Çarşamba, Nisan 24, 2024
spot_imgspot_img

Top 5 This Week

spot_img

Related Posts

Küreselleşme Ve Milliyetçilik

KÜRESELLEŞME VE MİLLİYETÇİLİK
Bu araştırmanın temel araştırma sorunsalı: Milliyetçilik, küreselleşen dünyada yok olacak mıdır? 18. Yüzyılda ortaya çıkan 19.yüzyılda ve 20. yüzyılın ilk çeyreğinde de dünyaya damgasını vuran, köklü imparatorlukların sonunu hazırlayan milliyetçilik hızla artan küreselleşmeyle birlikte sorgulanan, ilerleyen dönemlerde de yorumlanan bir ideoloji haline gelmiştir. Bu araştırmadaki amaç küreselleşen günümüz dünyasında milliyetçiliğin kavramlarını inceleyerek geçerli olup olmadığını anlamaktır. Gelişen teknoloji, değişen siyasi dengeler ve karşılıklı işbirliğinin arttığı, birbirine bağlı devletlerin, uluslararası örgüt ve toplumların küreselleşmeyle beraber artan işbirliği sonucu milli devlet yapılarının durumunda lehte veya aleyhte ne gibi bir değişiklik sağladığı incelenmiştir. Oluşturulmak istenen ortak bir dünya kültürü içerisinde milli devlet, milli egemenlik gibi kavramlara sahip olan milliyetçilik anlayışının artan küreselleşme karşısında yapısını, işlevini ve toplumlarda uyandırdığı hissin henüz daha koruduğunu ve giderek artan bir şekilde de kendi varlığını sürdürdüğü anlaşılmıştır. Milliyetçiliğin aslında her toplumda olduğu gibi milli değerlere sahip çıkılarak korunduğu, bununda önemli sayılacak bir kısmının devletin eğitim sistemiyle var olduğu, tarih şuuruyla korunduğu ortak değerler sonucu farklı yapıları bir arada tuttuğu görülmüştür. Yapılan araştırma neticesinde milliyetçiliğin ulus devlet anlayışı, milli egemenlik, milli kimlik, siyasi bütünlük ve ülkedeki ekonomik kaynaklara tam olarak sahip olabilme gibi esasları olduğu, bu esaslardan kaynaklanan toplumsal ve siyasi kurumların küreselleşen dünyada da varlığını ve önemini koruduğu sonucuna ulaşılmıştır.
TANIM
Milliyetçilik, ortak bir dili, tarihi ve kültürü olan toplulukların geçmişte olduğu gibi gelecekte de bir arada yaşama duygusuna sahip olmadır. Asırlarca bir arada yaşayan halkların ortak üst bir kimlik altında aynı ideal altında birleşmesidir.
Küreselleşme, dünyanın bir başka yerinde olup biten olayın dünyada yankılanması, dünyanın uzak bir yerinde üretilen malların tüm dünyaya yayılması olarak tanımlayabiliriz.[1]

Küreselleşme ve Milliyetçiliğin Çatışması

1989’da Berlin Duvarı’nın çöküşünden sonra sıkça kullanılmaya başlanan küreselleşme sözcüğü sadece ekonomik bir kavram olarak değil bir sistem tanımı olarak ta kullanılmaktadır.[2] Küreselleşmenin etkisi aslında daha çok kültürel boyutta toplumları etkilemiştir. Şöyle ki, bir toplumda popüler bir kültür yaratılmaya çalışılmıştır. Bir bölgenin veya yörenin kültürü iletişim teknolojilerinin arttığı çağımızda medya yoluyla oluşturulan baskın kültürü gündemde tutar. Bu da alt kültürlerin silikleşmesine ve unutulmasına yol açar.
Küreselleşmenin ortaya çıkmasıyla birlikte iletişim ve haber araçlarının yaygınlaşması sonucu ortak bir dünya kültürü oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu oluşan yeni kültürle beraber insanların artık kültürel anlamda birbirlerine benzeyeceği, sınırların ortadan kalkacağı ve yeni bir dünya düzeninin bu anlamda kurulacağı düşünülmüştür. Sanayi toplumunun bilgi toplumuna dönmesi ve milli sınırların önemini kaybetmesiyle artık milliyetçiliğin yer almadığı yeni bir toplum düşünülmüştür. Toplumların karşılıklı ilişkilerinin arttığı, ulaşım ve iletişim araçlarının yaygınlaştığı, insanların aslında bir ve bütün olduğu görüşünü milletlere aşılamak isteyen küreselleşme aslında yeni bir sömürü düzenidir. İstekleri dünyanın en ücra köşesinde olan ürünü bütün dünyanın tüketimine sunarak yeni bir emperyalizm sistemini oluşturmaktır. İçinde gizli bir emperyalizm ruhuna sahip olan küreselleşmenin aktörleri devletler üstü bir örgüt yapılanmasıdır.[3] Bu yapılanma sermayeyi belli ellerde toplayan ve dünya nüfusunun fakirleşmesini sağlayan bir sömürü düzenidir.
İnsanların kafasındaki zaman ve mekân algısını aşındırarak kültürlerin giderek birbirine benzeyeceği yolundaki fikirler küreselleşmeye yerel kültürler karşısında nasıl güç kazandırıyorsa, aynı şekilde milliyetçilik de küreselleşme karşısındaki gücünü, zaman ve mekâna ısrarla vurgu yapan yerel ve ulusal kimliklerden almaktadır. 1989’da Sovyetlerin ve 2006 yılında Yugoslavya’nın çözülmesi ile ortaya çıkan yeni devletler, küreselleşme çerçevesinde yapılan milliyetçilik ve ulus-devlet tartışmalarına yeni bir boyut ekledi. Bu iki yapının çözülmesi ile birlikte ortaya çıkan ve milliyetçi bir çizgide yorumlanan yeni ulus-devletler küreselleşmeyle beraber ulus-devletlerin aşındığı ve ortadan kalkacağı yolundaki görüş öne sürenlerin fikirlerini büyük ölçüde zayıflattı. Bu sisteme karşı ortaya çıkan bu milli devletler artık daha dikkatli olmak zorundadır. Küresel sermayenin hedefi milli devletleri yıpratarak zayıflatmak, milli devletlerin içinde bulunan etnik grupları harekete geçirerek devletlerin çöküşünü hızlandırarak kendi emperyal sistemlerini yerleştirmektir.[4] Milli devletler hedefte oldukları için bu tehlikenin farkında olmaları gerekir. Küreselleşmeci bağlantılardan kaçınmaları gerekir. Bu dünyadan uzak olma anlamı taşımaz. Sadece emperyal düzene karşı olmayı gerektirir. Böylece kendi toplumlarını bir tutar ve üniter yapılarını koruma başarısını sağlarlar. Yaşadığımız enformasyon çağında medya ve iletişim teknolojilerinin yaygın olduğu bu dönemde milli devletlerin işi zor görünüyor.

Küresel Yönetim

Küreselleşme, getirdiği yeni sömürü düzenini koruma amacıyla aslında yeni riskler yaratmıştır. Örneğin, kitle imha silahları, bu silahların yarattığı kirlilik, terör gruplarının hızla organize olması ve üye ve destekçi sayılarının hızla artması ve uluslararası finans bunalımlarının yaşanması küreselleşmenin dünyaya sunduğu belki de planlı olarak yarattığı bir riskti. Bu sorunlar bölgeselde olsa tek başına ulus devletler tarafından çözümlenemediği için bu riskleri aza indirme veya sorumluluğunu üstlenme veya riskleri paylaşmak için çözüm yolları aranmıştır. Bu risklere çözüm yolu olarak Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Birleşmiş Milletler, NATO gibi uluslararası devletlerin katıldığı örgütler oluşturulmuştur. Bu örgütlerin yazılı amacı küresel sorunları çözmek, gerginliği azaltmak, uluslararası etik ahlak kurallarının uygulanmasıdır. Bunun için STK’lar la ve ulusal hükümetlerle uyum içindedirler.[5]
1989’dan sonraki yirmi beş yıl bize gösterdi ki milliyetçilik siyasi olarak gitgide artmaktadır ve daha fazla ilgi görmektedir. Örneğin SSCB’nin dağılması sonucu bağımsızlıklarını kazanan Orta Asya bölgesinde Kurulan yeni devletler milliyetçi bir yaklaşımla kurumsallaşmışlardır. Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’ in yeni kurulan devlet sınırları dışında yaşayan Kazak’lara Kazakistan’a dönmeleri için bir çağrıda bulunması nüfus yapısının Kazakların lehine olması için uygulanan bir politika sonucudur. Benzeri bir olay İsrail’in kurulması olayında da yaşanmıştır. Yurtsuz olan Yahudileri milli devlet sınırları içerisinde bir bütün haline getirmeye çalıştılar.

Sonuç

Küreselleşmeyle birlikte milliyetçiliğin çok eskiden beri var olan his ve tutumunun giderek daha çok güçlendiği görülmektedir. Avrupa’da artan ırkçı gösteriler bunun en bariz örneğidir.1950’li yıllarda ömrü bitmesi gerektiği iddia edilen ulus anlayışı, küreselleşen kapitalizmle beraber sürekli bir değişikliğe uğramakta, ömrü uzayan bir milliyetçilik akımı oluşturarak gelişmenin önünde en büyük engel olmaktadır. Ömrü küreselleşme ideolojisiyle kısalması öngörülen milliyetçilik anlayışı ulus devletlerden gücünü almaktadır. Bu sayede ulus devletlerin siyasi yapılanma biçimi de yeniden yapılanıp yeni roller kazanmaktadır. Yeniden şekillenip yapılanmasında milli devletin egemenlik haklarını kullanışı ve kimlik anlayışları etkili olmuştur. Hakim unsur esaslı olarak yapılanan milli devletler, diğer etnik aidiyetleri de olan grupları bir bütün içine dahil ederek ortak bir kimlik, ortak bir bilinç ve ortak bir kültür oluşturmayı esas almıştır. Eğitim yoluyla toplumun geneline yayılmıştır. Ancak küreselleşmenin hızlanmasıyla bilginin yayılma hızı her ulusu yeni bir milli devlet olmaya yönlendirmektedir. Böylece amaçladıkları gibi milli devletleri ortadan kaldırarak oluşturulan dünya siteminde yer altı ve yerüstü kaynakların küresel sermaye altında belli ellerde toplamaktır. Bu sebepledir ki milliyetçi kavramlar ve milliyetçi görüşler daima hedeflerindedirler.
Son yıllarda milliyetçi ekonomik uygulamalara doğru bir yöneliş söz konusudur. Böylece de sermayenin belli kişilerde toplanacağı, milli devletlerin yok olacağı, çokuluslu şirketlerin ortaya çıkacağı, sınırların olmadığı, dünyaya tek bir pazarın hakim olacağı düşüncesinden artık bahsedilmemektedir. Küreselleşen dünyada milliyetçiliğin gerek ideolojik gerek his ve tutumlar anlamında varlığını koruyacağı anlaşılmıştır. Bununla birlikte, milli kimliğin küreselleşen dünyada insanları farklılıklarına rağmen bir arada tutan bir dayanışma kaynağı olduğu da ihmal edilmemelidir. Milliyetçilik insanları duygusal olarak hareketlendirir, birbirine bağlar, büyük ve karmaşık bir toplumsal dünyada insanlara aidiyet duygusu verir. Bu da küreselleşen dünyada milliyetçiliğin yok olmayacağı anlaşılmıştır.[6]
Demokrasi anlayışının baskın olduğu bir devlet şeklinde, halkın çok kültürlülük esasına göre şekillendirilip, vatandaşlık kavramının yeniden düzenlenmesi, belli kültürlerin bir düzen içerisinde kendini küreselleşen dünya sistemine göre uyum sağlaması gerekmektedir. Ulus ve milliyetçilik gibi belli dar sınırlardan çıkmayı gerektiren yenidünya sisteminde bu bir zorunluluk haline gelmektedir. Demokrasinin tam manasıyla yerleşmediği bir toplumda milliyetçilik tartışmaya hatta küreselleşmeyle elde edilen bilgi ve sonuçlar doğrultusunda milli devlet yapıları, sınırları hatta kavramları sorgulanmaya her daim açık olacaktır.

KAYNAKÇA

GIDDENS, Anthony, Sosyoloji, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2013
     GÜNDOĞAN, Ali Osman, “Milliyetçilik ve Küreselleşme”,Erişim tarihi 12.12.2015 – 14.24
http://www.gazetevahdet.com/milliyetcilik-ve-kuresellesme-934yy.htm
     JANOSKI,Thomas,ALFORD,Robert,HICKS,Alexander,SCHWARTZ,Mildred A.,Siyaset           Sosyolojisi,Phoenix Yayınevi, Ankara, 2013
     KESKİN, Şahin,” Küreselleşme: Milliyetçilik ve Azınlık Kavramlarına Yönelik Bir Değerlendirme”, Erişim tarihi 12.12.2015 – 14.25
       http://akademiklisan.blogcu.com/kuresellesme-milliyetcilik-ve-azinlik-kavramlarina-yonelik-bir/12639634
     MAVİ, İbrahim,”Küreselleşme ve Milliyetçilik”, Erişim tarihi 19.12.2015 – 17.13
       https://dusuncekahvesi.wordpress.com/2012/02/19/kuresellesme-ve-milliyetcilik/
     ÖZCAN, Sevinç Alkan,”Küreselleşme ve Milliyetçilik”, Erişim tarihi 12.12.2015 – 14.17 
        http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=15&makaleid=3674
     ŞAHİN, Köksal, “Bir İdeoloji Olarak Milliyetçilik”, Erişim tarihi 12.12.2015 – 14.30
   http://www.arastirmax.com/system/files/dergiler/9383/makaleler/12/arastirmax-bir-ideoloji-olarak-milliyetcilik.pdf
[1] Prof. Ali Osman Gündoğan, Küreselleşme ve Milliyetçilik
[2] Şahin Keskin, Milliyetçilik ve Azınlık Kavramlarına Yönelik Bir Değerlendirme
[3] Prof. Ali Osman Gündoğan, Küreselleşme ve Milliyetçilik
[4] Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler E‐Dergisi, Sayı: 12   Mayıs – 2007,SS. 2-4
[5] Anthony Giddens, Sosyoloji, SS. 906-909
[6] Yrd. Doç. Dr. Emre GÖKALP, MİLLİYETÇİLİK: KURAMSAL BİR DEĞERLENDİRME

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popular Articles