin olumsuz cevap vermesi üzerine, Ada’daki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974 günü Barış Harekatını başlatmıştır. Böylece Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı önlenmiş, Kıbrıs Türk halkının varlığı da güvence altına alınmıştır. Türk Barış Harekatı aynı zamanda Yunanistan’da Cunta idaresinin de sonu olmuştur.
Barış Harekatı sonrasında 1975 nüfus mübadelesi anlaşmasıyla Kuzey’den Güney’e tahminen 120.000 Rum, Güney’den Kuzey’e de 65.000 Türk geçmiş, böylece nüfus bakımından homojen iki kesim meydana gelmiştir. Bu iki kesim, 180 km boyunca uzanan ve genişliği 5 metre ile 7 km. arasında değişen bir “ara bölge” ile birbirinden ayrılmıştır.
Bugün Kuzey Kıbrıs’ın 200.000 kişilik nüfusuna karşı, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminde 700.000 civarında Rum yaşamaktadır. Kıbrıs’ta ayrıca Ermeni, Maronit ve Latin dini grupları bulunmaktadır. Kıbrıs Adası Türkiye’ye 71 km, Yunanistan’a ise 900 km. uzaklıktadır.
MÜZAKERE SÜRECİ
Ada’daki iki taraf arasındaki ilk görüşmeler 1968′de başlamıştır. Türk tezinin yerel özerklik (local autonomy) şeklinde ortaya konduğu bu görüşmeler, 1971 yılı sonuna kadar sürmüştür. 1972-1974 döneminde görüşmelere Türkiye ve Yunanistan’dan uzmanların katılmasıyla devam edilmiştir. Bu görüşmeler de 15 Temmuz 1974 Rum/Yunan darbesiyle son bulmuştur.
1974 sonrasında, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye Ada’da yaşananlar ve gerçekler temelinde iki toplumlu, iki kesimli federasyon modelini benimsemiştir.
Bu çerçevede 1975-1997 yılları arasında sürdürülen çeşitli müzakereler bir federasyonun oluşturulmasına yönelik olarak cereyan etmiştir. Ancak Rum tarafı, egemenliğini Kuzey’e de yayacak bir politika izlemiş ve müzakerelerde devlet yapısını bu amaca yönelik olarak şekillendirmeye çalışmıştır.
1960′larda Kıbrıs Türk tarafına otonomi hakkını bile tanımayan, 1970′li yıllarda iki kesimli, iki toplumlu federasyonu kabule yanaşmayan Rum tarafı, AB üyeliği perspektifi güçlendikçe federasyon fikrini savunur görünmüş, bir çözüm çerçevesinde Kıbrıs Türk tarafının elde edeceği hakları, özellikle Türkiye’nin üye olmadığı bir AB içinde kolaylıkla aşındırabileceğini düşünmüştür. Bu süreçte yaşanan bazı kayda değer gelişmeleri şu şekilde özetleyebiliriz:
– 30 Temmuz 1974 tarihli Cenevre Deklarasyonu, Kıbrıs’ta fiiliyatta iki ayrı ve otonom yönetim bulunduğunu, diğer yandan anayasal meşruiyete dönüş için müzakerelere öncelik verilmesi gerektiğini kayda geçirmektedir.
– 1974 Eylül ayından itibaren Kıbrıs’ta devam eden Denktaş-Klerides görüşmelerinin, Makarios’un Aralık ayında adaya dönmesiyle kesilmesi ertesinde Kıbrıs Türk tarafı, ileride kurulacak muhtemel bir federasyonun Kıbrıs Türk kanadını oluşturmak üzere, 13 Şubat 1975′de Kıbrıs Türk Federe Devletini (KTFD) kurmuştur.
– KTFD’nin ilanını takiben toplanan BM Güvenlik Konseyi 12 Mart 1975 tarihinde, sorunun çözümünü sağlamak üzere BM Genel Sekreterine iyi niyet görevi veren 367 sayılı kararı kabul etmiştir. Bugüne kadar devam eden çabalarına Genel Sekreter bu çerçevede yardımcı olmaya çalışmıştır. İyi niyet görevi, arabuluculuk ve hakemlikten çok daha sınırlı bir çerçeve oluşturmakta, tarafların müzakere etmelerini sağlamayı ve görüşmelerini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.
– 2 Ağustos 1975′te Viyana’da BM gözetiminde Sayın Denktaş ile Klerides arasında bir nüfus mübadele anlaşmasına varılmış ve bu BM Barış Gücü aracılığı ile uygulanmıştır.
– 12 Şubat 1977 tarihinde yapılan Denktaş-Makarios görüşmesi sonucunda ilk Zirve Anlaşması (High Level Agreements) kabul edilmiştir. Dört maddeden oluşan bu anlaşma ile iki toplumlu federal bir cumhuriyet kurulması kararlaştırılmıştır.
– Mayıs 1979′da yine Kıbrıs Türk tarafının çağrısı üzerine yapılan Denktaş-Kiprianu görüşmesinde İkinci Zirve Anlaşması ortaya çıkmıştır. Bu anlaşma, 1977 anlaşmasını teyid etmiş ve iyi niyet ve karşılıklı güven ortamı yaratılmasının önemini vurgulayan bir madde içermiştir.
– 9 Ağustos 1980′de başlayan görüşmelerde gündeme gelen belge, iki kesimlilik ve güvenlik kavramlarını ilk kez açıkça zikretmektedir. Kıbrıs sorununun anayasal veçhesinin federal, toprak veçhesinin de iki kesimli çözüme kavuşturulacağına ilişkin formül bu belgeden kaynaklanmaktadır.
– 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Türk halkının “self-determinasyon” (kendi kaderini tayin etme) hakkına dayanılarak ve siyasi eşitliği vurgulanarak ilan edilmiştir. Bu yola gidilirken federasyon tezi muhafaza edilmiş ve Rum tarafına barış ve çözüm çağrısında bulunulmuştur.
– Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri iyi niyet görevi çerçevesinde 1984 Ağustos ayında yeni bir girişim başlatarak, Kıbrıslı Türk ve Rum yetkilileri ayrı ayrı görüşmek üzere Viyana’ya davet etmiştir. Genel Sekreter, taraflara Viyana Çalışma Noktaları (Working Points) diye bilinen belgeyi sunmuştur. Bu tarihten sonra, Kıbrıs sorununun çeşitli veçheleri tek tek değil, ayrılmaz bir bütün halinde (integrated whole) ele alınmaya başlanmıştır.
– 1985 yılında Kıbrıs Türk ve Rum taraflarında yapılan seçimleri müteakip BM Genel Sekreteri taraflarla istişarelerde bulunduktan sonra 29 Mart 1986’da “Taslak Çerçeve Anlaşması”nı sunmuştur. Sözkonusu metin Ağustos 1984’den itibaren taraflarca üzerinde mutabakata varılan hususları içermekteydi. Sözkonusu Çerçeve Anlaşması, Kıbrıs’ta iki uluslu bir federal devlet kurulmasını, Rum Cumhurbaşkanı ve Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısının veto yetkilerinin olmasını ve Türk tarafının toprağının yüzde 29’un üzerinde bir oranla sınırlandırılmasını öngörmüştür.
– KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş 21 Nisan’da, Türk tarafı için önem arzeden temel hususları dile getiren ve paketi bir bütün halinde (integrated whole) kabul ettiğini bildiren bir mektubu Genel Sekreter’e göndermiştir. Sayın Denktaş 27 Nisan 1986 tarihli bir ikinci mektupla da anlaşmayı imzaya hazır olduğunu bildirmiştir. Rum Lider Kipriyanu ise önerilere yanıt vermeyerek uluslararası bir konferans çağrısında bulunmuştur. Rum tarafının bu tutumu Genel Sekreter’in açıklamasında ve raporunda eleştirilmiştir.
– Kıbrıs sorununa çözüm arama çabaları 1990 yılının ilk aylarından itibaren tekrar hareketlilik kazanmış ve giderek yoğunlaşmıştır. Bu çabaların sonucunda Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafının da aktif katkılarıyla BM Genel Sekreteri Ghali, “Fikirler Dizisi” (Set of Ideas) adını taşıyan ve gayri resmi nitelikte olan bir anlaşma çerçevesi taslağı oluşturmuş ve bunu taraflara iletmiştir. Sözkonusu belge bir bütünlük taşımakta ve bütünü üzerinde anlaşma sağlanmadıkça müstakil konularda sağlanabilecek anlaşmaların geçersiz olacağı kabul edilmekteydi.
– 1992 Haziran ve Kasım ayları arasında New York’ta yapılan müzakereler, kapsamlı çözüme ilişkin özlü konular etrafında odaklaşmış, Kıbrıs’ta kurulacak yeni ortaklığın siyasal veçhesini kapsayan konular “Fikirler Dizisi” çerçevesinde ele alınmıştır.
– 1992 Fikirler Dizisi iki federe devletten oluşan bir federal yapıyı çözüme esas almış, 1960 düzeninde de öngörüldüğü üzere, 1960 Garanti ve İttifak Andlaşmaları muhafaza edilmiş, ayrıca “Federal Kıbrıs”ın Türkiye ve Yunanistan’a her konuda “most favoured nation” statüsü tanıyacağı belirtilmiştir. Çerçeve Anlaşmasının, iki tarafın mutabakatını takiben yapılacak Dörtlü Konferans’ta nihai hale getirilmesi ve 30 gün içerisinde de iki toplumda referanduma sunulması öngörülmüştür.
– Kıbrıs Türk tarafı 100 paragraflık Fikirler Dizisinin 91′ini kabul etmiş, diğer 9 paragrafı müzakereye hazır olduğunu açıklamıştır. Rum tarafı ise, Kıbrıs Türklerinin, federe bir birim olarak da olsa, ayrı bir yapıya sahip olmalarını ve Garanti Andlaşmasının devam edecek olmasını kabul etmemiştir.
– Rum tarafında yapılan Şubat 1993 Başkanlık seçimlerini Fikirler Dizisine karşı çıkarak kazanan Klerides, iş başına gelir gelmez Fikirler Dizisi’ni müzakere etmeyeceğini, esas tercihlerinin Avrupa Birliği üyeliği yönündeki çabalarını yoğunlaştırmak olduğunu açıklamıştır. Nitekim bundan sonra, Rumların AB üyeliği yönündeki gayretlerini, Yunanistan’ın da yardımıyla geliştirmeye başladıkları müşahade edilmiştir. Rumların amacı, Yunanistan ile dolaylı bir ENOSİS’i sağlamak, Türkiye’nin garanti hakkına karşı, içinde Yunanistan’ın da bulunduğu Avrupa Birliği’ni kullanmak olmuştur.
– 1993 Mayıs ayından itibaren, müzakereler BM Genel Sekreteri’nin önerdiği Güven Arttırıcı Önlemler (GAÖ) paketi üzerinde odaklanmıştır. Bu paket çerçevesinde Lefkoşa Uluslararası Havaalanı (LUH) ve Maraş’ın, BM idaresinde iki tarafın ortak kullanımına açılması öngörülmüştür.
Bu arada, Avrupa Birliği Adalet Divanı, Rumların müracaatı üzerine Temmuz 1994′te KKTC’nin AB’ne ihracatını yasaklayan bir karar almıştır. KKTC’nin toplam ihracatının %60′a yakın bir bölümünü etkileyen bu karar, GAÖ paketinin Kıbrıs Türk tarafına sağlayacağı somut yararları da ortadan kaldırmıştır.
Diğer taraftan, Yunanistan ve GKRY arasında Kasım 1993′te “Ortak Savunma Doktrini” uygulamaya konulmuştur. “Ortak Savunma Doktrini”, iki ülke arasında ortak askeri strateji ve operasyonlar planlanmasını; ortak tatbikatlar yapılmasını, Girit, Oniki Adalar ve “Kıbrıs”ın savunma alt yapılarının yeniden düzenlenmesini; Yunanistan’ın Orta Akdeniz’de somut bir rol oynamasına imkan verecek şekilde Güney Kıbrıs’ta hava ve deniz üsleri kurmasını; güvenilir bir telekomünikasyon sistemi oluşturulmasını; Kıbrıslı Rumların eğitimlerinin iyileştirilmesini ve askeri harcamaların arttırılmasını öngörmektedir. Bu yeni stratejik kavram ile tanımlanan “tek savunma alanı” ile Yunanistan’dan Ada’da Magosa’ya kadar uzanan bölge doğal savunma sahası olarak kabul edilmekte ve bu bölgenin her köşesinde etkinlik sağlanması amaçlanmaktadır.
Anılan doktrin çerçevesinde Baf Askeri Havaalanı inşa edilmiş, Terazi deniz üssünün inşa edilmesine ve bunlara ek olarak, S-300 füzelerinin Rusya’dan alımına karar verilmiştir. Bu arada, GKRY’deki Rum-Yunan kuvvetlerinin zırh gücü önemli oranda artırılmış, Rusya’dan yeni tip tanklar alınmıştır. Ayrıca Yunanistan kendi silahlı kuvvetlerinin envanterinden çıkardığını öne sürdüğü Fransız yapımı AMX-30 tanklarından bir bölümünü Ada’ya göndermiş, GKRY’ne Leonidas tipi zırhlı personel taşıyıcıları satmıştır. GKRY, batılı ülkelerin de baskısıyla S-300′lerin Ada’da konuşlandırılmasıyla ilgili kararını, Türkiye’nin girişimleri çerçevesinde Aralık 1998′de iptal etmek zorunda kalmıştır. Füzeler Girit’e konuşlandırılmıştır.
Takip eden dönemde müzakere sürecindeki gelişmeler aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir:
– KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve GKRY Lideri Klerides arasında Ekim 1994’de Ara Bölge’de BM Özel Temsilci Yardımcısı’nın gözetiminde GAÖ paketinin Rum tarafınca kabulünü sağlamaya yönelik istikşafi mahiyette beş görüşme yapılmıştır. Bu görüşmelerde Klerides GKRY’nin 1990 yılında yaptığı tek yanlı AB üyeliği müracaatının Türk tarafınca desteklenmesini paketi kabul için ön şart olarak ileri sürmüş ve görüşmeler böylece sonuçsuz kalmıştır.
– GKRY, bunu hemen takiben aldığı tek yanlı bir kararla Kıbrıs Türk tarafı ile diyaloğu kesmiş, Mart 1995’de GKRY’ne AB’nin adaylık statüsü de vermesiyle, tamamen AB üyeliğine odaklanmıştır. Görüşmeler, Sayın Denktaş’ın müteaddit çağrılarına rağmen, Klerides’in, taraflar arasında ortak zemin bulunmadığını ileri sürmesi nedeniyle 3 yıla yakın süreyle yapılamamıştır.
– BMGS Kıbrıs Özel Temsilcisi aracılığıyla Mart 1997′de başlatılan dolaylı görüşmeleri takiben BMGS’nin, yüzyüze görüşmeler için yaptığı çağrı üzerine Temmuz ve Ağustos 1997 aylarında yaklaşık birer hafta süreyle Sayın Denktaş ve Klerides, Troutbeck (ABD) ve Glion’da (İsviçre) biraraya gelmişlerdir.
– Troutbeck görüşmeleri sırasında AB Komisyonu’nun genişleme konusundaki “Gündem 2000″ raporu ve GKRY ile 1998 başında tam üyelik görüşmeleri başlatılmasına ilişkin tavsiye kararı basına sızdırılmıştır. Türkiye ve KKTC tarafından AB’nin bu tutumuna karşı gerekli tepki gösterilmiş, bu bağlamda, 20 Ocak 1997 tarihli Türkiye-KKTC Ortak Deklarasyonu’nda öngörülen çerçevede, GKRY’nin AB üyeliği yönünde atacağı adımların KKTC’nin Türkiye ile bütünleşme sürecini hızlandıracağı 20 Temmuz 1997 tarihli Ortak Açıklamada kaydedilmiştir.
– KKTC Hükümeti, Aralık 1997 AB Lüksemburg Zirvesinde alınan GKRY ile üyelik müzakerelerinin başlatılması kararının BM müzakere sürecine ve çözüm parametrelerine yıkıcı bir darbe indirdiğini, bundan sonraki temasların ancak Ada’daki iki devlet arasında yürütülebileceğini, KKTC’nin GKRY ile AB arasında tam üyelik müzakerelerine katılmasının sözkonusu olmadığını açıklamıştır. Türkiye de KKTC’nin tutumunu desteklemiş ve AB ile Kıbrıs ve Türk-Yunan ilişkilerinin görüşülmeyeceği de Hükümet düzeyinde karara bağlanmıştır.
– Avrupa Birliği ile Güney Kıbrıs arasında tam üyelik müzakerelerinin başlatılması, Türkiye ve KKTC’ni federasyon modelinin Türkiye’nin içinde yeralmadığı bir Avrupa Birliği içerisinde ne ölçüde kalıcı olacağını irdelemeye sevk etmiştir. Yapılan değerlendirmelerde, istenilen tüm güvenceler bir müzakere sürecinde elde edilse dahi, iki kesimlilik, iki toplumluluk, Türkiye’nin etkin garantisinin devamı gibi parametrelerin aşındırılabileceği görülmüştür. Bu değerlendirme neticesinde Kıbrıs’a ilişkin politikamız Ada’daki fiili durumu esas alan yeni parametrelere oturtulmuş, müzakerelerin devamı için KKTC’nin egemen bir devlet olarak varlığının teslim edilmesini temel alan bir yaklaşım benimsenmiştir.
– Bu doğrultuda, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş tarafından 31 Ağustos 1998 tarihinde, soruna kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla Ada’daki iki devlet arasında bir Konfederasyon tesis edilmesi önerilmiştir. Öneri, Kıbrıs’taki iki devletin aralarındaki temel meseleleri çözmelerini müteakip ortak bir işbirliği yapılanmasını gerçekleştirmeleri temeline dayandırılmıştır.
– Politikamızın diğer bir boyutunu KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak güçlendirilmesi, Türkiye ile KKTC arasındaki işbirliğinin her alanda çeşitlendirilmesi ve derinleştirilmesi teşkil etmiştir. 20 Ocak, 20 Temmuz 1997 ve nihayet 23 Nisan 1998 tarihli Ortak Açıklamalar çerçevesinde Türkiye ile KKTC arasında kapsamlı bir bütünleşme süreci yürürlüğe konulmuştur.
– Kıbrıs müzakere sürecinin yeniden canlandırılması girişimleri 1999 yılının ikinci yarısında hızlanmıştır. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 14 Kasım 1999 günü yaptığı açıklamada “tarafların kapsamlı bir çözüme yönelik anlamlı müzakereler için zeminin hazırlanması amacıyla aracılı görüşmelere 3 Aralık tarihinde New York’ta başlama konusunda mutabık kaldıklarını” bildirmiştir.
– Bu açıklamayı takiben başlatılan aracılı görüşmelerin ilk turu, 3-14 Aralık 1999 tarihinde New York’ta, ikinci turu ise 31 Ocak-8 Şubat 2000 tarihinde Cenevre’de yapılmıştır. Üçüncü tur yine Cenevre’de 5 Temmuz 2000 tarihinde başlamış, 12 Temmuz’da verilen aradan sonra, 24 Temmuz – 4 Ağustos tarihlerinde tamamlanmıştır. Dördüncü tur 12-26 Eylül 2000 tarihlerinde New York’ta, beşinci tur ise 1-10 Kasım tarihleri arasında Cenevre’de gerçekleştirilmiştir.
– Aracılı görüşmeler BMGS Annan ve/veya Kıbrıs Özel Danışmanı Alvaro de Soto tarafından yürütülmüş, bu süreç zarfında Cumhurbaşkanı Denktaş ile Klerides’in herhangi bir vesileyle karşı karşıya gelmeleri ve görüşmeleri sözkonusu olmamıştır.
– Cumhurbaşkanı Denktaş, aracılı görüşmeler vesilesiyle Konfederasyon önerimizi, güvenlik ve garantiler, mülkiyet sorunları, toprak ayarlamaları, bir çözüm çerçevesinde merkezi otoriteye bırakılacak yetki dağılımı, statü eşitliği, ambargolar ve AB üyeliği gibi Kıbrıs sorununun çeşitli veçhelerine ilişkin görüşlerimizi ve BM yetkililerinin ifade ettiği görüşlere karşı tepkilerimizi ayrıntılı olarak BM Sekreteryasına aktarmıştır.
.
– Bu arada aracılı görüşmelerin ikinci turu sırasında, GKRY lideri Klerides görüşmelerin içeriği konusunda basına bilgi verilmemesi konusundaki karartmayı delerek 2 Şubat 2000 günü yaptığı yazılı açıklamasında, aracılı görüşmeleri “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin anayasa değişikliği egzersizi olarak tanımlamıştır. Böylece Rum tarafı, federasyon ister gibi gözükürken, böyle bir çözümü dahi dikkate almadığını ve adadaki eşit halk olan Kıbrıs Türklerini bir azınlık statüsüne indirgeyerek, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin, küçük anayasal değişikliklerle devamını amaçladığını ortaya koymuştur.
– Dördüncü tur aracılı görüşmeler vesilesiyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan, 12 Eylül 2000 tarihinde Ada’daki iki halkın yek diğerini temsil etmeyen siyasi eşit taraflar olduklarını teyid eden bir açıklama yapmıştır. BMGS’nin açıklamasında, tarafların bu eşit statüleriyle katılacakları görüşmeler aracılığıyla yeni bir ortaklığı öngören kapsamlı bir çözüme ulaşmaları gereğinin altı çizilmiştir. Rum tarafı 11 Ekim 2000 tarihinde meclisinde aldığı bir kararla genel sekreterin bu açıklamasını da reddetmekle Kıbrıs Türk tarafına nasıl baktığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.
– Beşinci turda, görüşmeler sürerken Cenevre’ye gelen BMGS Annan 8 Kasım günü taraflara “Sözlü İfadeler” adı altında bir kağıt sunmuştur. Kağıtta yeralan ifadelerin sürecin içeriğiyle uyuşmadığı görülmüştür. 24 Kasım 2000 tarihinde Ankara’da Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Denktaş başkanlığındaki heyetler arasında bir değerlendirme toplantısı yapılmıştır. Anılan toplantı sonrasında Sayın Denktaş, Kıbrıs’ta iki ayrı egemen devlet, iki halk ve iki demokrasi bulunduğunu, aracılı görüşmelerin amacının kapsamlı görüşmelere geçilebilmesi için zemin hazırlanması olduğunu, ancak beş turda bunun yapılamadığını, görüşmelerin almış olduğu seyir nedeniyle ve Kıbrıs Türk tarafının ortaya koyduğu makul ve gerçekçi parametreler kabul edilmedikçe aracılı görüşmelere devam edilmesinde yarar görmediğini açıklamıştır. Bunu takiben zamanın Başbakanı Sayın Ecevit yaptığı açıklamada, Sayın Denktaş’ın görüşlerini paylaştığımızı ve aracılı görüşmelerden ayrılma kararını desteklediğimizi, ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin güvenliğinin bir birinden ayrılmaz bir bütün olduğunu belirtmiştir.
– Bununla birlikte 8 Kasım 2001 tarihinde Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş, uzlaşmacı tavrını ve çözüm yönündeki iradesini bir kez daha göstererek, Kıbrıs sorununa bir çıkış yolu bulunması, çözüme ilişkin Rum tarafının niyetlerini ilk elden duymak, sorunun nereye götürülmek istendiğini anlamak, görüşme süreci başladığında masada nelerin konuşulacağını tespit etmek amacıyla GKRY lideri Klerides’e mektup göndererek Ada’da yüz yüze görüşme önerisinde bulunmuştur. Klerides, bu çağrıya önce olumsuz yanıt vermiş, ancak Sayın Denktaş’ın Kıbrıs konusunun süratle çözümlenebilmesi için neler yapılabileceği hakkında doğrudan taraflar arasında görüş alışverişinde bulunulmasının yararına bir kez daha dikkat çeken ikinci bir mektup göndermesi üzerine, öneriyi kabul etmiştir.
– Bu çerçevede Sayın Denktaş, Klerides ile 4 Aralık 2001’de Ada’da ara bölgede biraraya gelmiştir. BMGS Kıbrıs Özel Danışmanı De Soto’nun da not tutmak amacıyla hazır bulunduğu görüşmenin başlangıcında Sayın Denktaş, ileriye dönük yapıcı bir vizyon ortaya koymuş, Türk tarafının eşit statüsüne dayanan yeni bir ortaklık kurulması amacına yönelik olarak kapsamlı bir çözümü müzakereye hazır olduğunu, sözkonusu ortaklığın AB üyeliğini varılacak kapsamlı siyasi çözümün esasları çerçevesinde destekleyeceğini belirtmiştir.
– Görüşmenin sonunda De Soto tarafından yapılan açıklamada, iki liderin 2002 Ocak ayı ortalarında Ada’da doğrudan görüşmeyi kabul ettikleri kaydedilmiştir. BM gözetimi altında, önkoşulsuz, tüm konuların masada olacağı ve herşey kabul edilene kadar hiçbir şeyin kabul edilmeyeceği anlayışıyla kapsamlı bir çözüme ulaşılana kadar görüşmelere devam edilmesi kararlaştırılmıştır.
– Liderler ayrıca, biri 5 Aralık 2001 tarihinde Sayın Denktaş’ın daveti, diğeri 29 Aralık 2001 tarihinde Klerides’in mukabil daveti çerçevesinde olmak üzere iki kez akşam yemeğinde bir araya gelmişlerdir.
– Bu çerçevede 16 Ocak 2002’de doğrudan görüşmeler başlamıştır. Birinci tur 19 Şubat 2002’de sona ermiş, ikinci tur 1-27 Mart, üçüncü tur 9-29 Nisan, dördüncü tur 7 Mayıs-2 Temmuz 2002 ve beşinci tur 16 Temmuz-2 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerin altıncı turu 27 Ağustos’ta başlamış, bu çerçevede iki taraf arasında yapılan görüşmelerde, ağırlıklı olarak egemenlik, eşitlik, merkezi otorite ile kurucu devletlerin yetkileri hususları ele alınmıştır. Altıncı tur görüşmeler 26 Eylül itibarıyla tamamlanmıştır.
– Liderler bu görüşmelerde “tüm konularda anlaşma sağlanmadan hiçbir konuda anlaşma sağlanmış olmayacağı” ilkesi çerçevesinde Kıbrıs konusunun çözümüne ilişkin görüşlerini ortaya koymuşlar, birbirlerine sorular sorarak izahat istemişler, böylece bir anlamda hangi görüşlerin müzakere edilebilir ve hangilerinin değiştirilemez olduğuna açıklık getirmeye ve birbirlerinin gerçek niyetlerini değerlendirmeye çalışmışlardır.
– Ancak Rum tarafı, görüşmelerde 1960 “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin hala devam ettiği iddiasından hareketle Türk tarafını, bir Anayasa değişikliği egzersizi vasıtasıyla bu “Cumhuriyete” dahil etmeye yönelik anlayışını sürdürmüş, iki tarafın mutlak eşitliği ve yetki paylaşımı temelinde gerçek ortaklığa dayalı yaşayabilir bir çözüm yönünde çaba göstermekten uzak görünmüştür.
– 6 Eylül 2002 tarihinde BMGS Annan, Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve GKRY Lideri Klerides ile Paris’te görüşmüş ve iki lider BMGS’ne görüşlerini aktarma fırsatı bulmuşlardır. BMGS Annan 3-4 Ekim 2002 tarihlerinde tarafları bir kez daha biraraya gelmek üzere New York’a davet etmiştir. 3-4 Ekim 2002 tarihlerinde New York’ta gerçekleşen görüşmelerden sonra Genel Sekreter’in yaptığı açıklamada Kıbrıs sorununun basit bir çözümü bulunmadığı ve kapsamlı çözüme ulaşmak için taraflar arasında iki taraflı “ad hoc” nitelikteki teknik komitelerin kurulmasına karar verildiği ifade edilmiştir.
– Ocak 2002’de başlayan görüşme turlarının sonunda BMGS Annan, 11 Kasım 2002 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve dönemin GKRY lideri Klerides’e “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” adlı (sonradan Annan Planı olarak anılan) belgeyi sunmuştur.
KIBRIS KONUSUNDAKİ SON GELİŞMELER
(KASIM 2002′DEN İTİBAREN)
BM Kapsamlı Çözüm Planı Müzakereleri
Kıbrıs sorununun çözümü amacıyla KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve dönemin GKRY lideri Klerides arasında Ocak 2002’de başlayan yüz yüze görüşmeler, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan’ın 11 Kasım 2002 tarihinde taraflara, Annan Planı olarak da anılan “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” başlıklı belgeyi sunmasıyla sonuçlanmıştır.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ile GKRY Lideri Klerides 15 Ocak 2003 tarihinde Ara Bölge’de doğrudan görüşmeler için biraraya gelmişler ve varılan mutabakat çerçevesinde, Sayın Denktaş ve Klerides’in başkanlığındaki heyetler arasında Ocak ayı içinde Ara Bölge’de doğrudan görüşmeler yapılmıştır.
GKRY’nde başkanlık seçimlerini, 16 Şubat 2003 tarihinde yapılan ilk turda oyların %51.51’ini alan sağcı DİKO ve komünist AKEL’in ortak adayı Tasos Papadopulos kazanmıştır. Papadopulos’un kurduğu yeni kabine 28 Şubat 2003 tarihinde göreve başlamıştır.
BMGS Annan, 26 Şubat 2003 tarihinde gittiği Ada’da Plan’ın üçüncü versiyonunu taraflara sunmuştur. Genel Sekreter sözkonusu Plan’ı ve Plan’da öngörülen süreci kabul edip etmediklerini bildirmek üzere iki tarafı 10 Mart 2003 tarihinde Lahey’e davet etmiştir. Davet üzerine iki lider 10 Mart tarihinde Lahey’de biraraya gelmişlerdir. Anılan toplantıya Garantör ülkeler olarak Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de katılmıştır.
Görüşmeler öncesinde Rum lideri Papadopulos’un, Annan Planı’nda yapılmasını istedikleri değişiklikleri BM Genel Sekreteri’ne duyurmuş olması muvacehesinde, Sayın Denktaş da 9 Mart günü değişiklik önerilerini Birleşmiş Milletler yetkililerine iletmiştir. Lahey’de yapılan görüşmelerde, BM Genel Sekreteri taraflara tadil edilmiş Plan üzerinden 28 Mart tarihine kadar müzakereleri sürdürmelerini ve Plan’ın 6 Nisan tarihinde referanduma sunulmasını önermiştir. Görüşmelerde Sayın Denktaş, Plan’la ilgili olarak Türk tarafının kaygı ve beklentilerini gündeme getirmiş, iki tarafın mutabık kalmasından sonra Plan’ın referanduma sunulabileceğini kaydetmiştir. Bu çerçevede, Sayın Denktaş, 28 Mart tarihine kadar görüşmelere devam etmeyi kabul etmiştir. Papadopulos da Plan’da mevcut boşlukların doldurulması gerektiğini ifadeyle, görüşmelere devam etmeyi kabul etmiş, ancak Rum kamuoyunun aydınlatılması bakımından referandum için iki aylık bir kampanyaya ihtiyaç duyduğunu ileri sürmüştür. Yunanistan tarafından da desteklenen bu taleple, Rum tarafının referandumu GKRY’nin 16 Nisan tarihinde AB’ne Katılım Anlaşmasını imzalamasından sonraya bırakmak istediği görülmüştür.
Türk tarafı Lahey görüşmelerinin son aşamasında da sürecin devamına verdiği önemi ortaya koymuş ve bu çerçevede iki liderin 28 Mart tarihine kadar müzakerelere devam edebileceklerine ve varılacak noktada Genel Sekreter’le birlikte bir değerlendirme yapılarak referanduma gidilebileceğine dikkat çekmiştir. Ancak Genel Sekreter, 11 Mart sabahı mevcut egzersize son vermeyi tercih etmiştir.
BMGS’nin Kıbrıs Özel Danışmanı De Soto’nun görüşmelerin sonunda Genel Sekreter adına yaptığı açıklamada, Sayın Denktaş’ı sorumlu göstermeye yönelik bir üslup kullanılmakla beraber, Papadopulos’un Planı kabule yanaşmadığı da saklanmamıştır. BMGS Annan, ortaya belirgin bir uzlaşı imkanı çıktığı takdirde, iki tarafa yardımcı olmaya hazır olduğunu belirtmiştir.
GKRY lideri Papadopulos ile GKRY eski lideri Klerides’in Lahey’de son bulan müzakereler hakkında 2003 yılının Kasım ayında Rum basınına verdikleri demeçler büyük yankı bulmuştur. Klerides demecinde, müzakerelerde Türk tarafının bilinçli olarak uzlaşmaz gösterildiğini ve GKRY’nin “hiçbir şeyi kabul etmeyerek, hiçbir taviz vermeden ve başarısızlığı Türk tarafına ait gösterme” taktiği uygulayarak Avrupa Birliği üyeliği hedefine bir adım daha yaklaştığını ifade etmiştir. GKRY lideri Papadopoulos ise, Sayın Denktaş’ın müzakerelerde Annan Planı’nı kabul etmediğini açıkça ortaya koymasından istifade ettiğini, esasen Mart 2003 ayında Lahey’de Denktaş Annan Planına imza atmış olsa bile kendisinin Plan’ı imzalamayı düşünmediğini açıklamıştır. İki Rum liderin bu açıklamaları, Rum tarafının müzakereler sırasında samimi davranmadığını ve kapsamlı bir çözümü arzu etmediğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Buna rağmen Kıbrıs Türk tarafı yapıcı tutumunu sürdürmüştür. Nitekim KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş, 2 Nisan 2003 tarihinde GKRY Lideri Papadopoulos’a gönderdiği bir mektupla taraflar arasında güven artırmaya yönelik altı maddeden oluşan bir paket önermiştir. GKRY lideri Papadopulos, Sayın Denktaş’a aynı gün yapılan Rum Ulusal Konseyi toplantısını müteakip gönderdiği cevabi mektubunda Sayın Denktaş’ın görüşlerini paylaşmadığını belirtmiştir.
16 Nisan 2003 tarihinde, Atina’daki AB Zirvesi’nde diğer 9 aday ülkeyle birlikte GKRY de AB ile Katılım Antlaşması’nı imzalamıştır. Böylece, Türk tarafının uyarılarına rağmen, GKRY’ni çözüme teşvik edebilecek önemli bir unsur yitirilmiştir.
KKTC Bakanlar Kurulu, 16 Nisan 2003 tarihinde Ada’da iki taraf arasındaki ticaretin serbestleştirilmesi yönünde bir karar almıştır. KKTC Bakanlar Kurulu aldığı bir diğer karar ile, 23 Nisan 2003 tarihinde KKTC’nden GKRY’ne ve GKRY’nden KKTC’ne geçişlerin de serbestleştirilmesine yönelik bir dizi düzenlemeyi tek yanlı olarak uygulamaya koymuştur. 29 Nisan 2003 tarihinde alınan kararla ise Kıbrıs Rumları’nın KKTC’deki turistik tesislerde haftada 3 gün konaklamalarına imkan sağlanmıştır.
Uluslararası camia ve AB yetkilileri KKTC’nin bu uygulamalarını olumlu karşılarken Rum Ulusal Konseyi ilk aşamada alınan kararı yasa dışı ilan etmiş, Hükümet Sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, “Ada’nın yasal hükümeti olarak tüm Kıbrıs vatandaşlarının özgür bölgelere serbestçe gelebileceklerini, ancak Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının işgal altındaki bölgelere gideceklerine ve işgal rejimine meşruiyet kazandıracaklarına ihtimal verilmediğini” belirtilmiştir.
Ayrıca, Rum Hükümet yetkilileri, siyasi parti temsilcileri ve Rum Ortodoks Kilisesi Rumların KKTC’de konaklamalarına ilişkin sert açıklamalarda bulunmuşlardır. GKRY lideri Papadopulos 30 Nisan 2003 tarihinde yaptığı açıklamada, KKTC Bakanlar Kurulu kararının bir “tahrik” olduğunu iddia etmiş, bu kararın serbest dolaşım yönünde bir açılım olmadığını, tam aksine serbest dolaşımın sınırlandırılması olduğunu ileri sürmüştür.
Ancak, olaylar farklı yönde gelişmiştir. Rum polisi ve gümrüğünün engellemelerine rağmen, beklenmedik sayılarda Rum Kuzey’e geçiş yapmış, keza aksi yöndeki yoğun propagandaya rağmen KKTC’de alışveriş yapmaktan, para harcamaktan çekinmemiştir.
Bunlara ilaveten ülkemiz de bazı adımlar atmıştır. Sayın Başbakanımız, 17 Mayıs 2003 tarihinde; Kıbrıs’ta barış ve uzlaşı ortamının sağlanması çabalarına katkıda bulunmak üzere Kıbrıslı Rumların Türkiye’ye turistik amaçlarla seyahat etmelerine uygulanan kısıtlamaların kaldırılmasına karar verildiğini açıklamıştır. Buna göre GKRY pasaportlu Kıbrıslı Rumlara sırf turistik amaçlı olmak üzere vize rejimimiz muvacehesinde bir ay süreli res’en giriş vizesi (üç ay geçerli olmak üzere) verilmesi öngörülmüştür.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş, 11 Temmuz 2003 tarihinde BM Genel Sekreteri’ne mektup göndererek halen Ara Bölge’de bulunan Lefkoşa Uluslararası Havaalanı (LUH)’nın Ada’da her iki tarafın yararlanabileceği şekilde hizmete ve hava trafiğine açılmasını da kapsayan bir öneri paketi sunmuştur. Sayın Denktaş ayrıca, sözkonusu mektubun bir örneğini GKRY Lideri Papadopulos’a da iletmiştir. GKRY Lideri Papadopulos ise 18 Temmuz 2003 tarihli cevabi mektubunda Sayın Denktaş’ın taraflar arasında bir güven bunalımı olduğu görüşünü reddederek, Annan Planı temelinde kapsamlı çözüm için görüşmelere başlamaya hazır olduğunu bildirmiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş, 24 Temmuz 2003 tarihinde BM Genel Sekreteri’ne yeni bir mektup göndererek, bu kez Lefkoşa ve yakın çevresinde sınır bölgesinin mayından arındırılmasını önermiş ve KKTC makamlarının bu konuyu BM Barış Gücü ile görüşmeye hazır olduğunu bildirmiştir. Sayın Denktaş’ın önerisi Bakanlığımızca aynı gün yapılan bir açıklamayla desteklenmiş ve Kıbrıs Türk tarafının attığı önceki adımlar gibi bu önerilerin de Ada’da taraflar arasında olumlu bir atmosferin yaratılmasına yardımcı olacağına inandığımız ve bu önerileri Kıbrıs’ta çözüm yolunda özlü bir katkı olarak değerlendirdiğimiz vurgulanmıştır.
Türkiye ve KKTC 2003 yılının sonunda Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözümün bulunabilmesi amacıyla yeni bir girişim başlatmışlardır.
Bu çerçevede, BM Genel Sekreteri Annan, ilgili taraflara (Ada’daki iki taraf ile Türkiye ve Yunanistan) gönderdiği bir mektupla, kendilerini müzakere sürecini başlatmak amacıyla 10 Şubat 2004 tarihinde New York’a davet etmiştir. Taraflar, BM Genel Sekreteri’nin bu önerisini kabul etmişlerdir. 10-13 Şubat 2004 tarihleri arasında New York’ta yapılan görüşmeler, Türk tarafının olumlu ve yapıcı tutumu sayesinde başarılı geçmiş ve Ada’da müzakerelerin tekrar başlaması yolunu açmıştır.
New York’ta varılan mutabakat, Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının belli bir tarihe kadar Annan Planı’nı müzakere etmelerini, üzerinde anlaşmaya varılamayan noktalarda müzakerelere Anavatan Türkiye ve Yunanistan’ın katılımıyla devam edilmesini ve nihayet anlaşılamamış nokta kaldıysa bu alanlarda BM Genel Sekreteri’nin yetkisini kullanarak formüller üretmesi ve ortaya çıkacak nihai belgenin her iki tarafta ayrı ayrı, ancak eş-zamanlı olarak düzenlenecek referandumlarla Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarının onayına sunulmasını içermiştir. Böylece, 1 Mayıs 2004 tarihinden önce çözüme ulaşılması ve AB’ne birleşmiş bir Kıbrıs’ın katılımı hedeflenmiştir.
19 Şubat 2004 tarihinde başlayan müzakereler iki aşamalı olarak 31 Mart 2004 tarihine kadar devam etmiştir. Müzakerelerin birinci aşaması, 19 Şubat -22 Mart 2004 tarihleri arasında Ada’da sürdürülmüştür. Müzakerelerin bu aşamasında da Türk tarafı olumlu ve yapıcı bir tutum sergilemiştir. Siyasi düzeyde iki taraf arasında gerçekleştirilen görüşmelerde anlaşma sağlanamamış olsa da, teknik düzeyde yapılan komite toplantılarında bazı gelişmeler elde edilebilmiştir. Müzakerelerin ikinci aşaması ise, 24 Mart 2004 tarihinde İsviçre’nin Bürgenstock kasabasında anavatanların da katılımıyla başlamış ve 31 Mart 2004 tarihinde BM Genel Sekreteri’nin Annan Planı’nın nihai halini taraflara sunması ile sonuçlanmıştır.
24 Nisan 2004 tarihli referandumlar
Müzakereler neticesinde nihai hale getirilen çözüm planı 24 Nisan 2004 tarihinde GKRY ve KKTC’de ayrı ayrı fakat eşzamanlı olarak düzenlenen referandumlarla Kıbrıs’taki iki halkın onayına sunulmuştur. Rum halkının %75.83’ü Planı reddederken, Kıbrıs Türk tarafı kendileri için getireceği pek çok zorluğa rağmen %64.91 çoğunlukla Plan’a “evet” demiştir. Rum tarafının Plan’ı büyük bir çoğunlukla reddetmesinde şüphesiz, GKRY lideri Papadopulos’un 7 Nisan 2004 tarihindeki hakla seslenişinde Rum haklını güçlü bir “hayır” demeye çağırması ve Rum liderliğinin devlet eliyle sürdürdüğü “hayır” kampanyası da önemli bir etki yapmıştır. Sonuçta, Rum toplumunun güçlü reddi karşısında, BM ve AB dahil tüm uluslararası camianın desteklediği bu kapsamlı çözüm planı geçersiz hale gelmiştir.
Referandumlar sonucunda Ada’da yeni bir durum ortaya çıkmıştır. Referandumun ardından başta BM, AB gibi uluslararası kuruluşlar ile ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkelerden Kıbrıs Türk tarafının tutumunu destekleyen, Rum tarafının planı reddetmesinden üzüntü duyulduğunu beyan eden ve Kıbrıs Türk tarafının izolasyonunun artık devam edemeyeceğini vurgulayan açıklamalar gelmiştir. Bu konuda bazı adımlar atılmışsa da bugün itibariyle gelinen noktada Kıbrıs Türklerinin yıllarca maruz kaldıkları izolasyonun kırılması sağlanamamıştır. Açıklamalarda ayrıca, eşsiz bir fırsatın kaçırıldığına da dikkat çekilmiştir.
AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nin 26 Nisan 2004 tarihli kararı
26 Nisan 2004 tarihinde AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’nin Lüksemburg’da gerçekleştirilen toplantısı sırasında Kıbrıs konusunda alınan kararda, Konsey, Kıbrıs Türk toplumunun izolasyonunun sona erdirilmesine kararlı olduğunu ifade etmiş ve bu amaçla Komisyon’u kapsamlı tedbirler almaya davet etmiştir. Ayrıca, Kuzey’e 259 milyon Euro’luk bir yardımda bulunulması da kararlaştırılmıştır.
GKRY’nin AB üyeliği, 1 Mayıs 2004 tarihli Bakanlığımız açıklaması
1 Mayıs 2004 tarihinde GKRY, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ne tam üye olmuştur. Bakanlığımız tarafından 1 Mayıs günü yapılan açıklamada, AB’ye katılacak olan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil etmeye yetkili olmadıkları, eşit statüye sahip Kıbrıs Türkleri veya Kıbrıs Adası’nın tamamı üzerinde yetki veya egemenliklerinin bulunmadığı, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Kıbrıs Türklerine zorla empoze edilemeyeceği, kendi anayasal düzenleri altında ve kendi sınırları içerisinde örgütlenmiş bulunan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil eden yasal hükümet olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, Kıbrıs Türklerinin, kendi ülke sınırları ve anayasal düzenleri içerisinde örgütlenmiş bir halk olarak, hükümet etme yetkisini ve egemenliklerini kullanmakta oldukları, bu çerçevede, Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya devam edeceği ve Güney Kıbrıs’ın AB’ye girişinin Türkiye’nin 1960 Anlaşmalarına dayanan Kıbrıs üzerindeki hak ve yükümlülüklerine hiçbir şekilde haleldar edemeyeceği ifade edilmiştir.
BM Genel Sekreteri’nin 28 Mayıs 2004 tarihli İyi Niyet Misyonu’na ilişkin Raporu
BM Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonu ve müzakere sürecine ilişkin 28 Mayıs 2004 tarihli raporu 3 Haziran 2004 tarihinde (S/2004/437) yayınlanmıştır.
BM Genel Sekreteri raporunda, referandumlar sonrasında Kıbrıs Türklerinin durumunun uluslararası camia tarafından ele alınması gereğine işaret etmiş ve Kıbrıs Türkleri’ne baskı uygulamak veya onları dünyadan tecrit etmek için hiçbir gerekçe kalmadığını kayda geçirmiştir. Bu çerçevede Genel Sekreter, Kıbrıs Türklerine yönelik ambargo ve kısıtlamaların kaldırılması için uluslararası camiaya ve Güvenlik Konseyi’ne kuvvetli bir çağrıda bulunmuş, Kıbrıs Türk tarafının kalkınmasını engelleyen ve onları dünyadan tecrit eden uygulamalara son verilmesini istemiştir.
Genel Sekreter raporunda ayrıca, Kıbrıs’ta kalıcı bir çözümün siyasi eşitlik ve ortaklık temeline dayalı olması gerektiğini vurgulamış, Çözüm Planı’nın başarısızlığa uğramasının sorumluluğunu Kıbrıs Rum tarafına yüklemiş, Rum tarafının tutumunu sorgulamış, ve gerçekten siyasi eşitliğe ve ortaklığa dayalı çözümü istemeleri halinde Rumların bunu söylemelerinin yeterli olmayacağını, aynı zamanda eylemleriyle de göstermeleri gerektiğini belirtmiştir.
Rumların böylece Annan Planını değil, esasen çözümü reddettiklerini de kayda geçiren Genel Sekreter, bunun ciddi bir değerlendirme gerektirdiğini vurgulamış, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının müzakereler öncesinde, sırasında ve sonrasındaki olumlu tutumunu açık ifadelerle dile getirmiş ve bu tutumu takdirle karşıladığını beyan etmiştir.
16–17 Aralık 2004 tarihli AB Zirvesi
16–17 Aralık 2004 tarihlerinde gerçekleştirilen ve ülkemizin Sayın Başbakanımızın başkanlığında bir heyetle katıldığı AB Brüksel Zirvesi’nin sonuç bildirisinde, Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlaması kararlaştırılmıştır. Öte yandan bildiride, Türkiye’nin Gümrük Birliği’ni AB’ne 1 Mayıs 2004 tarihinde üye olan ve aralarında GKRY’nin de bulunduğu on yeni ülkeye teşmil edecek olan Uyum Protokolü’nü imzalayacağı yönündeki beyanının memnuniyetle karşılandığı ifade edilmiştir.
Uyum Protokolü’nün imzalanmasının GKRY’nin resmi ve hukuki olarak tanınması anlamına gelmediği Zirve sırasında Sayın Başbakanımızca kayıtlara geçirilmiş, ayrıca Zirve’nin kapanışının ardından düzenlenen basın toplantısında, bir soruya cevaben AB Dönem Başkanı Hollanda’nın Başbakanı Balkenende tarafından açıklanmıştır. AB Komisyonu Sözcüsü ile İngiltere, Almanya ve Belçika Başbakanları Zirve’yi takiben da benzer açıklamalarda bulunmuşlardır.
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri
KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri 17 Nisan 2005 tarihinde yapılmıştır. Başbakan Mehmet Ali Talat birinci turda oyların % 55.60’ını alarak Cumhurbaşkanlığına seçilmiştir. Talat, 20 Nisan tarihinde düzenlenen yemin töreninin ardından görevi Rauf Denktaş’tan teslim almıştır. Cumhurbaşkanı Talat, Hükümeti kurma görevini Ferdi Sabit Soyer’e vermiştir. Başbakan Soyer kurduğu yeni hükümeti 26 Nisan 2005 tarihinde Cumhurbaşkanı’na sunmuş, yeni hükümet aynı gün onaylanmıştır. Hükümet Cumhuriyet Meclisinden 9 Mayıs 2005 günü güvenoyu almıştır.
Kıbrıs’ta her iki tarafa uygulanan kısıtlamaların ilgili tüm taraflarca eşzamanlı olarak kaldırılmasına yönelik önerimiz
Sayın Bakanımız 30 Mayıs 2005 tarihinde bir gazeteye verdiği mülakat ile Kıbrıs konusuna ilişkin yeni önerimizi ilgili tüm taraflara ve kamuoyuna sunmuştur. Öneride, KKTC’ne ve Ada’daki taraflar arasında karşılıklı olarak kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanması; doğrudan uçuşlar dahil, hava ve deniz limanlarına uygulanmakta olan tüm kısıtlamaların kaldırılması; üçüncü ülke uyruklarına uygulanan kısıtlamaların tümüyle kaldırılması; Kuzey Kıbrıs’ın da bir ekonomik birim olarak doğrudan AB Gümrük Birliği’ne dahil edilmesi ve bunun tüm getirilerinden yararlanması; Kıbrıs Türklerinin sportif, kültürel ve benzeri uluslararası etkinliklere katılmasının önündeki engellerin kaldırılması hususları yer almıştır.
BMGS’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Prendergast’ın temasları
BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Kieran Prendergast, 30 Mayıs–7 Haziran 2005 tarihleri arasında çıktığı bölge turunda KKTC, GKRY, Atina ve Ankara’da temaslarda bulunmuştur. Prendergast, temasları ve tarafların tutumları hakkında BMGS Annan ve Güvenlik Konseyi’ne bilgi sunmuştur. Prendergast sunuşunda Ada’da taraflar arasındaki uçurumun büyüklüğüne dikkat çekmiş, GKRY’nin kendisinden istendiği gibi görüşlerini BM’ye yazılı olarak sunmaktan imtina ettiğini vurgulamıştır.
Uyum Protokolü ve 29 Temmuz 2005 tarihli Deklarasyonumuz
Ülkemizin, 16–17 Aralık 2004 AB Brüksel Zirvesi’nde imzalamayı taahhüt ettiği 1963 Ankara Anlaşması’nı tüm AB üyelerine genişleten Uyum Protokolü, Türkiye ile AB Dönem Başkanlığı ve Komisyon arasında 29 Temmuz 2005 akşamı mektup teatisi yoluyla imzalanmıştır. Bu imza vesilesiyle tarafımızdan, mektubumuz ve imzamızla hukuken bir bütün oluşturan resmi bir deklarasyon yapılmış ve Uyum Protokolü’nün imzalanmasının GKRY’nin siyasi olarak tanınması anlamına gelmeyeceği kayda geçirilmiştir.
Türkiye’nin Uyum Protokolü’nü imzalarken Kıbrıs konusunda yapmış olduğu bu deklarasyona cevaben Avrupa Birliği, 21 Eylül 2005 günü kendi tutumunu beyan eden bir karşı-deklarasyon yayınlamıştır. 22 Eylül 2005 günü Bakanlığımız Sözcüsü tarafından AB’nin sözkonusu karşı-deklarasyonuna ilişkin üzüntümüzü kayda geçiren ve AB’nin Kıbrıs konusunda yerine getirmesi gereken sorumluluk ve yükümlülüklerini hatırlatan bir basın açıklaması yapılmıştır.
24 Ocak 2006 tarihli Eylem Planımız
Kıbrıs’taki tüm kısıtlamaların ilgili tüm taraflarca eşzamanlı olarak kaldırılması konusunda hazırlanan 10 maddelik Eylem Planımız, Sayın Bakanımız tarafından 24 Ocak 2006 günü Bakanlığımızda düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna duyurulmuştur. ABD, AB Komisyonu, İngiltere, İtalya, İspanya, Kazakistan, Almanya, Slovakya, Pakistan, Avustralya, Bangladeş, Sudan, Paraguay, Bahreyn, Ukrayna, Belarus, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Gürcistan ve İslam Konferansı Örgütü girişimimizi destekleyici açıklamalar yapmış, BMGS Annan önerimizi inceleyeceğini belirtmiştir.
Bahsekonu Plan’da, KKTC’ne ve Ada’daki taraflar arasında karşılıklı olarak kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının sağlanması; doğrudan uçuşlar dahil, hava ve deniz limanlarına uygulanmakta olan tüm kısıtlamaların kaldırılması; üçüncü ülke uyruklarına uygulanan kısıtlamaların tümüyle kaldırılması; Kuzey Kıbrıs’ın da bir ekonomik birim olarak doğrudan AB Gümrük Birliği’ne dahil edilmesi ve bunun tüm getirilerinden yararlanması; Kıbrıs Türklerinin sportif, kültürel ve benzeri uluslararası etkinliklere katılmasının önündeki engellerin kaldırılması öngörülmüştür.
Ada’da Teknik Komiteler Kurulması
BM Genel Sekreteri tarafından Ocak 2006’da Kıbrıs Özel Temsilcisi ve UNFICYP Misyon Şefi olarak görevlendirilen Michael Möller, 13 Şubat 2006 günü KKTC Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Raşit Pertev’le yaptığı görüşmede, Kıbrıs’taki iki tarafın ortak ilgi alanları çerçevesinde müşterek komiteler oluşturulması önerisini getirmiştir.
Esasen Türk tarafınca geliştirilen ve günlük hayatı kolaylaştırmak amacı taşıyan, iki taraf arasında eşitlik temelinde gerçekleştirilecek teknik komiteler toplanması önerisi hakkında Kıbrıs’taki iki tarafa gönderdiği 17 Şubat tarihli mektupta Möller, iki toplum arasında teknik işbirliği komiteleri kurulabilecek alanların (sağlık, çevre, su idaresi, kanalizasyon, kara para aklanması, suçun önlenmesi, yol güvenliği, göç ve insan kaçakçılığı, kriz yönetimi, insani konular) bir listesini ileterek bu öneriyi ileri götürmek için tarafların görüşlerini istemiştir. KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat bu konuda BM Genel Sekreteri Annan’a bir mektup göndererek, Möller’in önerilerinin kapsamlı bir çözümün yerine geçemeyeceği yönündeki görüşü vurgulamıştır.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a gönderdiği 15 Haziran 2006 tarihli mektubunda Teknik Komiteler’in kurulması hususunda Kıbrıs Türk tarafının mutabakatını teyid ederek, BMGS’nin sözkonusu Komiteler’in bir an önce çalışmaya başlaması konusuna müdahil olmasını talep etmiş; bu bağlamda GKRY liderliğinin konuya ilişkin olumsuz tutumuna işaretle Kıbrıs sorununun, BMGS’nin iyi niyet misyonu çerçevesinde ve Annan Planı temelinde çözümüne ilişkin Kıbrıs Türk tarafının taahhüdünü yinelemiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY lideri Papadopulos’un 8 Temmuz 2006 tarihli görüşmesi, 8 Temmuz süreci
BM Genel Sekreter Siyasi İşler Yardımcısı İbrahim Gambari’nin 7-8 Temmuz 2006 tarihlerinde Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve GKRY lideri Papadopulos arasında yürüttüğü temaslar çerçevesinde, iki lider 8 Temmuz 2006 Cumartesi günü bir görüşme gerçekleştirmişlerdir. Görüşmede, “İlkeler Dizisi” ve “İki Liderin Kararı” başlıklı iki kağıt kabul edilmiştir. 8 Temmuz’da varılan mutabakat doğrultusunda Kıbrıs’ta Türk ve Rum tarafları 31 Temmuz 2006 tarihinde Kıbrıs sorununun özünü ilgilendiren konulara ilişkin kâğıtlarını teati etmişlerdir. Ancak, BM sürecini geri plana itmek isteyen GKRY’nin engellemeleri nedeniyle başlatılan bu süreçte uzun bir süre ilerleme kaydedilmesi mümkün olamamıştır.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’la 20 Kasım 2006 tarihinde Cenevre’de bir görüşme gerçekleştirmiştir. BMGS Annan görüşme sonrasında yaptığı açıklamada, 2004 yılında yapılan referandumların sonucuna atıfla, Kuzey Kıbrıs’ın kalkınma çabalarına bütün tarafların yardımcı olması gerektiğini vurgulamış ve Mayıs 2004 tarihli iyi niyet misyonu raporunda Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması gerekliliğine dikkat çektiğini belirtmiştir.
KKTC’nin Lefkoşa’daki Lokmacı kapısının geçişlere açılmasını teminen yaptığı girişimler çerçevesinde Lokmacı Barikatı’nın KKTC bölümünde yer alan üst geçidin sökülme çalışmaları 9 Ocak 2007 tarihinde tamamlanmıştır. GKRY, 9 Mart 2007 tarihinde Lokmacı geçidinin Rum kesimindeki duvarı yıkmıştır. Bununla birlikte, Rum tarafı Lokmacı geçidinin yaya geçişlerine açılması için birçok ön koşul ileri sürmüştür.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs sorununda bulunulan aşamayla ilgili değerlendirmeleriyle 8 Temmuz sürecine ilişkin beklentilerini ortaya koyan bir mektubu 3 Nisan 2007 tarihinde BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a göndermiştir.
Sayın Talat mektubunda, Rum tarafının mülkiyet konularını Teknik Komitelerin gündemine getirerek süreci çıkmaza sokmak istediğini, Çalışma Gruplarının sohbet toplantılarına dönüşmemesi için bu Gruplarda ele alınacak konuların baştan belirlenmesi gerektiğini ve Kıbrıs Türk tarafının en kısa sürede Rum tarafıyla kapsamlı çözüm müzakerelerine başlamaya hazır olduğunu belirtmiştir.
Bu bağlamda, Kıbrıs Türk tarafının 8 Temmuz süreciyle ilgili önerilerini içeren bir belge 5 Nisan 2007 tarihinde KKTC Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Pertev tarafından BMGS’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Möller’e tevdi edilmiştir. Kıbrıs Türk tarafı 26 Nisan 2007 tarihinde ise bahsekonu metnin gözden geçirilmiş halini BM’ye iletmiştir.
BM nezdindeki Daimi Temsilcimiz, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Doğu Akdeniz’de son dönemlerde deniz alanlarının sınırlandırılması ve petrol/gaz aramaları bağlamında giriştiği faaliyetler ve Garanti Anlaşmalarına aykırı biçimde Fransa ile yaptığı askeri anlaşma ile bunlara ilişkin görüşlerimizi içeren bir mektubu 26 Nisan 2007 tarihinde BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a göndermiştir. BM belgesi olarak da yayınlattırılan sözkonusu mektupta, GKRY’nin Kıbrıs’ın tümünü temsil iddiasının meşruiyeti sorgulanmış ve BM Genel Sekreteri’nin 28 Mayıs 2004 tarihli raporunda kayda geçen unsurlar temelinde Kıbrıslı Türkler üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması gerektiğine vurgu yapılmıştır.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, Kasım 2006 – Mayıs 2007 dönemini kapsayan Kıbrıs’ta konuşlu BM Barış Gücü (UNFICYP) raporunu 5 Haziran 2007 tarihinde Güvenlik Konseyi’ne sunmuştur. Raporda, Kıbrıs Türklerine uygulanan kısıtlamaların kaldırılmasının önemine vurgu yapılarak, eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan 28 Mayıs 2004 tarihli İyi Niyet Raporuna atıfta bulunulmuştur.
GKRY lideri Papadopulos, 8 Temmuz Süreci’nin birinci yılını doldurmasını ve anılan süreçte bugüne kadar herhangi bir ilerleme kaydedilememesini gerekçe göstererek, Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ı görüşmeye davet eden mektubunu 5 Temmuz 2007 günü BMGS Özel Temsilcisi Michael Möller’e iletmiştir. Papadopulos, mektubunda, sürece yeniden hareketlenme kazandırmak amacıyla iki liderin tercihen Temmuz ayı sonuna kadar bir araya gelmelerini önermiş ve toplantıda ele alınmak üzere, 8 Temmuz sürecinin uygulanmasına ilişkin bir öneri kâğıdını mektubuna eklemiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat, GKRY lideri Papadopulos’un 5 Temmuz 2007 tarihli mektubuna cevaben göndermiş olduğu 14 Ağustos 2007 tarihli mektubunda, iki lider arasında yapılması öngörülen görüşmenin 8 Temmuz mutabakatı ile sınırlı kalmayarak, kapsamlı çözüm müzakerelerinin başlatılması hedefi doğrultusunda Kıbrıs sorununun tüm boyutlarıyla ele alınacağı anlayışı üzerine inşa edilmesini önermiştir.
Papadopulos aynı gün (14 Ağustos) BMGS Özel Temsilcisine göndermiş olduğu mektupta, Sayın Talat’tan aldığı mektuba atıfla, iki lider arasındaki görüşmenin tarihinin belirlenmesi için bir an önce Koordinasyon Komitesi’nin toplanmasını teklif etmiş ve görüşmenin, bir önceki mektubunda da belirttiği üzere, 8 Temmuz sürecinde yaşanan tıkanıklığı aşmaya yönelik olacağını belirtmiştir.
21 Ağustos 2007 tarihinde yapılan Koordinasyon Komitesi toplantısında, iki liderin 5 Eylül 2007 tarihinde bir araya gelmeleri kararlaştırılmıştır.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY Lideri Papadopulos’un 5 Eylül 2007 tarihli görüşmesi
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY Lideri Papadopulos 5 Eylül 2007 tarihinde BMGS’nin Özel Temsilcisi Möller’in de hazır bulunduğu bir toplantıda bir araya gelmişlerdir.
Toplantıda Cumhurbaşkanı Sayın Talat, iki tarafın kapsamlı çözüm perspektifi üzerine yoğunlaşmalarının önem taşıdığının altını çizerek, iki taraf arasında iki, iki buçuk ay sürecek hazırlık dönemini müteakip kapsamlı müzakerelerin başlatılması ve 2008 yılı sonuna kadar kapsamlı çözüme ulaşılması yönünde bir öneri getirmiştir. Sayın Talat’ın önerisi Papadopulos tarafından reddedilmiştir.
Görüşmeden sonra BMGSÖT Möller tarafından yapılan açıklamada, görüşmenin yapıcı bir ortamda gerçekleştiği, iki liderin sürecin biran evvel başlatılması konusunda anlaştıkları, kapsamlı çözüme ilişkin gündeme gelebilecek konuları görüştükleri ve temaslarına BM aracılığıyla devam etmeye ve uygun zamanda da yeniden bir araya gelmeye karar verdiklerini bildirilmiştir.
Kıbrıs Türk tarafının 16 Ekim 2007 tarihli Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) önerisi
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat, 16 Ekim günü New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile bir görüşme yapmıştır. Sayın Talat bu görüşmede Papadopulos’un uzlaşmaz tutumuna atıfta bulunarak, Kıbrıs Türk tarafının kapsamlı çözüme ilişkin yaklaşımını izah etmiş, ayrıca Genel Sekreter’e Kıbrıs’ta iki taraf arasında olumlu bir atmosferin tesis edilebilmesi için bir Güven Artırıcı Önlemler (GAÖ) paketi sunmuştur.
Sözkonusu GAÖ paketiyle, Ara Bölge’de iki tarafın Silahlı Kuvveleri’nin birbirinden uzaklaştırılması (dekonfrontasyon) yönündeki 1989 tarihli Anlaşmanın genişletilmesi, Lokmacı (Lefkoşa içi) ve Yeşilırmak (KKTC’nin batı ucu) sınır kapılarının açılması, Erenköy’e serbest geçiş sağlanması, eşit sayıda Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum üyeden oluşacak bir Uzlaştırma Komitesi kurulması, karşılıklı tatbikatların sınıra yakın bölgelerde gerçekleştirilmemesi, Yiğitler-Pile yolunun inşa edilmesi, insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı ve organize suçla mücadele gibi konularda taraflar arasında BM Barış Gücü aracılığıyla işbirliğinin artırılması önerilmiştir.
Öte yandan GKRY lideri Papadopulos, 15 Ekim 2007 tarihinde BMGS Ban’a gönderdiği mektubunda, 8 Temmuz süreciyle ilgili olarak bazı öneriler ortaya koymuştur.
Konuyla ilgili olarak KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Hasan Erçakıca 23 Ekim 2007 tarihinde yaptığı açıklamada, Kıbrıs Türk tarafının 8 Temmuz sürecini anlaşılır ve sonuç almaya yönelik hale getirmek için çalışırken Kıbrıs Rum tarafının süreci içinden çıkılmaz hale getirmek için çaba gösterdiğine dikkat çekmiştir.
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki Barış Gücü’ne ilişkin 3 Aralık 2007 tarihli raporu BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetlerine ilişkin Haziran-Aralık 2007 dönemini kapsayan raporu 3 Aralık 2007 tarihinde yayınlanmıştır.
Raporda, Kıbrıs Türkleri üzerindeki izolasyonların kaldırılması telkin edilmiş ve bunun tanıma anlamına gelmediği belirtilmiştir. Raporda ayrıca, 8 Temmuz sürecine ilişkin gelişmeler ele alınırken, Kıbrıs Türk tarafının sergilediği tutumunun 8 Temmuz süreciyle uyumlu olduğu kaydedilmiş, Ada’da varılacak çözümün iki kesimli ve iki toplumlu federasyon ile siyasi eşitlik ilkelerine dayanacağı vurgulanmış, çözümün ana hatlarının bilindiği ve çözümün unsurlarının geçtiğimiz on yıllarda oluşmuş müktesebat ile anlaşmalara dayanacağı ifade edilmiştir. Ada’daki BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasına ilişkin 1789 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı 14 Aralık 2007 tarihinde kabul edilmiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile Sayın Başbakanımızın mektupları
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a 22 Şubat 2008 tarihinde mektup göndererek, Kıbrıs Türk tarafının çözüm yönündeki iradesini muhafaza ettiğini ve yeni bir müzakere sürecini başlatmaya hazır olduğunu vurgulamıştır. Sayın Talat mektubunda ayrıca, önümüzdeki döneme ilişkin Kıbrıs Türk tarafının beklentilerini ortaya koyarak BMGS Ban’ın kişisel olarak sürece dahil olmasını ve kapsamlı çözüm çabalarına ivme kazandırmasını istemiştir.
Sayın Başbakanımız 6 Mart 2008 tarihinde BM Genel Sekreteri Ban, AB Komisyonu Başkanı Barroso, BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri ile AB Üyesi ülkelerin Devlet veya Hükümet Başkanları’na gönderdiği mektuplarda, 2008 yılının Kıbrıs’ta adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaşılması için bir fırsat penceresi sunduğunu, Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat’ın sözleri ve eylemlerinde ifadesini bulan Kıbrıs Türk tarafının yapıcı yaklaşımını desteklemeye devam ettiğini, Türkiye’nin, anavatan ve üç garantör devletten biri olarak kapsamlı müzakere süreci yoluyla çözüme katkıda bulunmaya kararlı olduğunu, ayrıca Kıbrıs Türk halkının maruz bırakıldığı haksız izolasyonların kaldırılması yönünde somut adım atılmasını beklediğimizi bildirmiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY lideri Hristofyas’ın 21 Mart 2008 tarihli görüşmesi
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile Şubat 2008’de GKRY’de yapılan başkanlık seçimlerini kazanan Hristofyas 21 Mart 2008 tarihinde BM Genel Sekreteri’nin Özel Temsilcisi Möller’in de hazır bulunduğu toplantıda Kıbrıs sorununda bulunulan aşama ile önümüzdeki döneme ilişkin görüş alışverişinde bulunmak üzere bir araya gelmişlerdir.
Görüşmede gündelik yaşama ilişkin konuları ele alacak Teknik Komiteler ile özlü konular üzerinde çalışacak Çalışma Grupları’nın oluşturularak çalışmalarına başlamaları kararlaştırılmıştır. Görüşmede ayrıca iki liderin üç ay sonra biraraya gelerek Teknik Komiteler ve Çalışma Grupları’nın çalışmalarını gözden geçirmeleri ve bunların sonucunu kullanarak BM Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonu çerçevesinde kapsamlı müzakereleri başlatmaları hususunda mutabakata varılmıştır.
Sayın Talat ve Hristofyas ayrıca, Lokmacı Kapısı’nın, diğer kapılardaki yerleşik uygulamaya uygun olarak teknik açıdan mümkün olan en kısa sürede açılmasını kararlaştırmışlardır. Bahsekonu kapı, 3 Nisan 2008 tarihinde iki liderin temsilcileri ile Lefkoşa Türk ve Rum Belediye Başkanları’nın katıldığı bir törenle karşılıklı geçişlere açılmıştır.
21 Mart Süreci
Liderlerin 21 Mart tarihinde vardıkları mutabakat doğrultusunda, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat’ın temsilcisi Özdil Nami ile Rum başkanlık komiseri Yakovu arasında yapılan görüşmelerde, altı Çalışma Grubu ile yedi Teknik Komite oluşturulması üzerinde mutabık kalınmıştır. Bu bağlamda, Çalışma Grupları “Yönetim ve Güç Paylaşımı”, “AB Konuları”, “Güvenlik ve Garantiler”, “Toprak”, “Mülkiyet” ve “Ekonomik Konular”; Teknik Komiteler ise “Suç/Suça İlişkin Konular”, “Ekonomik ve Ticari Konular”, “Kültürel Miras”, “Kriz Yönetimi”, “İnsani Konular”, “Sağlık” ve “Çevre” başlıklarından oluşmaktadır.
Çalışma Grupları ve Teknik Komite’ler 18 Nisan Cuma günü Ara Bölge’de yapılan bir törenle çalışmaya başlamıştır.
BMGS’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Pascoe’nun bölgeyi ziyareti ve BM Güvenlik Konseyi Başkanlık Açıklaması
BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Büyükelçi Lynn Pascoe, bölgeye yaptığı değerlendirme ziyareti çerçevesinde 30 Mart-2 Nisan tarihleri arasında Ada’da iki tarafla, 7 Nisan’da Atina’da Yunan yetkililerle yürüttüğü temasların ardından 8 Nisan’da ülkemizi ziyaret etmiştir. BMGSY Pascoe Sayın Bakanımız tarafından kabul edilmiş ve Bakanlığımız yetkilileriyle temaslarda bulunmuştur. Kıbrıs sorununa BM Genel Sekreteri’nin iyiniyet misyonu çerçevesinde kapsamlı çözüm bulunması amacıyla izlenecek yol konusunda kendisiyle yararlı ve yapıcı görüş teatisinde bulunulmuştur.
BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşler Yardımcısı Büyükelçi Pascoe, New York’a dönüşünde Kıbrıs konusundaki temasları hakkında 15 Nisan 2008 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nin kapalı oturumunda bir sunuş yapmıştır.
Büyükelçi Pascoe, sunuş sonrasında yaptığı açıklamada Ada’nın yeniden birleşeceği yolunda ihtiyatlı bir iyimserlik taşıdığını söylemiş, öte yandan iki toplum arasında yürütülen müzakerelerin kolay olmayacağını düşündüğünü kaydetmiştir. Büyükelçi Pascoe, Ada’da görev yapacak Çalışma Grupları ile Teknik Komiteler aşamasında ilk üç ay içerisinde olumlu gelişmeler kaydedilmesi halinde BM Genel Sekreteri’nin önümüzdeki aylarda bir Özel Danışman atamayı değerlendirebileceğini ifade etmiştir.
Sözkonusu sunuştan iki gün sonra, 17 Nisan 2008 tarihinde BM Güvenlik Konseyi adına Dönem Başkanı Güney Afrika Daimi Temsilcisi bir Başkanlık Açıklaması yapmıştır.
Güvenlik Konseyi Başkanlık Açıklaması’nda, iki lider arasında 21 Mart tarihinde varılan mutabakatın memnuniyetle karşılandığı belirtilmiş, Güvenlik Konseyi’nin Çalışma Grupları ile Teknik Komiteler’in çalışmaya başlamasını cesaret verici bulduğu kaydedilmiş, bu çalışmaların BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet görevi çerçevesinde kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunmasına yönelik kapsamlı müzakereler için zemini hazırlayacağı ifade edilmiştir. Açıklamada ayrıca, Lokmacı Kapısı’nın açılmasının memnuniyetle karşılandığı, BM Güvenlik Konseyi’nin, ilgili kararlarında ifadesini bulduğu üzere, iki kesimli, iki toplumlu bir federasyon ve siyasi eşitlik temelinde Kıbrıs’ın birleştirilmesini desteklemeye devam edeceği, BMGS’nin taraflara yardımcı olma arzusu ile hazırlık döneminde katedilecek ilerlemeye bağlı olarak yeni bir Özel Danışman ataması ihtimali memnuniyetle kaydedilmiştir.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un Kıbrıs Özel Temsilciliği ve Kıbrıs’taki BM Barış Gücü (UNFICYP) Misyon Şefliği’ne atadığı Taye-Brook Zerihoun, 13 Mayıs’ta Ada’ya gelerek görevine başlamıştır.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY lideri Hristofyas’ın 23 Mayıs 2008 tarihli görüşmesi
21 Mart görüşmesi sonrasında meydana gelen gelişmeleri değerlendirmek üzere KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile GKRY lideri Hristofyas 23 Mayıs 2008 tarihinde Ara Bölge’de BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Zerihoun’un evsahipliğinde bir araya gelmişlerdir.
Görüşme sonrasında yapılan ortak açıklamada, iki liderin siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli, iki toplumlu federasyona bağlılıklarını yeniden teyit edilmiş, ortaklığın, eşit statüdeki Türk ve Rum kurucu devletlerinden oluşan, tek uluslararası kimlikli, federal bir hükümete sahip olması konusunda hemfikir oldukları kaydedilmiştir.
Konuyla ilgili olarak Bakanlığımız tarafından aynı gün yapılan açıklamada, ülkemizin Ada’da 21 Mart 2008 tarihinde başlayan hazırlık sürecini desteklediği ve Kıbrıs’ta yerleşmiş BM parametreleri olan iki kesimlilik, siyasi eşitlik ve iki Kurucu Devletin eşit statüsüne dayanan yeni bir Ortaklık Devleti kurulması amacıyla kapsamlı ve adil bir çözüme ulaşılması için iki liderin BM Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonu çerçevesinde en kısa zamanda doğrudan müzakerelere başlamasını beklediği kaydedilmiştir.
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki Barış Gücü’ne ilişkin 2 Haziran 2008 tarihli raporu ve 1818 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetlerine ilişkin Kasım 2007-Mayıs 2008 dönemini kapsayan raporu 2 Haziran 2008 tarihinde yayınlanmıştır.
Ada’daki BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasına ilişkin 1818 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ise 13 Haziran 2008 tarihinde kabul edilmiştir.
İngiltere ile GKRY arasında 5 Haziran 2008 tarihinde imzalanan Ortak Mutabakat Belgesi
İngiltere ile GKRY arasında bir Ortak Mutabakat Muhtırası, 5 Haziran 2008 tarihinde Londra’da, İngiltere Başbakanı Gordon Brown ile GKRY lideri Hristofyas tarafından imzalanmıştır.
Konuya ilişkin olarak Bakanlığımız tarafından yapılan açıklamada, Kıbrıs’taki iki liderin görüşme süreci içinde bulundukları bir dönemde yapıcılıktan uzak unsurlar içeren bir Mutabakat Muhtırası imzalanmasının sürece olumsuz bir müdahale teşkil ettiği, Kıbrıs sorununa kalıcı ve adil bir çözüm bulunması yönündeki çabalara gölge düşürdüğü kaydedilmiş ve Muhtıra metninin, BM parametreleri ile Ada’daki iki lider tarafından 21 Mart ve 23 Mayıs tarihlerinde varılan mutabakatı yansıtmadığı belirtilmiştir. Açıklamada ayrıca, dost ve müttefik İngiltere’nin GKRY ile böyle bir Muhtıra imzalamak ihtiyacı duymasına, Kıbrıs Rumlarının açılımlarda bulunduğuna ve iki tarafça paylaşılan stratejik çıkarlara değinmesine anlam verilemediği ifade edilmiştir.
BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşlerden Sorumlu Yardımcısı Pascoe’nun Ada’yı ziyareti
BM Genel Sekreteri’nin Siyasi İşler Sorumlu Yardımcısı Lynn Pascoe, Kıbrıs konusunda bulunulan aşama hakkında değerlendirmelerde bulunmak üzere 16-18 Haziran 2008 tarihlerinde Ada’da bazı temaslarda bulunmuştur. Pascoe, 17 Haziran günü KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat ile görüşmüştür.
Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, BMGSY Pascoe ile verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerine işaret ederek, Kıbrıs Türk tarafının son zamanlardaki bazı kaygılarını ve yaşanan bazı tartışmaları konuşma fırsatı bulduklarını belirtmiştir.
35. İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısı
18-20 Haziran 2008 tarihlerinde Kampala’da yapılan 35. İslam Konferansı Örgütü Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda kabul edilen “Kıbrıs’ta Durum” başlıklı kararda izolasyonların kaldırılması ve İKÖ üyesi ülkelerin KKTC ile daha fazla işbirliği ve dayanışma içerisine girmeleri yönünde daha çok adım atmaları çağrısı yapılmıştır. Kararda ayrıca, üye ülkelerin KKTC ile üst düzey temaslarını artırmaları ve eğitim, sağlık ile spor alanlarında işbirliği yapmaları istenmiştir.
Toplantı kapanışında yayınlanan Kampala Deklarasyonu’nda ise Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüme ulaşılabilmesi için taraflar arsındaki görüşmeler sürecinin desteklendiği belirtilmiş ve Kıbrıslı Türkler üzerindeki izolasyonların kaldırılması çağrısı yapılmıştır.
İki liderin 1 Temmuz 2008 tarihli görüşmesi
1 Temmuz 2008 tarihinde iki lider, Çalışma Grupları ile Teknik Komitelerin ilk raporlarını gözden geçirmek üzere Ara Bölge’de biraraya gelmişlerdir. Görüşme sonrasında Özel Temsilci Zerihoun tarafından okunan Ortak Açıklama’da iki Lider’in tek egemenlik ile tek vatandaşlık konularını görüştükleri ve bu konularda prensipte anlaşarak uygulanmasının detaylarını kapsamlı müzakereler çerçevesinde görüşme konusunda uzlaştıkları, ayrıca iki liderin 25 Temmuz’da yeniden bir araya gelerek Çalışma Grupları ile Teknik Komitelerin son raporlarını gözden geçirmeye karar verdikleri kaydedilmiştir. İki lider son hazırlık toplantılarını 25 Temmuz’da gerçekleştirmişler ve görüşmenin ardından yaptıkları Ortak Açıklamada kapsamlı görüşmelerin 3 Eylül 2008 tarihinde başlamasına, ayrıca iki liderin üzerinde anlaşacakları çözümün Ada’nın iki tarafında eşzamanlı referandumlara sunulacağına karar verdiklerini ifade etmişlerdir.
3 Eylül 2008 Kapsamlı Müzakere Süreci
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat ile GKRY lideri Hristofyas 3 Eylül 2008 günü bir araya gelerek, Kıbrıs’ta BM Genel Sekreteri’nin iyiniyet misyonu çerçevesinde kapsamlı çözüm müzakerelerini başlatmışlardır. Anılan toplantıda iki lider, içerikli ilk toplantının 11 Eylül 2008 günü başlamasını ve “Yönetim ve Yetki Paylaşımı” konusunun ele alınmasını kararlaştırmışlardır.
Toplantıda BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı (BMGS ÖD) Alexander Downer, yaptığı açılış konuşmasında, sürecin Kıbrıs’taki iki tarafa ait olduğunu, BM’nin bu süreci desteklemeye hazır olduğunu, hazırlık döneminde büyük ilerleme kaydedildiğini, bugüne kadar Kıbrıs konusunda oluşmuş hacimli müktesebattan yararlanılabileceğini belirtmiş; kendisinin BMGS’nin Özel Danışmanı olarak atanmasının BM’nin ve Genel Sekreterin müzakere sürecine yönelik desteğinin güçlü bir göstergesi olduğunun altını çizmiştir.
GKRY lideri Hristofyas açılış konuşmasında, Kıbrıs’ta varılacak çözümün temellerinin, Kıbrıs’taki üniter devleti federal bir yapıya dönüştüren 1977-1979 Doruk Anlaşmaları ile belirlendiğini, çalışmalara ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarının rehberlik etmesi gerektiğini, “Kıbrıs”ın AB’nin tam üyesi olduğunu, bu çerçevede çözümün, AB ilkelerine dayanmasını beklediklerini belirtmiş; sürecin sahibinin Kıbrıslılar olduğunu, sonucun Kıbrıslılar için “Kıbrıslı” bir çözüm olacağını vurgulamış, hakemlik ve suni süre-bitimlerini kabul etmeyeceklerini ileri sürmüş, aynı zamanda tüm konularda anlaşılmadan hiçbir konuda anlaşılmamış olacağının altını çizmiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat açılış konuşmasında, Kıbrıs’ta yeni bir ortaklık kurulması sürecinde iki taraf arasında ortaya çıkabilecek görüş ayrılıklarının, tarafların iyiniyeti ve karşılıklı fedakarlıklarla aşılabileceğini, BM çerçevesinde 40 senedir devam etmekte olan müzakere sürecinin, çözümün parametrelerini oluşturduğunu, ayrıca 21 Mart süreci çerçevesinde yaptıkları 23 Mayıs ve 1 Temmuz Ortak Açıklamalarının, yeni oluşacak yapının temel çerçevesini çizdiğini, ayrıca, 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmalarının devamının, taraflardan birinin diğeri üzerinde hakimiyet kurmamasının, Ada’daki, iki taraf arasındaki iç denge ve ülkemiz ile Yunanistan arasında dış dengenin devamının çözümün asli parçalarını oluşturduğunu vurgulamıştır.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, 3 Eylül görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamada, Kıbrıs’ta iki liderin kapsamlı müzakerelere başlamasını memnuniyetle karşıladığını ve BM’nin sürece verdiği değişmez desteği ifade etmiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat, müzakerelerin başlaması vesilesiyle yaptığı Kıbrıs Türk halkına muhatap “Halka Sesleniş” konuşmasında, Kıbrıs Türk halkının Kıbrıs Adası üzerindeki haklarından vazgeçmeye niyeti olmadığını, bu hakların, “iki halkın siyasi eşitliği ve iki Kurucu Devletin eşit statüsü” ile korunabileceğini, Kurucu Kıbrıs Türk Devleti ile Kurucu Kıbrıs Rum Devleti’nin eşit statüsüyle, 1950’lerden beri devam edegelen mücadele neticesinde elde edilen “kendi kaderini belirleme hakkı”nın yeni ortaklık devletine taşınacağını ifade etmiştir.
İki lider 3 Eylül’deki açılıştan sonra ilk içerikli toplantıyı 11 Eylül tarihinde gerçekleştirmiş ve “Yönetim ve Güç Paylaşımı” konularını ele almışlardır. Liderler bilahare düzenli olarak biraraya gelerek sırasıyla “Yönetim ve Güç Paylaşımı”, “Mülkiyet”, “AB Konuları”, “Ekonomi” ve “Toprak” konularını görüşmüşlerdir. Temmuz ayında tamamlanması öngörülen ilk tur görüşmelerde son olarak “Güvenlik ve Garantiler” konusunun ele alınması beklenmektedir. Liderler arasındaki görüşmeler marjında liderlerin özel temsilcileri Özdil Nami ve Yorgos Yakovu da düzenli olarak bir araya gelmektedirler. Tarafların üzerinde uzlaşıya varamadıkları hususlar bir yana ayrılmakta ve görüşmeler bir sonraki konu üzerinden sürdürülmektedir.
GKRY ile Rusya Federasyonu arasında imzalanan Ortak Bildiri
GKRY ile Rusya Federasyonu arasında Rum lider Hristofyas’ın Moskova ziyareti çerçevesinde 19 Kasım 2008 günü Ortak Bildiri imzalamıştır. KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ın sözkonusu bildiriye ilişkin yaptığı açıklamada, Rusya’nın Kıbrıs Rum tarafıyla yayınladığı ortak bildiriyle çözümsüzlüğe destek çıktığını, bunun da sürece ciddi şekilde zarar verdiğini, 1977-1979 doruk anlaşmaları ve BM Güvenlik Konseyi kararlarında üniter Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federal bir devlete dönüşeceğinin öngörüldüğüne” ilişkin deklarasyonda yer alan ifadenin tamamen yalan olduğuna vurgu yapmıştır.
Kıbrıs’taki mülkiyet sorunu ve uluslararası mahkemeler önündeki davalar
Avrupa Birliği Adalet Divanı ve AİHM önündeki davalar, Kıbrıs sorunun en karmaşık boyutlarından birini oluşturan mülkiyet sorununu yakından ilgilendirmektedir. Kıbrıs’taki mülkiyet konusunun kapsamlı bir çözüm içerisinde bir bütün olarak çözümlenmesi fikri yıllar içinde BM platformunda geliştirilmiştir. Bu bütünlük son olarak Annan Planı çerçevesinde de ele alınmıştır. Kıbrıs Türk tarafı, mülkiyet sorununun kapsamlı çözüm içerisinde bir bütün olarak ele alınması fikrini savunmakta ve belirlenecek objektif kıstaslar çerçevesinde tazminat, takas veya iade yoluyla çözümlenmesini istemektedir.
Orams Kararı
Kıbrıs sorununun kapsamlı çözüm müzakereleri devam ederken ABAD, 28 Nisan 2009 günü, Orams davasına ilişkin görüşünü açıklamıştır. Orams kararı, hem Kıbrıs’taki mülkiyet sorununu doğrudan ilgilendirmekte hem de başta iki kesimlilik olmak üzere temel BM parametrelerini aşındırıcı bir nitelik arzetmektedir. Orams davası, GKRY vatandaşı Apostolides’in, KKTC/Girne/Lapta’daki toprağı üzerine ev inşa ettikleri gerekçesiyle İngiliz Orams çifti aleyhine GKRY mahkemelerinde açtığı davanın ve bu mahkemelerin verdiği kararın, İngiltere mahkemelerinde tanıtılmasına ilişkin olup, GKRY mahkemesinin verdiği ihlal kararı ilk olarak İngiliz mahkemesi tarafından tanınmamış, bunun üzerine Apostolides davayı bir üst mahkeme olan İngiliz İstinaf Mahkemesi’ne götürmüş ve İngiliz İstinaf Mahkemesi başvuruyu bir karara bağlamadan önce ABAD’a havale ederek mütalaa istemiştir.
ABAD Savcılığı davaya ilişkin olarak 18 Aralık 2008 tarihinde verdiği görüşünde, GKRY mahkemesinde verilen kararın, AB üyesi ülkelerde tanınabileceğini belirtmiştir. İngiltere nezdinde sürecin durdurulmasına ve geri çekilmesine ilişkin siyasi düzeyde yaptığımız üst düzeyli girişimler sonuç vermemiş ve ABAD, Orams davasına ilişkin mütalaasını 28 Nisan 2009 tarihinde açıklamıştır. Kararın operatif paragraflarında özetle, AB müktesebatının Kıbrıs’ın kuzeyinde askıda bulunmasına rağmen, GKRY mahkemelerinin KKTC’deki mülkiyet, medeni ve ticari konulara ilişkin olarak verdiği kararların tüm AB üyesi ülkelerde tanınması ve uygulanmasının mümkün olduğu bildirilmektedir. ABAD’ın verdiği bu kararın yorum yapılmasına imkân sağlamayacak kadar açık olduğu ve bu nedenle İngiliz Mahkemelerini bağlayabileceği değerlendirilmektedir. İngiliz İstinaf Mahkemesinin, ABAD kararını dikkate alarak önümüzdeki sonbaharda Orams başvurusunu nihayete erdirmesi beklenmektedir.
Orams kararı, Kıbrıs sorununun en önemli ve karmaşık sorunlarından birini teşkil eden mülkiyet meselesinin, kapsamlı çözümün diğer unsurlarıyla bir bütün olarak ele alınması ve belirlenecek objektif kıstaslar çerçevesinde tazminat, takas ve iki kesimliliğe halel getirmeyecek belli tavanlar çerçevesinde kısmı iade yoluyla çözümlenmesi ilkesini, ayrıca, Kıbrıs’ta bir tarafın diğer taraf üzerinde yetki kullanamayacağına ve tahakküm kuramayacağına ilişkin temel BM parametresini göz ardı etmekte; çözüm felsefesinin temelinde yer alan “ortaklığın yenileneceği” gerçeğini dikkate almamakta ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yetki alanını (jurisdiction) ve egemenliğini Kuzey’e teşmil eden bir içerik taşımaktadır. Öte yandan, Orams kararı, müzakereler sonucunda ortaya çıkacak çözümün unsurlarının bilahare, mahkeme kararlarıyla aşındırılmamasını teminen, anlaşmanın AB’nin birincil hukuku olması gerektiği hususunun da en çarpıcı biçimde ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Konu hakkında, Bakanlığımızca 29 Nisan 2009 tarihinde bir açıklama yapılarak, karar üzerinde ayrıntılı hukuki incelemenin yapılmakta olduğu, sözkonusu kararın müzakere süresince belirlenmiş parametrelere ve kurulacak yeni ortaklığın doğasına aykırı olduğu ve kararın GKRY’nin haksız bir şekilde elde ettiği AB üyeliğinin çözüm çabaları aleyhine suistimal edilmesinin bir örneğini teşkil ettiği kaydedilmiştir. Bilahare yapılan ikinci açıklamada ise bazı ferdi mahkeme kararlarıyla çözüm sürecine zarar verilmeye çalışılmasının kabul edilemeyeceği, çözümün BM parametreleri ve zemininde sağlanacağı, Orams Kararı’nda atıfta bulunulan “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin 1960 yılında kurulan Ortaklık Devleti olmadığı, Kıbrıs Rumları’nın, Kıbrıs Türkleri’ni veya Ada’nın tamamını temsil etmeye yetkili olmadıkları gibi, eşit siyasi statüye sahip Kıbrıs Türkleri üzerinde yetki veya egemenlikleri bulunmadığı, Yargı kararlarıyla “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Kıbrıs Türkleri’ne dayatılması çabalarının sonuç doğurmayacağı vurgulanmıştır.
Öte yandan, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Talat da kararın açıklanmasını müteakip, KKTC’deki tüm siyasi partilerin katılımıyla yapılan bir toplantı sonrasında bir açıklama yaparak, Kıbrıs’ta iki ayrı hukukun yürürlükte olduğunun karar çerçevesinde dikkate alınmamış olmasının ciddi bir hata teşkil ettiğini, kararın müzakere sürecine ciddi bir zarar verdiğini, İngiliz mahkemesinin ABAD kararı çerçevesinde bir kararı benimsemesi halinde müzakere sürecinin bir daha düzeltilmesi mümkün olmayacak şekilde zedeleneceğini ve Kıbrıs’taki mülkiyet sorununun çözümünün sadece bireysel tercihler dikkate alınarak ve iki kesimlilik ilkesi sınırlandırılarak üretilecek yöntemleri Kıbrıs Türk tarafının kabul etmeyeceğini bildirmiştir.
AİHM Önündeki Mülkiyet Davaları
Mülkiyet konusunda iki tarafın üzerinde anlaşacağı bütüncül bir formül bulunmasını istemeyen GKRY, son yirmi yıldır vatandaşlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurmaları için teşvik edip, desteklemekte, böylece bir yandan iki kesimliliği pratik olarak önlemeye çalışırken diğer taraftan uluslararası hukuk açısından ülkemizi zor durumda bırakmayı hedeflemektedir. Bu çerçevede, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde bekleyen çok sayıda Rum mülkiyet başvurusuna ilişkin olarak Mahkeme’nin talep ve beklentilerini karşılamaya yönelik bir iç hukuk yolu olarak, AK Sekreteryası ile de danışılarak, Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) ihdas edilmiş ve Komisyon 2006 Nisan ayından itibaren çalışmalarına başlamıştır. TMK’nın etkinliği, AİHM tarafından belirlenen 8 pilot davanın incelenmesi çerçevesinde belirlenecektir.
AİHM’nin yapacağı inceleme neticesinde TMK’nın etkin bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmesi halinde, AİHM, önünde bulunan diğer Rum mülkiyet başvurularının (1475 adet) TMK’ya yönlendirilmesi durumu ortaya çıkacak, ayrıca TMK’nın kamulaştırma yapma fonksiyonu ağırlık kazanacaktır.
Öte yandan, AİHM Kıbrıs’taki mülkiyet konusuna ilişkin olarak TMK’nın kurulmasından önce kabul edilebilir bulmuş olduğu otuzbeş davayı da halen görüşmeye devam etmektedir. Bu otuzbeş davanın dördü 20 Ocak 2009 tarihinde, sekizi ise 27 Ocak 2009 tarihinde AİHM tarafından Loizidou içtihadı çerçevesinde ihlal kararı ile sonuçlandırılmış olup, bu davalara ilişkin herhangi bir tazminata henüz hükmedilmemiştir. Öte yandan, anılan başvurulardan birinin görüşülme süreci (Lordos başvurusu) AİHM tarafından TMK’nın etkinliğine ilişkin inceleme sonuçlanana kadar askıya alınmıştır.
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki Barış Gücü’ne ilişkin raporu ve 1873 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetlerine ilişkin raporu S/2009/248 sayılı BM belgesi olarak 20 Mayıs 2009 tarihinde yayınlanmıştır.
Ada’daki BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılmasına ilişkin 1873 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı (S/RES/1873/2009) ise 29 Mayıs 2009 tarihinde, olumsuz oyumuza karşılık 14 olumlu oyla kabul edilmiştir.
İKÖ 36. Dışişleri Bakanları Konseyi: Kıbrıs’ta Durum Başlıklı Karar
36. İslam Dışişleri Bakanları Konferansı, 23-25 Mayıs 2009 tarihleri arasında Şam’da gerçekleştirilmiştir. KKTC Dışişleri Bakanı Sayın Özgürgün’ün de katıldığı konferansta kabul edilen İDBK kararında Kıbrıs konusunda yerleşik BM parametreleri temelinde bir çözüme bir an önce ulaşılması hususunda tarafların siyasi eşitliğinin, iki kesimliliğin vurgulanması gerektiği, Kıbrıs Türkleri’nin maruz kaldığı kısıtlamaların uluslararası toplum tarafından ortadan kaldırılması için somut adımların atılması, sözkonusu kısıtlamaların kaldırılması hususunda İKÖ üyesi devletlerin Kıbrıs Türkleri ile işbirliği içerisinde olması gerektiği, İKÖ üyesi ülkeler ile KKTC arasında üst düzey ziyaretlerin, kültürel ve sportif faaliyetlerin gerçekleştirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı resmi web sitesi