Toplum olarak gerçeklerden kaçıyor muyuz? Hiç düşündünüz mü? Duygularımızın köreltildiği bir dönemde gibiyiz.
Kimsenin kimseye tahammülünün kalmadığı, herkesin birbirini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başladığı, herkesin üstüne laf söyletmeyeceği gerçeklerinin olduğu ve herkesin kendince “vazgeçilmez” olduğu bir dönem gibi. Komiktir ki yanlışlarımıza o kadar sıkı sıkıya bağlanmışız ki doğrularımızdan çok yanlışlarımıza sarılıp hayatımızı devam ettiriyoruz, yanlışlarımız için kavga ediyoruz, yanlışlarımız için insan öldürüyoruz. Hiç özür diliyor muyuz peki? Hayır hayır özür dilemek sizi alçaltır, sakın ama sakın kendinizi, karşınızdakine karşı özür dileyerek küçültmeyin aman haa! Kendi doğrularınızı kabul edin ve savaşın. Tartışmaya açık olmak mı, şaka yapıyor olmalısın. Belki de yanlışlarımızla yaşarken daha mutluyuzdur? Belki de hepimiz doğruların farkındayızdır ancak yanlışlarımıza o kadar alışmışızdır ki ondanlar vazgeçemiyoruzdur? Belki de işimize öyle geliyordur? Belki de artık mücadele etmek istemiyoruzdur? Burada entel kesiminde dediği gibi “Cahil insan mutludur, güldür, çiçektir” safsatasından bahsetmeyeceğim korkmayın. Sözüm ona bilgili insan her şeyin farkında olduğu için hep mutsuzdur ve cahilliğe özenir, mutlu olmak ister artık gibi gibi. Yok yok bunlardan bahsetmeyeceğim.
Gerçekler can sıkar. Artık duymak istemezsiniz çünkü canınız yanmaya başlamıştır. Örneğin, gündemdeki gerçeklerimiz gibi, her gün şehit haberlerinin gelmesi, kadın cinayetleri, tecavüzler, ensest ilişkiler, çocuk gelinler, … bu can sıkan olayları o kadar çok duymuşuzdur ki kanıksamışızdır. Bu haberlerden kaçacak bir delik arar olmuşuzdur belki? Belki akşamleyin televizyon karşısına geçtiğimizde 45 dakikalık haber kuşağı sonrasında hayata küsmek istemiyoruzdur? Kim bilir belki de sırf bu yüzden survivor, izdivaç veya en az bin bölüme sahip diziler… git gide popüler olmuştur. Sırf kaçacak bir delik ararken bu programlara sığınmışsınızdır. Yani zorunda kalmışızdır.
Peki, gerçek sorunlarımızdan kaçmayı seçtiğimizde alternatif maliyetimiz ne olacak?
Sahi yıllardır gündemde zirvesini koruyan tecavüz olayları da sanki biraz meşrulaştı gibi. Medyanın da bu meşrulaşma sürecinde ki rolünü küçümsemeyelim elbette. Haa bir de “böyle elbise giymeseymiş, o saatte ne işi varmış, …” gibi sözlerle mide bulandıran insanları da unutmayalım elbette. Bu yorumlar sayesinde topluma “kendince” ahlak dersi verip, hayatlarını mutlu şekilde geçiriyorlardır şimdi. Tecavüz, insan suçu değil miydi? Bazı insanlar bu konuda benimle aynı fikirde değilmiş demek ki. Eğitimsizlikle mi alakalı bu durum? Bence hem evet hem de hayır. Eğitimsiz insan en ufak tartışmaya girerken bile kavga eğiliminde değil midir eminim çevrenizde bunun örnekleriyle karşılaşmışsınızdır. Her olayı kendi yorumlar, sonucunu çıkarır, tek doğru odur artık onun için. Hep kendi haklı çıkar biliyor musunuz. Kadını da bir cinsel obje olarak görmesi de pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Eğitimsiz insan yapar ancak ya üniversite mezunu olan, daha da kötüsü bir öğretmen yaparsa, dehşete düşüren bir cümle değil mi?
Haftanın gündemini takip ederken okuduğumda çok üzüldüğüm bir olaydan duyduğum bir üzüntüden bahsetmek istiyorum sizlere,
“Kayseri’de henüz 18 yaşındaki arkadaşım Cansel Buse Kınalı’ya Matematik öğretmenimiz Bayram Özcan’ın tecavüz etmesi ve okul yönetiminin Cansel’in şikayetinin üzerinde durmaması üzerine Cansel 4 gün önce Çarşamba gecesi polis babasının silahıyla kafasına sıkarak intihar etti.”
Böyle bir haber ile sizde karşılaşmışsınızdır. Suçlanan ve ortalıktan kaybolan, bu kişi bir “öğretmen“. Hani her sabah gittiğimiz, kendimizi güvende hissettiğimiz yer. Söylenecek çok şey var. O halde eğitimsizliği sadece okul bitirmekle açıklayamayız. Belki de aradığımız kelime zihniyettir.
Peki sizce tıpkı diğerleri gibi bu olaydan da kaçmalı mıyız?
Turan Kaya